1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Toplu mezarın eşiğinden dönen Eftagomili Bambos’un öyküsü… 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Toplu mezarın eşiğinden dönen Eftagomili Bambos’un öyküsü… 2

A+A-

 

Babası Dimitris Haralambu Kutras,  Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Bambos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…

 

hristina.jpg

Babası Dimitris Haralambu Kutras Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Babmos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…

Arkadaşım Hristina Pavlu Solomi Patça’yla birlikte Londra’da Bambos Dimitriu’yla yapmış olduğumuz röportajımızın devamı şöyle:


BAMBOS DİMİTRİU:Modestos Maratovunolu’ydu (Ulukışla) ama Komikebir’e evlenmişti, Komikebir’de kalıyordu. Ve Bakkos’u da ayırmışlardı. Andonis Bakkos… O daha sonra Amerika’ya gitmişti.
Modestos’a, babama ve Bakkos’a kendilerini takip etmelerini söylemişlerdi. Onlar da takip etti bunları, polis karakoluna gitmişler. Tabii ben bilmiyordum nereye götürüldüklerini, bunu daha sonra öğrenecektim.
Aradan biraz zaman geçmişti, sonra yeniden geldiler. Gece olmamıştı ama ortalık kararıyordu… Tekrar geldiler ve bu kez beni çağırdılar. Bunlar bazı askerler ve polislerdi… Bana “Bizimle gel” dediler. Onları takip ettim. İşte o zaman anlamıştım, onları nereye götürdüklerini. Onları polis karakoluna götürmüşlerdi… Polis karakoluna girdik. Beni bir odaya koydular, bunu çok iyi hatırlıyorum, sol tarafta bir odaydı bu, “Burada kal” dediler bana. O odada iki yatak vardı. Masanın üstünde bazı silahlar vardı, kurşunlar da masanın üzerindeydi… Ve beni orada bırakmışlardı! Ancak bir öğrenciydim ben, silahlar hakkında bir şey bilmiyordum açıkçası! Ancak şimdi geriye dönüp baktığımda, hayatlarının en büyük hatasını yapmışlardı çünkü eğer silahlardan biraz anlasaydım ve bunları almış olsaydım, kimse hayatta kalmayacaktı. Evet, ben de öldürülecektim ama onlar da ölmüş olacaktı…
Beni orada bırakıp gitmişlerdi…
Sonra bazı sesler duydum ve bu seslerin ne olduğunu anlayamadım… Bakmaya korkuyordum ancak yavaş yavaş, bir süre sonra odadan çıkıp sesleri takip ettim, bir oda vardı… Oda çok karanlıktı, pencereleri falan kapatılmıştı… İçeriye girdim, yerde üç kişi vardı, kıvrılmışlardı, fetüs pozisyonunda diyebilirim anlamanız için… Bunlardan birisi babamdı, diğerleri de Modestos ve Bakkos idi…
“Ne yaptılar size?” demiştim ama hiçbiri konuşamıyordu…

SORU: Dövülmüşlerdi…
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet… Konuşamıyorlardı… Geri döndüm beni koymuş oldukları soldaki odaya… Bir süre sonra geri gelmişlerdi. Altı kişiydiler…

SORU: Kıbrıslıtürkler miydi bunlar?
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet, hepsi de Kıbrıslıtürkler’di…

SORU: Galatyalı mıydılar? Yoksa tanımıyor muydun kendilerini?
BAMBOS DİMİTRİU:
Baf’tan birisi vardı aralarında…

SORU: İsimlerini biliyor musun bunların?
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet, sanırım… “Tamam” dediler, beni bir başka odaya götürdüler… Ve “sorgulamaya” başladılar… Bunlardan birisi Galatyalı’ydı – şu anda emekli bir polistir ve L. köyünde yaşıyor… Üçüncü bir kişinin ağzı çok bozuktu, sövüp sayıyordu ve bana vuran ilk kişi de o olmuştu… Ve sonra hepsi de beni dövmeye başladılar… Artık hiçbir şey hatırlayamayacak duruma gelinceye kadar dövmüşlerdi beni… Sonra da hatırladığım tek şey, beni ayağa kaldırmışlar, pencerenin yanına götürmüşler ve üstüme su dökmüşlerdi. Sonra çok sıcak bir şey hissettiğimi hatırlıyorum, ne olduğunu bilmiyordum ama kandı bu…
Böylece beni “kendime getirip” dövmeye devam etmişlerdi… Sonra yeniden omuzlarımdan ve bacaklarımdan tutarak sırtıma vurmaya başlamışlardı… Ve böylece devam etmişti bu dayak atma olayı… İşlerini bitirdiklerinde beni diğer üç kişinin bulunduğu odaya atmışlardı… Bizi orada bıraktılar.
Sabah olduğunda uyanmıştım. Orada birisi vardı… “Tuvalete gitmem lazım, tamam mı?” dedim bu kişiye. “Tamam” dedi. Ayağa kalkmaya çalıştım ama kalkamadım, bana elini uzattı, yerden kaldırıp tuvalete götürdü. Tuvalete gittiğimde bazı sesler duydum, sanki çelik kapıların sesi gibiydi bu ses… Kapısı, penceresi olmayan bir yerdi bu ve içeride bazı insanların konuştuğunu duyabiliyordum.  Tuvaletteyken bana konuştu bu kişi, beni tuvalete götüren kişi yani…
“Akşam konuşmadın” dedi bana, “ama en iyisi senin şimdi bana konuşmaya başlamandır… Çünkü eğer şimdi konuşursan, kendi hayatını kurtaracaksın” dedi. “Ama eğer şimdi bana konuşmazsan, şimdi onlar senin öldürülmeni tartışıyorlar” dedi.

SORU: Size sordukları neydi ki?
BAMBOS DİMİTRİU:
“Silahlar nerededir?” sorusuydu… Ben bilmiyordum ki, bizde silah falan da yoktu… Az önce dedim size, hayatlarının hatasını yaptıydılar, beni masanın üstünde silahların ve kurşunların bulunduğu bir odaya yalnız başıma koyarak… Çok şanslıydılar ki silahlardan hiç anlamıyordum… 17 yaşındaydım henüz…
O zaman bilmiyordum ama şimdi biliyorum ki o zamanlar Kıbrıslıtürkler henüz 12 yaşından sonra ortaokul-liseye gittiklerinde, askeri hizmetlerine de başlıyorlardı… Bizde böyle değildi…

SORU: 12 yaşındaki Kıbrıslıtürk çocukların askere alındığı doğru değildir – 63 olayları ardından 15-18 yaşındakiler da mücahitlik yapardı, bu doğrudur…
BAMBOS DİMİTRİU:
Bizde öyle değildi işte bu. Bizde 18 yaşını bitirince, okulu bitirince giderdin askerlik yapmaya… Yani demek istediğim, bu yüzden ben silahlardan falan anlamıyordum o zaman, henüz 17 yaşındaydım.
Bana “Konuşmalısın” diyen kişiye, “Ben silahlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum ki!” dedim.
“İşte olacak olan budur” dedi bana. “Şimdi senin öldürülmeni konuşuyorlar” dedi.

SORU: Sana bunları söyleyen şahsın kim olduğunu biliyor muydun?
BAMBOS DİMİTRİU:
H. idi bu… “….” derlerdi kendine. Tercüman olan Hasan Çavuş değildi bu, başka birisiydi. Tercüman olan Hasan Çavuş, kötü bir şey yapmamıştı… Herhangi kötü bir şey yapmamıştı bize tercümanlık eden Hasan Çavuş… Ben şimdi başka birisinden bahsediyorum…
Bana “Konuş” diyen adam, “Gördün mü bak, akşam herkes sana vuruyordu ama ben sana hiç dokunmadım” dedi. Copu vardı bu adamın…
“Şimdi ne yapmak istersin? Burada mı kalacaksın yoksa kulübe mi gitmek istersin?” dedi bana.
Herkes kulüpteydi zaten… “Ben de kulübe gitmek isterim” dedim kendine.
“Burada neler olduğunu kimseye anlatma kulübe gittiğin zaman” dedi bana, “çünkü eğer anlatırsan, onları da buraya getireceğiz, başınız daha büyük belaya girecek” dedi bana.
Ben küçük kardeşimi düşünmeye başlamıştım…
Böylece bizi kulübe geri götürdüler.

SORU: Babanız hala polis karakolundaydı…
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet ama hepimizi geri götürdüler kulübe.

SORU: Babanı da sizinle birlikte götürdüler yani…
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet… Babam dahil o üç kişiyi ve beni, yani dört kişi… Hepimizi kulübe götürdüler.
Sonra da her ikindi vakti gelip babamı ve Modestos’u alıyorlar, polis karakoluna götürüp “sorguluyorlar”dı tekrar tekrar…

SORU: Sence neden baban ve Modestos üstünde duruyorlardı? Nedeni neydi bunun? Modestos, Komikebirli’ydi…
BAMBOS DİMİTRİU:
Bunu sana söyleyemem… Çünkü nedenini bilmiyorum… Sadece ne sorduklarını biliyorum…

SORU: Sadece silahları mı soruyorlardı?
BAMBOS DİMİTRİU:
Evet… Bu arada şunu da söyleyeyim, babamın hayatında hiç silahı olmamıştı… İngiliz döneminde silaha sahip olabilme hakkı vardı, buna rağmen bir av tüfeği bile olmamıştı hiç babamın. Bunu biliyorum çünkü babamla aynı evde yaşıyordum!
Babam çok iyi Türkçe konuşabiliyor ve yazabiliyordu…
Türk okuluna gitmişti babam ve sinemaya da gidip Türkçe film seyrederdi… Otobüsü olduğu için her haftasonu insanları sinemaya götürürdü otobüsüyle… Oturup seyrederdi… Onun için aksanı da Türkiyeli aksanı gibiydi! Çok akıcı konuşurdu Türkçe’yi…
Babam, kendisini dövenlerden birisine, M.’ye “Herkes vurabilir bana, tamam, ama ya sen?” demişti… Çünkü onun babasıyla benim babam çok iyi arkadaştı… Bu adamın annesi Eftagomili’ydi…

SORU: Kimdi bu şahıs?
BAMBOS DİMİTRİU:
M. idi. Galatyalı’ydı, ….’nın oğlu idi. Rütbesi yüksekti bu adamın o zamanlar… Ama ondan önce da rütbesi yüksekti…
Bunlar vardı işte, sanırım bir de Baflı vardı ve iki de kardeş vardı Galatya’dan… Bunların …. köyünde …. fabrikası var sanırım şimdi…
Ertesi akşam gene aldılar babamı ve Modestos’u, sonra sabahleyin geri getirdiler kendilerini…
Ertesi günü ikindi vakti gene geldiler, alıp gittiler… O günlerde tanklar Galatya’ya gelmişti… Türkiye’den gelen tanklar, köye gelmişti. Ve açıkçası kutlama yapmaktaydılar. Sanırım 19 Ağustos’tu… Sanırım tanklar 19’unda sabah veya öğle vakti gelmişti Galatya’ya, bir kez daha aldılar babamı ve Modestos’u ve polis karakoluna götürdüler. Öğleyin alıp onları orada bıraktılar. Öğleden sonra ise başka bir şey olmuştu. Başka bir şey meydana gelmişti… Kulübe geldiler, ellerinde bir şey vardı, sanırım turuncu renkli bir çapıt parçasıydı bu… Ve ipler vardı ellerinde, çok sayıda ip…  Paraşüt ipine benzer ince iplerdi bunlar, kalın ip değildi yani… Pek çok kişi gelmişti… Herkes korkmuştu… Herkese “Duvara dizilin” demişlerdi… Sonra ne oldu bilmiyorum ama ayrıldılar kulüpten… Öylece çekip gitmişlerdi ve herkes rahatlamıştı.
İkindi vakti kulübe ellerinde o çapıt parçası ve iplerle geldikleri zaman bir traktör görmüştük dışarıda.

 

DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 2833 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar