1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Toplum; yolsuzluğun, rüşvetin, ülkede % 90’ların üzerinde olduğuna inanıyor”
“Toplum; yolsuzluğun, rüşvetin, ülkede % 90’ların üzerinde olduğuna inanıyor”

“Toplum; yolsuzluğun, rüşvetin, ülkede % 90’ların üzerinde olduğuna inanıyor”

“Cumhurbaşkanı hem soruna hâkim değil, hem de çözümüne hâkim değil. Bu anlamda yapabileceği birçok şey varken hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Toplum lideri olarak Avrupa ile hiçbir diyaloğu olmayan bir cumhurbaşkanlığı görüyoruz.”

A+A-

Serap ŞAHİN

4 Soru, 4 Cevap’ın yeni konuğu CTP Lefkoşa Milletvekili Ürün Solyalı’ydı.

Solyalı, ülkedeki güncel sorunları; ekonomik ve demokratik fakirleşme, adalet duygusu ve plansızlık başlıkları altında topladı, çözümleri sıraladı. Halkın siyasilere olan güvenini her gün biraz daha yitirdiğine işaret eden Solyalı, “İnsanlar önce kendilerini siyasete bir paydaş olarak görmeli sonra birlikte yönetim felsefesi ile oraya dâhil olmalı, eleştirmeli, bazen övmeli belki de ve siyasetin dışında kalmamalı” dedi.

“Cumhurbaşkanı, toplum liderliğinin sorumluluklarını bence bilmiyor” ifadelerine yer veren Milletvekili Solyalı,  “Bu ülkede dünyaya açılan Kıbrıslı Türklerin birçok alanda sesi olabileceği ve buraya taşıyacağı birçok da fayda olduğunu düşündüğüm bir koltukta oturduğunun farkında değil” şeklinde konuştu.

SORU

1:

Ülkedeki güncel sorunlardan 3’ünü önem sırasına göre sıralayabilir misiniz?

“Ekonomik ve demokratik fakirleşme sorunu”

“Sorunların aslında birçoğu birbiriyle bağlantılı. Birinci başlığım Kıbrıslı Türkler için aslında uzun bir süredir devam eden ekonomik ve demokratik fakirleşme sorunu. Türk Lirası’na bağlı olarak Türkiye’de yaşanan akıl ve bilim dışı, işleri farklı bir noktaya, inatla taşıyan bir ekonomi modeli tercih ediliyor. Kıbrıslı Türkler de TL kullandığından dolayı ekonomik olarak fakirleşmeyi yaşıyor.”

“Uzun bir süredir içimize yer eden bir sorun, adalet duygusu sorunu”

“Uzun bir süredir içimize yer eden bir sorun, adalet duygusu sorunu. Kıbrıslı Türklerin çok önemli bir kesimi aslında yapılan işlerde ve alınan kararlarda adil olunmadığını düşünüyor. Örneğin istihdamlarda herhangi bir adalet duygusunun varlığı geçmedi. Vatandaşlık da hiçbir kritere bağlı olmadan gözü kapalı verilebiliyor. Bunların tümü uydurma modellerle ortaya konduğu için adalet duygusu toplumda zedeleniyor. Vergiler öyle, sözleşmeli işe alınanlar, geçici işe alınanlar ve vatandaşlıktan ekonomik faydalara kadar birçok alan topluma adaletsiz bir şekilde yapıldığı hissini de veriyor.”

“Planlama çok önemli”

“Plansızlık bizi aynı zamanda hem ekonomik kayıplara hem gelecek kaybına hem de güvensiz bir ortamda yaşamaya itiyor. Planlayamadığımız için engelleyemediğimiz bir ortamı da yaratıyor. Gazeteler mahkeme haberleri ile dolu ve her gün suçun çeşitliliği değişen bir durumla gündeme geliyor. Planlama çok önemli. Kıbrıslı Türklerin elinde bulundurmak zorunda olduğu kamu hizmetlerinin neredeyse tümü yabancı sermayeye geçiyor. Bu geçişte de hiçbir planlama ve öngörü yok. Suyu Kıbrıslı Türkler yönetmiyor, kablo ile elektrik gelecek; kabloyu Kıbrıslı Türkler yönetmeyecek, AKSA denen şirkete %49 enerji üretiminin devredildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ercan Havalimanını Kıbrıslı Türkler yönetmiyor. Türkiye’den buraya ilaç sevkiyatının protokollerle Türkiye’de kamu özel ortaklığına varan bir özel şirket tarafından bir anlaşma imzalanabiliyor. Kıbrıslı Türklerin aslında bunları yönetme zorunluluğunu planlanmadan yabancı özel sermayeye devredildiğini görüyoruz. Bu da bizi gelecekten koparıyor.”

SORU

2:

Sözünü ettiğiniz 3 sorunun çözümleri sizce neler?

“Stabil para birimine geçiş sürecini derhal kurgulamak”

“Kıbrıslı Türkler ciddi kararlar vermeli. Öncelikle ekonominin doğru temeller üzerinde, standart hale gelebilen bir yapıya kavuşturulması gerektiğini söylüyoruz. Bunun birincil noktası bize göre stabil bir para biriminin tartışılması. Bu para birimi bize göre Euro endeksli muhasebe sistemi ile başlayan ve sonrasında gerekli bütün görüşmelerin yapılarak belki de Euro kullanımı noktasında bir adım atılacağı ortamı yaratmak durumundayız. Önce bizim enflasyonist ortamdan, yarının tereddüdünden insanları kurtarmamız gerekiyor. Birinci adımımız stabil para birimine geçiş sürecini derhal bütün taraflarla kurgulamak. Bunun bir bacağı daha var. Biz TL’yi neden kullandığımızı bilmiyoruz. Bu konuda Türkiye ile herhangi bir anlaşmamız yok. Stabil para birimine geçiş sürecinde öncelikle Türkiye ile oturup cesaret ve bilimi de ortaya koyarak ‘Para politikası kurgulayalım’ demeliyiz. ‘Bize bu anlaşma içerisine yedek akçe koyacaksınız. TL’nin dalgalanması değer kaybı noktasında yedek akçeden alıp Kıbrıslı Türklerin kaybettiği ekonomik payı oradan karşılamak durumunda olmalıyız ki burada ekonomi ve demokrasi aynı anda öngörülebilir olsun.’ Para birimi politikası ve beraberinde Euro muhasebe sistemi ile Euro kullanımı. Bunun için aslında sistem hazır ve özel şirketler bunu kullanmaya geçti. Aslında her şey döviz üzerinden olduğundan artık ücretlerin de bir şekilde stabil bir para birimi üzerinden hesaplanması gerekiyor.”

“İnsanlar demokratik bir düzen içerisinde yaşadığını hissetmezse mutsuz olur”

“Fakirleşmeyi önleyecek adımların hükümet tarafından derhal alınması gerekiyor. Piyasayı besleyen yabancı unsurlar var ve Kıbrıslı Türklerin kaybı görülemiyor. Bunun önlemi alınmalı. Temel tüketimdeki kar marjını, özel okullardaki durumu, ulaşımdaki dalgalanmayı tüm bu günlük hayatımızda var olan pahalı ama ulaşmak zorunda olduklarımızı bir şekilde sınırlandırmak zorundadır. Bu yetkisi de vardır. Asgari ücret çok ciddi bir sorundur. Bunu çözmek zorundayız. Açlık sınırının altında kalan bir asgari ücret belirlenmesi asla kabul edilemez. Özellikle küçük ve orta işletmelerin bu asgari ücret artması karşısında hayatta kalabilmesi ve aynı zamanda da tüketim ürünlerinin fiyatlarının artmaması ile alakalı devlet bir şekilde asgari ücret üzerindeki katkısını mutlaka koymalıdır. Ekonomiyi ne kadar iyi noktaya getirirseniz getirin, insanlar demokratik bir düzen içerisinde yaşadığını hissetmezse mutsuz olur, ülkeyi sahiplenmez ve kaçacak başka yerler arar, bugün yaptığı gibi.

ximg-6253.jpg

“Adalet duygusu için doğru zemininin yaratılması gerekiyor”

“Adalet duygusu için doğru zemininin yaratılması gerekiyor. Bunun iki bacağı var. Birincisi gayri adil olarak nitelendirdiğimiz istihdamlardan vatandaşlıklara, kamu arazilerinin kiralanmasından birçok şeyin önce ele alınıp gerçekten hukuk dışı, gerçekten gayri adil olduğunu gördüğümüz noktaların öncelikle ayıklanması gerekliliğidir. Her bir mesele kendi içinde ele alınıp gerçekten didiklenmesi gerekiyor. Hak ediş var mı, hukuk dışı bir şey var mı? Toplum, yolsuzluğun, rüşvetin, adam kayırmacılığın, partizanlığın bu ülkede yüzde 90’ların üstünde olduğuna inanıyor. Bunların olmasını engellemekle alakalı yasal tedbirlerin alınabilmesidir. Örneğin sözleşmeli noktasında alınan bir işçilerin bağımsız bir kurum tarafından ele alınarak hiçbir şaibeye yer vermeyecek şekilde kurgulanmasını biz önemsiyoruz. Bununla alakalı bir yasa elimizde var. Günü geldiğinde bunları masaya rahatlıkla koyacağız. İkincisi de denetim organlarının güçlenmesini ve daha etkin olabilmesi, daha direkt bir şekilde müdahale edebilmesini sağlayacak yasal alt yapının da kurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda da bu adalet duygusu çok önemli.”

“Plansızlık göçe ve maddi kayıplara sebep oluyor”

“Üçüncü soruna plansızlık demiştik. Bu ülke veri özrü bir ülke. Planlamakla alakalı önce doğru veri sisteminin doğru çalışması gerekiyor. Önümüzde bir E-Devlet yasası var mecliste bunu çalışıyoruz. Onun kurgulanmasının hemen ardından dijitalleşmeyi hemen başarmak ve verilere ulaşıp planlamayı ona göre yapmak lazım. 5 sene sonra bu ülke nereye varacak? Hangi ihtiyaçlarını nasıl kurgulayacak diye hedefleyemezseniz gerisini zaten planlayamazsınız. Bu plansızlık maalesef göçe ve maddi kayıplara sebep oluyor. Bu ülkede aslında atıl birçok envantere de sebep oluyor. Kaos yaratıyor, suç getiriyor. Mahkemelerin önlerine en az 20-30 tane öğrenci kaydı olup onda sonra okula devam etmeyen, bu ülkedeki vizesini kaybetmiş insan geliyor. Bunun uçak paralarını vatandaş ödüyor. Bugün cezaevinde de yüzde 70 yabancı uyruklu var. Bunlar hep plansızlıktan ve denetimsizlikten kaynaklanıyor. Bu planlamayı gerçekten veriye dayalı, sorunları kısa ve orta vadeli olarak önüne koyan ve nereye varmak istediğini bilen bir siyasi çerçeve içerisinde adım adım planlamak zorundayız.”

SORU

3:

● Siyasete güvenin azaldığı, halkın politikaya olan bakışında değişimler olduğu tespiti yapılıyor. Sizce yurttaş siyasetten uzaklaştı mı? Ayrıca halkın güncel sorunlara duyarsız kaldığını düşünüyor musunuz?

“Halk siyasilere olan güvenini her gün yitiriyor”

“Halk siyasilere olan güvenini her gün yitiriyor. Özellikle hükümette bulunan partiler bütün sorunlar karşısında sorumsuz olduğu inancı ile ilerliyor. Gerçekten çözülmesi gereken sorunların üzerine gitmekle alakalı çok ciddi tutukluk var. Kolay adımlarla çözülebilecek birçok sorun da çözülemiyor. Toplumu güvensizliğe iten nokta bugünkü hükümetin tamamen kendi etrafı ile alakalı bir dert edindiği gerçeğini toplumun gözü önünde yaşatması. Bu kadar ekonomik sorun varken, okullar bu kadar kötü durumdayken de 6 Şubat gibi bizim için yıkıcı ve hala içimizde her gün yaşadığımız büyük kayıpların acısı dururken, okulların güvenli olup olmadığını bu kadar tartışmış ve bir yol haritası da çizmişken sıvaların kafalara düşmesi, çocukların yağmurda konteynırların içine mahkûm edilmesi konusunda hiçbir adımın atılmaması. Yabancılaşma konusunda bu dağınıklığın önlem alınamaz durumda olduğunu gördükçe insanlar inancını kaybediyor. Sorunların tespiti çok gerçekçi ve çözümleri de o kadar uzak değil. Bu anlamda yapılabileceklerin yapılmadığını görüyorlar ve bunun aksine yabancı şirketlere bir gecede 59 milyon Euro gibi bir meblağın teslim edildiğini görebiliyor. Halk her gün fakirleşiyor, demokratik olarak da öteleniyor. Halk gündemden uzak değil. Halk sorunları içinde yaşıyor. Siyaset sadece siyasilere bırakılacak kadar basit bir iş değil. Çünkü bütün toplumu etkiliyor. Dolayısıyla insanlar önce kendilerini siyasete bir paydaş olarak görmeli sonra birlikte yönetim felsefesi ile oraya dâhil olmalı, eleştirmeli, bazen övmeli belki de ve siyasetin dışında kalmamalı diye düşünüyorum.”

SORU

4:

Cumhurbaşkanı’nın söylemleri ve attığı adımlarla ilgili ne düşünüyorsunuz? Kıbrıs sorunu konusunda nasıl bir yol izlenmeli?

“Sayın Tatar oraya bir müdahale sonucu geldi”

“Şanssız bir dönemdeyiz aslında. Cumhurbaşkanlığındaki Sayın Tatar oraya bir müdahale sonucu geldi. Orayı hak etmeyen bir kişi olarak orada oturuyor Sayın Tatar. Oraya bu şekilde geldiği ve bir cumhurbaşkanı ağırlığını taşıyamadığı için toplum tarafından saygı da duyulmuyor buna çok üzülüyorum. Fikirlerimiz farklı olabilir ama fikirlerimizin farklı olduğu başka cumhurbaşkanları da gördü bu toplum. Onlara duyulan saygı ve güven ile bugün orada oturana duyulan arasında gerçekten fark var.”

“Hem soruna hâkim değil, hem de çözümüne hâkim değil”

“Cumhurbaşkanı, toplum liderliğinin sorumluluklarını bence bilmiyor. Bu ülkede dünyaya açılan Kıbrıslı Türklerin birçok alanda sesi olabileceği ve buraya taşıyacağı birçok da fayda olduğunu düşündüğüm bir koltukta oturduğunun farkında değil. Açıklamaları gerçekten altı dolu olmayan, birçoğu Türkiye’den birilerinin bunu söylediği, onun da hiç haberi olmadan bunu desteklediği bir ortam yaşıyoruz. Hem soruna hâkim değil, hem de çözümüne hâkim değil. Bu anlamda yapabileceği birçok şey varken hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Toplum lideri olarak Avrupa ile hiçbir diyaloğu olmayan bir cumhurbaşkanlığı görüyoruz. Sadece Türkiye ziyaretleri ve oralarda yaptığı birkaç konuşma dışında yurt dışı ziyareti olmayan, bu kapıyı tamamen kapatan bir durumla karşı karşıyayız. Bunu kabul etmiyoruz.”

“Cumhurbaşkanlığı derhal BM Genel Sekreterinin atayacağı özel temsilciye onay vermek zorundadır”

Cumhurbaşkanlığı derhal Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin buraya atayacağı özel temsilciye onay vermek zorundadır. Bu zeminin olup olmadığı konusunun yoklanmasına izin vermelidir ve hazır olduğumuzu dünyanın kabul ettiği modeli öncelikle yeni bir metodoloji ile tüketmeye hazır olduğumuzu söylemeliyiz. Kıbrıslı Türkler masaya oturduğunda eşit taraf olarak oturuyor. Bir uydurma geliştirdi ‘Egemen eşit olarak kabul etmezseniz biz masaya oturmayız’. Zaten masadaki pozisyonumuz eşit özne olan bir taraf. Bunun daha ötesinin talep etmek aslında ‘Ben oynamak istemiyorum’ demektir. Orada eşit özne olduğumuzun tekrar farkına vararak o masaya oturup federasyon modelini, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini hiçbir şekilde tartışmaya açmaksızın zaman sınırlı statükoya geri dönülmeyeceği konusunda önceden anlaşılmış olan ve bir siyasi çerçeve anlaşmasıyla da bu sürecin tamamlanacağı bir modele hazır olduğunu beyan eden derhal açıklamasını yapmak zorundadır. Gerekirse güven yaratıcı önlemleri hemen ele alıp çözmeli, Kıbrıs sorununun çözümünü bu yeni metodoloji ile sonlandırmalıdır.”

TEK KELİME, TEK CEVAP

● Nüfus: Mahrem

● Kıbrıs sorunu: Çözülmeli

● Pahalılık: Fobi

Hükümet: Atama

Kıbrıslı Türkler: Göç

Kıbrıslı Rumlar: Müşteri

Türkiye’deki AKP iktidarı: Otoriter

Cumhurbaşkanı: Umursuz

Siyaset: Gelecek

Meclis: Denetim

Bu haber toplam 2609 defa okunmuştur