Toplu mezarın eşiğinden dönen Eftagomili Bambos’un öyküsü…4
Babası Dimitris Haralambu Kutras, Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Bambos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…
Babası Dimitris Haralambu Kutras Galatya gölünde kazılan ilk toplu mezarda bulunan Babmos Dimitriu da az kalsın ikinci toplu mezarda bulunacaktı – bir Türk askeri son anda onu infaz edilecek altı kişilik gruptan çıkarmasaydı… Bunu farkedince, onun yerine yeğeni Mihalis Şalunas’ı alıp gitmişlerdi…
Arkadaşım Hristina Pavlu Solomi Patça’yla birlikte Londra’da Bambos Dimitriu’yla yapmış olduğumuz röportajımızın devamı şöyle:
BAMBOS DİMİTRİU:Ertesi günü ne olduğunu sorduk… “Onları aldık ve bizim insanlarımızla esir değiş-tokuşunda kullandık” dediler. Bize böyle bir açıklama yapmışlardı.
Sonra bizi Lefkoşa’ya götürdüler. Pavlidis Garajı’na götürdüler… Orada belki de bin kişi falan vardı… Uzanıp uyuyacak yer yoktu yani. Yiyecek hiçbir şey yoktu.
SORU: Hangi tarihte götürdüydüler sizi Pavlidis Garajı’na?
BAMBOS DİMİTRİU: 22 Ağustos 1974’te götürdülerdi… Bir hafta kaldık orada. 20 ile 21 Ağustos arasında öldürmüşlerdi insanları Galatya’da… Yani geceleyin…
SORU: EOKA-B’nin Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının ortaya çıkmasından sonrasıydı bu…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet… Orada, Galatya’daki bu toplu mezarlarda iki kişiyi bulamayacaklarını düşünüyoru. Çünkü İngiltere’de birisi bana aynı gün iki de Kıbrıslıtürk’ü öldürdüklerini anlattı…
SORU: Evet, öykülerini yazdım onların…
BAMBOS DİMİTRİU: Eşleri “Paşa”ya gelip kocaları hakkında bilgi talep etmişlerdi. O “Paşa”nın ayağı aksıyordu… Arkasını dönüp çıkmış “Paşa”, kadınlar kendi üstlerini başlarını parçalayıp ağlıyorlarmış… Onları da birlikte öldürmüşler…
SORU: Evet yazdım öykülerini… Hatta bir de olası gömü yeri gösterdik ancak mezarlarının yerini değiştirmiş olduklarını sanıyoruz…
BAMBOS DİMİTRİU: Sanırım Ovgoroz veya Kritya’dandılar…
SORU: Biri Avgalia, diğeri Kritya’dandır… Bir tanesi Hüseyin Yahat, diğeri de Cumali Kurtuluş… Hala “kayıp”tırlar… Onlar da Galatya’da öldürüldü bazı Kıbrıslıtürkler tarafından…
BAMBOS DİMİTRİU: Ben bu konuda 17 sayfalık bir rapor hazırlayıp verdiydim Kıbrıs makamlarına – 2000 yılından önceydi bu. İlgili yetkililere vermiştim… İçinde Kıbrıslırumlar’ın gömü yeri hakkında da bilgiler vardı. Ama ne yaptılar? Bir şey yapmadılar…
SORU: Garaj Pavlidis’ten sonra ne oldu?
BAMBOS DİMİTRİU: Bir süre orada kaldık, sonra Adana’ya götürdüler bizi… Oraya nasıl götürüldüğümüz konusu ayrı bir “bölüm” olur… Orada bir süre kaldık. Oradan önce KEO’ya, ardından Küçük Kaymaklı’ya, sonra da Sarayönü’ne geri getirdiler. Oradan Eftagomi’ye geri gittik. Bir süre Eftagomi’de kaldık… Sonra gene bir gece köylümüz bazı Kıbrıslıtürkler gelip beni tekrar tutukladılar. Gece beni bir yere götürdüler, nereye bilmiyorum. Tekrar “sorgulamaya” başladılar. Öyle elektrik verilerek falan yapılan ciddi bir “sorgulama”ydı bu…
SORU: Adana’dan sonra herhangi birinin köyüne dönmesine izin verildiğini ilk kez duyuyorum. Ben sanırdım ki Türkiye’den geri getirdikleri savaş esirlerini doğrudan güneye gönderiyorlardı…
BAMBOS DİMİTRİU: Denktaş’la Kleridis arasında yapılmış bir anlaşmaydı bu. Eğer köyüne dönmek isteyen varsa, buna izin vereceklerine dair bir anlaşmaydı. Mesela bizden iki hafta önce öğrencileri serbest bırakmışlardı… Ve sonra da bize “Evet, köyünüze geri dönebilirsiniz” dediler ve köyümüze geri götürdüler.
SORU: Sonra da sizi “işkence”ye aldılar…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, iki hafta süreyle…
SORU: Galatya’da değildiniz bu kez. Eftagomili Kıbrıslıtürkler mi almıştı sizi?
BAMBOS DİMİTRİU: Evet…
SORU: Tanıyor muydunuz onları?
BAMBOS DİMİTRİU: Evet… Bunlardan bir tanesi en iyi arkadaşlarımdan biriydi! Köylümdü, beraber futbol oynardık falan… M. idi adı. Babası Kıbrıslıtürkler’in “Teşkilat”ı tarafından öldürülmüştü. Ve bana “Babamı öldüren adam eğer Eftagomi’ye gelecek olursa, vuracam kendini hem da arkasından” demişti… Öteki de İ. idi… Bu ikisi yeğendi… Gece gelip beni tutukladılar, evimden alıp götürdüler. Dışarı çıkınca gözlerimi bağladılar. Ellerimi bağladılar. Buna o kadar önem vermedim, işleri buydu, yapmak zorundaydılar. Bunlar köyümden insanlardı, bir tanesinin düğününe de gitmiştim…
Gözlerimi bağladıkları çaputun üstüne biber ve sarmısak ezip koymuşlardı… Gözlerine sarmısak ve biber basmayı düşünebilir misin? Kendi köyünden insanlar yapsın sana bunu? Beni tekrar kiliseye götürdüler.
SORU: Başkaları da var mıydı alınan?
BAMBOS DİMİTRİU: Bunu bilmiyordum çünkü gözlerim bağlıydı… Bizi bir otobüse koydular, sürdüler gittiler, bir süre sonra nerede olduğunu kestiremiyorsun… Saatler sonra bizi otobüsten aşağı indirdiler, itip kakmaya, bağırmaya çağırmaya, vurmaya başladılar. Sonra bir yere savurttular beni, durmadan dövdüler, hiç vazgeçmediler… Sonra gittiler. Bazı şeyler gördüm orada… Bazı kadınlar getirip tecavüz etmişlerdi orada… Burada beni iki hafta tuttular.
SORU: Sonra öğrendiniz mi nereye götürülmüş olduğunuzu?
BAMBOS DİMİTRİU: Evet, Akrades’ti bu…
SORU: Ayandroniku, Yeşilköy’deki Akrades…
BAMBOS DİMİTRİU: Evet… Orada tanıdığım birisini görmüştüm Kaleburnu’ndan… Türkiye’den birisini getirmişlerdi, Kıbrıslıtürkler’e Kıbrıslırumlar’a nasıl işkence yapılacağını göstermek için. Bu adamı hiç unutmuyorum, uzun bir paltosu vardı, iri yarı birisiydi, askerdendi…
Bana vuruyorlardı, içeri girdi bu adam, bir bıçak çıkardı – o zaman onu durdurdular. Herhalde kendi subaylarına hesap vermek zorunda kalacaklardı eğer bu adam beni öldürürse, bu yüzden herhalde onu durdurdular, beni öldürmesine izin vermediler.
Buradaki “Paşa” bana “Konuşmaya başlasan iyi olur, nerede olduğunu biliyor musun?” dedi.
“Bilmiyorum” dedim.
“Şimdi kendi insanlarının mezarlarının üstünde duruyorsun” dedi bana.
SORU: Aslında Akrades’te hiç kimseyi öldürmediler, tek bir “kayıp” vardır oradan, Kumis… Onu da bazı Yeşilköylü Kıbrıslıtürkler alıp gitti ve “kayıp” ettiler…
BAMBOS DİMİTRİU: Oradaki “Paşa” Kıbrıslıtürk’tü, Yeşilköylü’ydü (Ayandroniko) – şimdi hayatta değildir. Adı da C. idi…
Ben orada iki hafta kaldıktan sonra birisi geldi Akrades’e… Gündüz vakti gelmişti ve bana “Bizimle gel” dedi. Çok uzun boylu bir centilmendi bu… Adını bilmiyorum bu adamın, çok iyi Rumca konuşuyordu.
Bana baktı, sigara uzattı… “Yok, istemem” dedim.
İki paket sigarası vardı. Bunlardan biri Dunhill idi, diğeri 555 idi…
“Sigara içmez misin?” dedi bana.
“İçerim” dedim.
“Öyleyse neden içmezsin bundan?” dedi.
“Önünüzde sigara içmekten çekinirim” dedim.
“Hayır, al bir tane yak” dedi.
Sonra konuşmaya başladı, bana çeşitli sorular sordu ama kibar, düzgün biçimde…
“Bir şey sorabilir miyim?” dedim.
“Evet, sor” dedi.
“Sizi son gördüğümde bana hiçbir şey olmayacağına dair söz vermiştiniz” dedim. “Şimdi gene neden buradayım ben?”
Bana baktı, “Seni tanıyor muyum?” dedi.
“Evet” dedim.
“Nereden?” dedi.
“Lefkoşa’dan” dedim. “Adana’dan döndüğümde ve köyüme döneceğimde bana herhangi bir sorun olmayacağını, her şeyin güvenli olacağını söylediydiniz Lefkoşa’da” dedim. “Ve bana bir kağıt verdiydiniz, üstümdedir bu kağıt” dedim. Mavi bir kağıttı bu, üstünde de kendi imzası vardı. Hala saklarım bu kağıdı…
“Bana bunu verdiniz ve işte buradayım, işkence ettiler bana” dedim.
“Sen savaş esiri olarak nereye gittin?” dedi.
“Galatya’ya, Adana’ya, buraya” dedim.
“Yani seni tekrar buraya getirdiler” dedi. “Üzülme oğlum, bu gece evine dönecen” dedi.
Böylece serbest bıraktılar beni.
SORU: Türkiyeli miydi bu yetkili?
BAMBOS DİMİTRİU: Kıbrıslı’ydı… Kim olduğunu bilmiyorum. Ama bana “Sen kimin oğlusun?” demişti. Ben de “Kutras’ın oğluyum” demiştim. “Sen Kutras’ın oğlu musun?” demişti. “Evet” demiştim. Ama daha fazla bir şey bilmiyorum bu adam hakkında. O mavi kağıdı hala saklarım, altındaki imzaya bakıp sana söyleyebilirim… Böylece serbest bıraktırdı beni ve köyüme döndüm.
SORU: Ne kadar kaldınız köyde?
BAMBOS DİMİTRİU: Sanırım yedi ay kadar kaldım…
SORU: Ne yapıyordunuz köyde?
BAMBOS DİMİTRİU: Çiftçilik yapıyordum. İlk günlerde, ilk aylarda evimizden dışarıya çıkmamıza izin vermiyorlardı.
Her ne olursa olsun, evden dışarıya çıkmamıza izin yoktu.
Sonra yavaş yavaş bize yazılı kağıt veriyorlardı, kağıtta gidip tarlanı ekebileceğin yazıyordu. Dışarı çıkabilmek için her gün yetkililere gidip böyle bir kağıt almanız gerekiyordu…
(Devam edecek)