‘Toplu iş sözleşmesi’ düzenlemesi yargı yolunda
Türkiye ile imzalanan Ekonomik Protokol’de toplu iş sözleşmesi için alınan kararlar, kamuda örgütlü işçi sendikalarını harekete geçirdi.
Türkiye ile imzalanan Ekonomik Protokol’de ‘toplu iş sözleşmelerinin imza öncesi Maliye Bakanlığı onayı sunulması’, ‘yeni toplu iş sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski toplu iş sözleşmesinin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesi için yasal düzenleme’ yapılması kararı, kamuda örgütlü işçi sendikalarını harekete geçirdi.
Sendikalar, söz konusu adımı; ‘sendikaların iradesizleştirilmesi ve çalışanların haklarının budanması’ olarak yorumlayarak, yargı kapısını da araladı.
Ayşe GÜLER
Türkiye ile imzalanan Ekonomik Protokol’de ‘toplu iş sözleşmelerinin imza öncesi Maliye Bakanlığı onayı sunulması’, ‘yeni toplu iş sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski toplu iş sözleşmesinin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesi için yasal düzenleme hazırlığı’ yapılması kararı, kamuda örgütlü işçi sendikalarını harekete geçirdi.
Sendikalar, söz konusu adımı; ‘sendikaların iradesizleştirilmesi ve çalışanların haklarının budanması’ olarak yorumlayarak, yargı kapısını da araladı.
UBP-HP Koalisyon Hükümeti’nin imza koyduğu protokolde toplu iş sözleşmeleriyle ilgili maddenin Anayasa, Grev ve Referandum Yasası ile Meclis’ten geçen ILO sözleşmelerine aykırı olduğunu belirten sendikalar, ‘ortak hareket etme’ çağrısı yaptı.
Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-İŞ) Genel Başkanı Hasan Felek, Protokole çalışanların, sendikaların, demokratik kitle örgütlerin şiddetle karşı çıkması gerekiyor” diyerek, “Protokol, Kıbrıslı Türklerin refahını geliştirmeyecek. Var olan haklarını kısıtlayacak” şeklinde konuştu.
Kamu-Sen Başkanı Metin Atan ise protokolün sendikaların tavır koyacağı pozisyonda olduğunu belirterek, “Çalışanların haklarını budama yönüne gidiliyor. Parayla refah düzeyi yükselecek deniliyor ancak çalışan, vatandaş sıfırdan nemalanacak” dedi.
“Bu kararı hazmetmemiz kolay değil” diyen Hür-İş Federasyonu Başkanı Ahmet Çaluda ise protokolde toplu iş sözleşmesine yönelik alınan karara sessiz kalmalarının mümkün olmadığını, geri adım atılmazsa protokolü yargıya taşıyabileceklerinin sinyalini verdi.
Dev-İş’e bağlı Genel İş Başkanı Ömer Naşit de düzenlemenin ‘güçsüzün güçlü karşısında ezilmesine müsaade edeceğini’ belirtti, Anayasa’ya aykırı olduğunu yineledi.
Naşit, hükümetin tavrının sendikalar tarafından karşılıksız kalmayacağını kaydetti.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman da TC-KKTC Ekonomik Protokolü'nü yorumladı, "Toplu Sözleşme Düzeni"ne dair belirlenen hedefin, "toplu iş sözleşmesi düzenini alt üst edecek ve toplu iş sözleşmelerinde sendikaların iradesini anlamsız kılacak" sonuçlar doğuracağı uyarısını yaptı.
Avukat, CTP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ürün Solyalı, hükümetin mali işbirliği protokolü ile taahhüt ettiği Toplu İş Sözleşmesi'ne yönelik düzenlemenin, Anayasa aykırı olduğunu belirtti.
Protokolde ne var?
Ulusal Birlik Partisi (UBP) - Halkın Partisi (HP) tarafından imzalanan 2019 Eylem Planı'nda "Kamu harcamaları disiplin altına alınacaktır" bölümü altında şu madde yer alıyor:
Yeni Toplu İş Sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski Toplu İş Sözleşmesi’nin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla 24/1996 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası ve 22/1992 İş Yasası´na ilişkin değişiklik yasa tasarılarının hazırlanıp meclise sevk edilmesi.
SENDİKALAR NE DÜŞÜNÜYOR?
Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-İŞ) Genel Başkanı Hasan Felek:
“Sendikalar işlevsiz hale gelecek”
Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-İŞ) Genel Başkanı Hasan Felek, ‘ekonomik protokolde yer alan toplu iş sözleşmelerinin Maliye Bakanlığı onayına sunulmasının’ Anayasa ile birlikte, Toplu İş Sözleşmesi Yasası ve Meclis’te onaylanan ILO sözleşmelerine aykırı olduğunu vurguladı.
Felek, “Burada iki nokta var. Toplu iş sözleşmelerini bakan onayı ile ortaya koyacağız. Biten toplu iş sözleşmeleri de kazanılmış haklar sıfırdan başlanıp, yeniden görüşülecek” dedi.
Bu durumun Anayasa’nın 54., 55. ve 56. maddelerine aykırı olduğunun altını çizen Felek, protokolde Göç Yasası altında istihdam edilenlerin toplu iş sözleşmelerinden yararlanmalarını engelleyen maddeler olduğunu kaydetti.
Felek, yapılan düzenlemeyle sendikaların işlevsiz hale getirileceğini kaydederek, “Protokole çalışanların, sendikaların, demokratik kitle örgütlerin şiddetle karşı çıkması gerekiyor” dedi.
“Protokol, Kıbrıslı Türklerin refahını geliştirmeyecek. Var olan haklarını kısıtlayacak” diyen Felek, ekonomik protokolle vatandaşların daha da yoksullaşacağını belirtti.
Kamu-Sen Başkanı Metin Atan:
“Grev ve Referandum Yasası’na aykırı”
Kamu-Sen Başkanı Metin Atan, protokolün sendikaların tavır koyacağı pozisyonda olduğunu belirterek, “Çalışanların haklarını budama yönüne gidiliyor. Parayla refah düzeyi yükselecek deniliyor ancak çalışan, vatandaşın sıfırdan nemalanacak” dedi.
Atan, toplu iş sözleşmesine yönelik maddenin hem etik, hem de Grev ve Referandum Yasası’na aykırı olduğunu ifade etti.
Çalışanların toplu iş sözleşmesiz çalışmayı kabul etme seçenekleriyle karşı karşıya kalacağına da dikkat çeken Atan, “UBP göreve geldiğinde hep bunu yapıyor” dedi.
Toplu iş sözleşmelerinde bir sonraki imzalanmadığı sürece eskisinin geçerli olduğunu hatırlatan Atan, yeni düzenlemeyle bu durumun ortadan kalkacağını dile getirdi.
Atan, protokolün Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gerektiğini de vurguladı.
“İstihdam yapılmayacak, iş yükü, nüfus arttı. Bir çalışana şu anda 10 kişi düşerse, 30 kişi düşecek” diyen Atan, “Çalışan ezilecek. Protokolde özel sektöre bir şey yok. Bunun önünü tıkayacağız” şeklinde konuştu.
Hür-İş Federasyonu Başkanı Ahmet Çaluda:
“Kararı hazmetmemiz kolay değil”
Hür-İş Federasyonu Başkanı Ahmet Çaluda, protokolde toplu iş sözleşmesine yönelik alınan karara sessiz kalmalarının mümkün olmadığını kaydetti, geri adım atılmazsa protokolü yargıya taşıyabileceklerinin sinyalini verdi.
“Bu kararı hazmetmemiz kolay değil” diyen Çaluda, çalışanların kazanılmış haklarının geri gideceğini vurguladı.
Çaluda, söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu da ifade ederek, ilgili yasalarda tadilat yapılmak istendiğini de dile getirdi.
Sendikalara bu konuda çağrı yapan Çaluda, “Üzerindeki ölü toprağı atın. Sendikalar üyesinin avukatıdır. Hepimizin ayaklanması gerekiyor” dedi.
Çaluda, tüm sendikaların birlik ve beraberlik içerisinde parti rozetine bakmadan görevlerini yerine getirmesi gerektiğine işaret ederek, bu konuda muhalefetten de destek beklediklerini sözlerine ekledi.
Dev-İş’e bağlı Genel İş Başkanı Ömer Naşit:
“Anayasa aykırı, güçsüzün güçlü karşısında ezilmesine müsaade edilecek”
Dev-İş’e bağlı Genel İş Başkanı Ömer Naşit, düzenlemenin ‘güçsüzün güçlü karşısında ezilmesine müsaade edeceğini’ belirtti, Anayasa’ya aykırı olduğunu yineledi.
Naşit, hükümetin tavrının sendikalar tarafından karşılıksız kalmayacağını kaydetti. Naşit’in açıklaması şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC Hükümeti arasında iktisadi ve mali işbirliği antlaşması 20 Temmuz 2019 tarihinde imzalandı. Ülkemizde yaklaşık 2000’li yılların başından beridir üç senelik dilimlerle imzalanan ve özellikle son 10 yıldan beride ülkelerin IMF ile imzalanan stand-by antlaşması gibi tüm hayatımıza etkileyen neo-liberal bir paketin son hali ile karşı karşıya olduğumuzu ve en temelde aslında bunun bir demokrasi sorunu olduğunu vurgulamak gerekir.
Paketin içerisinde bulunan EK-1 Reform Eylem Planı Kamu Sektörü kısmında Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili üç ibare bulunmaktadır.
47/2010 Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş-Ücret) ve diğer ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası ile oluşturulan ücret rejimi bozucu ilave hak ve menfaat verecek herhangi bir yasal düzenleme ve toplu iş sözleşmesi yapılmaması.
Devlette yer alan uygulamalarla yeknesaklık sağlamak adına tüm kamu kaynağı kullanan kurumların Toplu İş Sözleşmelerinin imzalanmadan önce Maliye Bakanlığından onay alması.
Yeni Toplu İş Sözleşmesi imzalanmadığı durumlarda eski Toplu İş Sözleşmesi’nin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla 24/1996 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası ve 22/1992 İş Yasası’na ilişkin değişiklik yasa tasarılarının hazırlanıp meclise sevk edilmesi.
Öncelikle, Toplu İş Sözleşmeleri bugün kamu görevlileri, polis ve yargı mensupları dışında tüm kamu iştirakleri , belediyeleri, devlet işçilerini ve özel sektörün kısıtlı bir kısmında iş yaşamını ve iş barışını düzenleyen yasa hükmünde, çalışanın haklarını düzenleyen metinlerdir. Yasa gereği en fazla her iki senede bir yenilenmesi gereken bu metinler aslında, ülkede yaşanan gelişmelere bağlı olarak çalışanın refahını korumak, yükseltmek ve iş yerlerinin devamlılığını sağlamak adına iş barışının her defasında yeniden tesis edildiği çalışma yaşamının önemli üretkenlik alanlarındandır. Hal böyle iken ilgili üç maddenin yaşam bulması halinde yukarıdaki bahsettiğim tüm olguların çöktüğü, çalışanın işveren karşısında güçsüz duruma düşürüldüğü, Toplu İş Sözleşme hakkının gasp edildiği bir ortam doğuracaktır.
İlk iki maddede yer alan yaptırımların direk olarak Anayasa’nın 54. Maddesinde yer alan “Çalışanlar, işverenle olan ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev hakkına sahiptir.” İbaresine ters bir madde olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası bir antlaşma olarak hüküm gören işbu neo-liberal yıkım paketinin Anayasa maddesine aykırı olmasının ne kadar hukuksal olduğunun da tartışılması gerektiğinin altını çizmek isterim.
3.kısımda yer alan yeni toplu iş sözleşmesi imzalanmadığı durumlarda eski Toplu Sözleşmelerinden doğan ek tahsisatların uygulanmaması ile ilgili ibarede ise birçok hükümsüz olgunun yer aldığını belirtmekte fayda var. Uluslararası hüküm kazanan işbu antlaşmada gibi ciddi bir metinde Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Referandum Yasasının sayısının doğrusu 42/1996 iken 24/1996 olarak yazılıp imza altına alınmasınında ne kadar ciddiyetle yapılmış bir metin olduğunu gözler önüne sermektedir.
Anayasamızın 46. Maddesinde şu ibare yer almaktadır. “Herkes, sözleşme hukukunun genel ilkelerince konan koşullara, kısıntılara, sınırlandırmalara ve yürürlükteki yasalara uymak kaydıyla, serbestçe sözleşme yapma hakkına sahiptir. Ekonomik bakımdan güçlü kişilerin diğer kişileri istismarı yasa ile önlenir.” İşbu maddeden de anlaşılacağı gibi toplu iş sözleşmeleri ilk iki maddede bulunan müdahale ve üçüncü maddede yer alan güçlünün güçsüz karşısında daha da güçlü kılınması anayasamızın 46.maddesine de aykırıdır.
Ayrıca 42/1996 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Referandum yasası yürürlüğe girmeden önce Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine görüş almak adına gönderilmiş ve D:8/1996 sayılı Anayasa Mahkemesi görüşlerinde de 42/1996 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Referandum Yasasının itiraz edilen tüm maddelerinin Anayasa uygunluğunu teyit etmiş ve görüşünün bazı yerlerinde şu ifadelere yer vermiştir.
Toplu İş Sözleşmelerinin Hizmet Akitlerinden üstün olduğunu anlatmak amacıyla kullanılan bir ifadede “ Bilindiği gibi çalışanlarla ilgili sendikacılık hareketinin temel ereği işverenler karşısında güçsüz durumda olan çalışanların örgütlenmesini sağlamak ve bu örgütler aracılığı ile iktisadi ve sosyal haklarını ve yararlarını elde etmek, bunları korumak ve geliştirmektir.”
Yine Anayasa Mahkemesinin T.C Anayasa mahkemesinden yaptığı alıntıda “Anayasa’nın 11.maddesi hükmünce yasa koyucu, temel hakları, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak düzenleyebilir. Burada az yukarı ki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, toplu sözleşme yapma temel hakkı,Anayasa’nın sözüne ve özüne uygun olarak, yasa koyucu tarafından düzenlenmiş bulunmaktadır.”
Yukardaki görüşler, maddeler ve ibareleri gördüğümüz zaman sendikacılık ve Toplu Sözleşme hakkının Anayasadan doğan temel hak ve korunması gereken haklar olduğunu ve KKTC-TC arasında imzalanan protokol ile yukarıda metin edilen 3.maddenin de sendikacılık ve Toplu Sözleşme haklarının ortadan kaldıran veya direkt müdahale eden ibareler olduğundan Anayasa aykırı, güçsüzün güçlü karşısında ezilmesine müsaade etmesini, Toplu Sözleşme gibi iş barışı ve çalışanın temel hak ve ekonomik refahını koruyan metinleri ortadan kaldırmak isteyen maddeler olduğunu özetleyebiliriz.
Hal böyle iken UBP-HP hükümetinin bu tavrının sendikalar tarafından karşılıksız bırakılmayacağı aşikardır. Bu noktada sendikaların kendi alanlarını korumaktan öte artık varlık mücadelesi vermeleri gerekmektedir. Bunun en örgütlü yolu ise herkesin küçük hesaplarını bir kenara koyup var olmak adına emeğe, demokrasiye ve barışa inanan sendikaların bir Konfederasyon çatısı altında birleşmesi ve Sendikaları, Toplu Sözleşme düzenini, Kooperatifleri , stratejik kurumların özelleştirilmesini hedef alan bu pakete karşı mücadele etmesidir. Bu paket tümden emekçileri hedef alan ve neredeyse yaşam haklarına göz dikmiş pozisyondadır.
Bundan hareketle, Sendikalar emekçileri ve kendi varlıklarını koruyabilmek adına cebini , kalbini ve beynini birleştirmelerinin zamanının geldiğini anlamalı ve buna göre hareket etmelidir.”
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman:
"Toplu iş sözleşmesi düzenini alt üst edecek”
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, TC-KKTC Ekonomik Protokolü'nü yorumladı, "Toplu Sözleşme Düzeni"ne dair belirlenen hedefin, "toplu iş sözleşmesi düzenini alt üst edecek ve toplu iş sözleşmelerinde sendikaların iradesini anlamsız kılacak" sonuçlar doğuracağı uyarısını yaptı.
Yeni toplu iş sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda, eski toplu iş sözleşmesinin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğini ortadan kaldıracak bir yasa taahüdü verildiğini anımsatan Erhürman, "Çalışanlar, ya daha önce elde edilen haklardan vazgeçme ya da toplu iş sözleşmesiz çalışmayı kabul etme seçenekleriyle karşı karşıya kalacaklar" dedi.
İşte Erhürman'ın sosyal medya paylaşımı:
Protokol’e göre, “Yeni toplu iş sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski toplu iş sözleşmesinin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla" yasa tasarılarının hazırlanıp Meclis’e gönderilmesi KKTC tarafının bir taahhüdüdür. Böyle bir yasa değişikliği toplu iş sözleşmesi düzenini alt üst edecek ve toplu iş sözleşmelerinde sendikaların iradesini anlamsız kılacak bir sonuç doğurur. Çünkü bu durumda sözleşmenin süresi dolduktan sonra yeniden pazarlık masası kurulduğunda idarenin toplu iş sözleşmesi imzalamasını gerektirecek herhangi bir motivasyon kalmaz. Çalışanlar, ya daha önce elde edilen haklardan vazgeçme ya da toplu iş sözleşmesiz çalışmayı kabul etme seçenekleriyle karşı karşıya kalırlar. Kamudaki bazı toplu iş sözleşmelerinde kamunun personel maliyetlerini kabul edilemeyecek derecede artıran bazı düzenlemeler bulunduğu açık. Ancak bu sorunun çözümü kesinlikle toplu iş sözleşmesi düzenini ortadan kaldıracak ve sözleşmenin bir tarafının (çalışanların) iradesini anlamsızlaştıracak böyle bir düzenleme değildir.
Solyalı: Anayasa'ya da aykırı
Avukat, CTP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Ürün Solyalı, hükümetin mali işbirliği protokolü ile taahüt ettiği Toplu İş Sözleşmesi'ne yönelik düzenlemenin, Anayasa aykırı olduğunu belirtti.
"Yeni yasal düzenleme taahhüdü ne bizim Anayasamız ne de uluslararası iş hukuku ilke ve mevzuatı ile bağdaşmaktadır" diyen Solyalı, bunun, Türkiye'deki yasalarda da olmadığını belirtti.
Hükümetin girişimin "kabul edilemez" olduğunu anlatan Solyalı, "UBP-HP tarafından verilen bu taahhüt, Anayasal bir hak olan Toplu Sözleşme hakkının özüne müdahale eden, onu anlamsızlaştıran ve çalışan haklarını ciddi anlamda geriletmeyi, sendikalaşmayı güçsüzleştirmeyi hedefleyen bir tahhüdtür" dedi.
Solyalı'nın açıklaması şöyle:
Türkiye Cumhuriyeti'nde 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 36/II. maddesinde bundan önce de varolan Toplu İş Kanunlarında da var olan bir hüküm korunmuş ve “sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesine ilişkin hükümleri yenisi yürürlüğe girinceye kadar iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.” demek sureti ile İşçilerin veya toplu sözleşmeye taraf olan çalışanların Toplu Sözleşme ile elde etikleri hakları, Topu İş Hukukunda ard etkisine ilişkin emrediciliği korumuş ve yenisi imza edilene kadar işçi haklarını korumuştur.
UBP-HP tarafından imzalanan protokole baktığımızda, "Yeni toplu iş sözleşmesi imzalanamadığı durumlarda eski toplu iş sözleşmesinin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla" yeni yasal düzenleme taahhüdü ne bizim Anayasamız ne de uluslararası iş hukuku ilke ve mevzuatı ile bağdaşmaktadır.
Kaldı ki bu düzenleme Türkiye Cumhuriyeti'nde dahi yoktur.
Anayasa Mahkememiz bir çok kararında; Toplu sözleşme hakkının, çalışanlar ve işverenler arasında karşılıklı sahip olunan bir hak olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde de, toplu sözleşmelerin, bu özelliklerinden hareketle özerk bir yapıları olduğu dile getirilmiştir.
UBP-HP tarafından verilen bu taahhüt, Anayasal bir hak olan Toplu Sözleşme hakkının özüne müdehale eden, onu anlamsızlaştıran ve çalışan haklarını da ciddi anlamda geriletmeyi ve Sendikalaşmayı güçsüzleştirmeyi hedefleyen bir taahhüttür. Kabul edilemez.