“Toplumsal barışın mayasını DP, CTP ile hükümeti kurmakla yaptı”
YÜZLEŞME’de, Annan Planı öncesi yaşananlar, Annan Planı süreci, Meclis’te yapılan kapalı oturumlar, dönemin baş aktör siyasetçileri ile yapılan söyleşiler, gazete arşivleri, TV programları, Türkiye’deki gelişmeler ile o döneme iz bırakan olaylar…
DP eski milletvekili, Eğitim ve Sağlık eski Bakanı, 24 yılını siyasete adayan Mustafa Arabacıoğlu, siyaset hayatında önemli anları yaşadığı Annan Planı sürecini YÜZLEŞME adlı kitabında anlattı, siyasi yaşantısına dair açıklamalarda bulundu
Fayka ARSEVEN KİŞİ
DP eski milletvekili, eski Eğitim ve Sağlık Bakanı, 24 yılını siyasete adayan Mustafa Arabacıoğlu, toplum için bir şeyler yaptığını hissettiği Annan Planı sürecinde yaşadıklarını ve yaşananları kitaplaştırdı.
Geçtiğimiz hafta tanıtımı yapılan YÜZLEŞME adlı kitapta, hem Annan Planı süreci öncesinde yaşananlar hem de Annan Planı süreci detaylı şekilde ele alındı.
24 yıllık siyaset hayatında unutamadığı dönemin Annan Planı dönemi olduğunu söyleyen Arabacıoğlu, “uykularımın kaçtığı, toplum için bir şeyler yapabildiğim bir dönemdi” dedi.
Milletvekilliği ve bakanlık yapan Arabacıoğlu, siyasete güveninin kalmadığını da ifade ederek, “Siyasetçi arkadaşlarımın çoğu maalesef bireysel beklentilere yönelik hareket ediyor. Toplumsal beklentiler ön planda olması gerekirken, bireysel beklentilerin öne çıktığını gördük sonra siyasetten koptum” şeklinde konuştu.
Arabacıoğlu, “Bana en büyük makamı dahi verseler şuan dönüp bakmam. Çünkü güvenimi yitirdim” diye de vurguladı.
Bu hafta Mustafa Arabacıoğlu ile hem kitabını hem de siyaseti konuştuk.
- YENİDÜZEN: Annan Planı sürecini kitaplaştırma fikriniz nasıl oluştu, neden o dönem?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Hiç kitap yazma düşüncem yoktu. Dr. Sibel- Rifat Siber ile bir aile toplantısında, Sibel hanım bir çalışması olduğunu söyledi, Rifat bey de ‘Annan Planı döneminde oldukça aktiftin, sen de niye yapmıyorsun’ dedi. Bu konuda çok geniş arşivim vardı. Gazete kupürleri, TV programlarına ait DVD’ler, o döneme ait afişler vardı. ‘Evet yapabilirim’ düşüncesiyle bundan 28 ay önce çalışmaya başladım.
Editör olarak Hasan Kahvecioğlu ile görüştüm. Hasan Bey de o sürecin içerisinde yer alan biriydi. Bu da bizim artımız oldu.
Önce TV konuşmalarını yazıya döktüm, 2’nci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Serdar Denktaş, Ergün Olgun, Ata Atun, Tamer Gazioğlu, Hasan Hasipoğlu ile söyleşi yaptım.
Meclis’te yapılan kapalı oturumları ele aldık. 5 kapalı oturum yapılmıştı onlarla ilgili de günlerce çalıştım, özünü bozmayacak şekilde özet çıkardım. Dönemin gazete kupürlerini aldık. Türkiye’deki gelişmeleri inceledik, onlara yer verdik.
Rauf Raif Denktaş’ın o dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalarını aldık. Resmi belgelere yer verdik. Kapıların açılma süreci var. Evet, hayır mitingleri var. TV programlarının özeti var ayrıca kitapta QR kodu var, o kodlar ile telefonunuzdan da o programların tamamını izleyebilirsiniz.
Böylesine geniş bir çalışma yaptım.
“2013 seçimlerinde 12 milletvekili çıktık sandıktan son 3 kişi kaldık. Herkes bir yere gitti ve hepsi de bakanlık yaptı. Bunun doğrusu veya eksisi nerede diye baktığım zaman kafamda soru işaretleri var.”
- YENİDÜZEN: O döneme şimdi baktığınızda sizi en çok etkiyen ne olmuştu?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Haziran 1999’da G8 zirvesinde ilk kez Kıbrıs ile ilgili karar alınır. Ondan önceki döneme bakarsak BM’de Kıbrıs müzakerelerinin başlamasıyla ilgili karar alınır. 1999 Aralık ayında süreç başlar. Önce taraflar arası görüşme olur, sonra üçüncü taraflar devreye girer. Bu süreç 2-3 Ekim 2002 tarihine kadar gider.
Bu arada Klerides ile Denktaş’ın karşılıklı yemek yeme olayı da var. Benim dikkatimi çeken 2-3 Ekim’de Denktaş New York’ta görüşmeleri tamamlar. 7 Ekim’de ameliyat olur. Komplikasyon olmazsa taburcu olacaktı ama komplikasyon ortaya çıkar ve süreç beklenenin çok üzerinde olur.
Bu arada Türkiye’de 3 Kasım’da seçimler olur. Bülent Ecevit başkanlığında olan 3’lü koalisyon hükümetindeki partiler baraj altı olur. AKP ve CHP barajı geçer. AKP tek başına iktidara gelir.
Bu süreçte de yani Denktaş’ın hastanede olduğu, Türkiye’de iktidar boşluğunun olduğu dönemde Kofi Annan tarafından taraflara Annan Plana sunulur. Benim en çok dikkatimi o çekmişti.
Sürecin başlangıcına ve gelişine baktığım zaman birilerinin bir şeyleri kurguladığını düşünüyorum.
“24 yıllık siyasi yaşamımda unutamadığım dönem bu dönemdir. Uykularımın kaçtığı bir dönemdi.”
- YENİDÜZEN : Kıbrıs Türk toplumu Annan Planı’na çok inanmıştı, sahiplenmişti. Şimdi geriye dönüp baktığınızda halkın bu tutumunu nasıl değerlendirirsiniz?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Annan Planı toplumda deprem etkisi yarattı. Toplumda bir kalkışma hareketi vardı. Ama bunu tetikleyen sadece Annan Planı da değildi. Biz 1990’lara da baktık. O dönem UBP, Seçim ve Halk Oylaması Yasası’nı değiştirmişti. O zaman UBP’nin karşısında diğer partiler birleşip ayrı bir parti olarak çıkmıştı. UBP tek başına iktidara geldiği zaman muhalefet Meclis’ten çekilmişti. Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın değişmesiyle ilgili İnönü de adaya gelmişti. ABANT kararları dolayısıyla sıkıntılar yaşandı. Asil Nadir olayı vardı. Nadir’in narenciye sektörüyle ilgili adımı çok büyük olaydı. Çalışanlar Nadir’in yanında çalışmak isterdi.
UBP-TKP hükümeti döneminde büyük bir ekonomik kriz yaşandı. Türkiye’de büyük bir devalüasyona yaşandı. Onun ülkemize yansıması büyük oldu. Banka krizleri yaşandı, mudiler ortaya çıktı. Mudilerin, Meclis baskını yaşandı. Dayatma paketler gündeme geldi. Derviş Eroğlu’nun, Denktaş’ın karşısına aday çıkması vardı.
1993 yılında üç kez kurulup, bozulan CTP-DP hükümet var. Yani kısa süreli koalisyon hükümetlerinden dolayı toplumda oluşan bir tepki de vardı.
1967 yılından beridir devam eden müzakerelerden sonuç alınmamasından dolayı gerginlik vardı.
Toplumu geren birçok olay yaşanmıştı. O nedenle Annan Planı’nın alevlenmesi için her şey hazırdı. Annan Planı geldiği zaman toplumda bir anda bir kalkışma hareketi oldu. Planın içeriğine bakmadan bir kısım ‘hemen’ dedi, bir kısmı ‘hayır’ dedi. Toplum o dönem ikiye ayrıldı. Çünkü çözüm isteyenler ve istemeyenler diye iki grup oluştu.
Benim 24 yıllık siyasi yaşamımda unutamadığım dönem bu dönemdir. Uykularımın kaçtığı bir dönemdi. Bu plan geldiği zaman bakandım. 2002 Aralık Kopenhag’da imza atılmadı diye hükümete sitem etmiştim. Sonra planı okumaya başladığım zaman plan bir takım bir şeyler veriyor ama bir zaman sonra o verdiklerini alıyor. Bunları gördük sonra TV’lerde bunları anlatmaya başladım. Eşim hatta buna karşı çıkmıştı, “ama dersen ve plana karşı çıkarsan siyasi yaşantını noktalayabilin” dedi.
Ocak 2003’te Yılan Adası’nda Rauf beyi ziyaret ettim, planla ilgili notları kendisiyle paylaştım. Ki ben Plan ortaya çıkana kadar hiç bu konularla ilgilenen biri değildim. Meclis’te de hep konularım tarım, sağlık, eğitim gibi iç konulara yönelikti. Ama dış politika ile ilgili hiç söylemim olmamıştı. Ama Ocak 2003’ten sonra da Annan Planı ile ilgili benden daha fazla programa çıkan yoktur.
“Siyasetçi arkadaşlarımın çoğu maalesef bireysel beklentilere yönelik hareket ediyor. Toplumsal beklentiler ön planda olması gerekirken, bireysel beklentilerin öne çıktığını gördük, sonra siyasetten koptum.”
- YENİDÜZEN: Şimdi bu planla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Olmadığı daha iyi. Çünkü nüfusumuzun en az yüzde 50’si bu plan nedeniyle mağdur olacaktı. Tabi planın ilk şekliyle son şekli arasında çok fazla da değişiklik olmuştu. Yapılan değişiklikler de tamamen Türk tarafının önerilerinin girmesiyle oldu. Bu bizim için bir avantaj olmasına rağmen kaynak olmaması halinde biz mağdur olacaktık. Çünkü 1974’ten 30 yıllık bir süreç geçmişti. Kuzeyden güneye giden Rum orada kendi yaşantısını kurmuştu. Ama benim insanım evinden çıktığı zaman nereye gideceği, ne iş yapacağı ve bunlarla ilgili mali kaynağın ne olduğu belirsizdi. Rum tarafı plana evet demiş dahi olsaydı, Kıbrıs Türk halkının toparlanması on yıllar isterdi.
“Bana en büyük makamı dahi verseler şuan dönüp bakmam. Çünkü güvenimi yitirdim.”
- YENİDÜZEN: Uzun yıllar siyasette yer aldınız. Bakanlıktan istifa ettiniz, o dönem çok konuşulan açıklamalarınız da oldu, ‘görev yerine, arzuhalcilikti yaptığımız’ dediniz. Şimdi geriye dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Bana en büyük makamı dahi verseler şuan dönüp bakmam. Çünkü güvenimi yitirdim. Siyasetçi arkadaşlarımın çoğu maalesef bireysel beklentilere yönelik hareket ediyor. Toplumsal beklentiler ön planda olması gerekirken, bireysel beklentilerin öne çıktığını gördük sonra siyasetten koptum.
2013 seçimlerinde 12 milletvekili çıktık sandıktan son 3 kişi kaldık. Herkes bir yere gitti ve hepsi de bakanlık yaptı. Bunun doğrusu veya eksisi nerede diye baktığım zaman kafamda soru işaretleri var. Bu tür yaklaşımlarda bulunan arkadaşları da gördüğüm zaman bir icraat yapacak olsalar dahi kafamda soru işareti var. Acaba derim?
“Toplumsal barışın mayasını DP, CTP ile hükümeti kurmakla yaptı.”
“CTP ile hükümet kurmayalım diye çok baskı yapıldı”
- YENİDÜZEN: Demokrat Parti hep kilit parti oldu ama çok da kullanıldı mı?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Hep kilit parti oldu. Annan Planı döneminde CTP ile koalisyon kurması toplumsal barış açısından en büyük maya oldu. Yani toplumsal barışın mayasını DP, CTP ile hükümeti kurmakla yaptı. Hatırlarsanız TKP ile CTP 25, UBP ile DP 25’ti. Bu bize göre Allah’ın bir lütfu idi. Topluma Allah’ın bahşettiği olay 2003 seçimlerinde ‘çözüm isteyen’ ve ‘istemeyen’ taraflar olarak algılanan partilerin eşit sayıda sandıktan çıkması oldu. Burada da iki seçenek vardı. Ya UBP ile CTP koalisyon kuracaktı ya da CTP ile DP hükümet kuracaktı. Her iki hükümet de 26 sayısı ile kırılgandı. UBP o dönemde hatırlarım ben medya önünde CTP ile pazarlık yapmaya çalıştı. Medya önündeki siyaset ise bana göre şovdur. Biz bunu yapmadık. CTP ile hükümete girmeme konusunda çeşitli çevrelerden, bazı derneklerden bize çok telkinler, baskı yapıldı. MYK’da “Bu bizim misyonumuzdur. CTP’nin yükselişini biz başka türlü frenleyemeyiz. Partimiz kapanabilir ama bu toplumsal barış için görevse, bu görevi biz yapmak zorundayız” dedim.
Ben, Kudret Akay, Ata Atun, günlerce Annan Planı ile ilgili kafamıza takılan, sorgulanması gereken konular ne ise 6-7 sayfalık metin hazırladık. O zaman CTP Başkanı Mehmet Ali Talat’a verdik. ‘Biz hükümet için varız ama bu maddeleri görüşmek koşuluyla varız’ dedik. Talat, önerilerimizi aldı ve 24 saat sonra, “Bizi bunlar rahatsız etmez, bunları görüşürüz” dedi ve koalisyon hükümeti o şekilde kuruldu.
- YENİDÜZEN: O dönem CTP-DP hükümeti kurulmamış olsaydı sizce süreç nasıl olurdu?
- Mustafa ARABACIOĞLU: O zaman Aralık’ta seçim oldu. Hükümet yemin etsin, göreve başlasın Aralık ayının sonu olmuştu. O dönem içerisinde hükümet kurulmamış olaydı, Meclis yeni seçim tarihi belirlemek zorunda kalacaktı. Eğer öyle olsaydı seçim süreci Nisan’a kadar gidecekti. Ama biz Nisan’da referandum yaptık. 1 Mayıs’ta Rum tarafı AB’deydi. Biz şayet CTP ile birlikte koalisyon kurmamış olsaydık, Nisan sonu veya Mayıs’ın ilk haftalarında ikinci seçim yapacaktık. O dönem Rum, direk AB’ye girecekti biz de kendi aramızda ‘Rum tarafı girdi biz de evet demiş olsaydık, Rumlarla birlikte üye olacaktık” deyip kendi kendimizi sorgulayacaktık. Ama hükümet olduktan sonra bizim evet dememize rağmen Rum tarafının hayır demesini, biz hem kendi toplumumuza hem de herkese gösterdik.
Bizim gailemiz topraktan öte egemenlikti. Ada üzerindeki egemenliğini hiçbir zaman için Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istememesinden dolayı Rumlar ‘hayır’ dedi. Rum’un hayır tavrını ortaya çıkaran ise CTP-DP hükümeti oldu. Eğer olmasaydı seçimde CTP ve TKP daha çok oy alıp, bu iki parti hükümet kuracaktı. Geriye dönük olarak da DP, UBP’yi halk suçlayacaktı ‘AB’ye girecektik, Rumlarda evet diyecekti, siz sebep oldunuz giremedik’ diyecekti. Kendi aramızda husumet veya kamplaşma olacaktı.
Yapılan 2005 seçimlerinde de ne yazık ki DP hak ettiği oyu alamadı. O da beni üzdü. UBP hiçbir şey yapmadan, ‘hayır’ diyerek, planın iyileşmesine yönelik katkı da yapmadan oy aldı. Biz ise planla ilgili hem önemli çalışmalar yaptık, hem de olmayacak olan şeylerin yerine olabilecekleri de koyduk. CTP de çalıştı, onlar da sıkıntı çekti. O dönem her şey güllük gülistanlık değildi. O dönem Talat’ın da, Serdar Denktaş’ın da, Rauf Raif Denktaş’ın da ruh halini çok iyi bilirim. Herkes bir gerginlik içindeydi.
Hiç unutmuyorum Talat bir gün geldi, ‘bir grup bu planı şeytanlaştırdı, bir grup melekleştirdi biz şuan onun sıkıntısını çekiyoruz” dedi. Yani kolay günler değildi o günler.
24 yıllık siyasi yaşamımda unutamadığım dönemdir. Özellikle CTP-DP hükümeti kurulduktan sonra ilk ayları çok stresli, sıkıntılı dönemlerdi.
Hatta Annan Planı’nın 4’ncü versiyonu geldikten sonra bizi Saray’a çağırdılar. Mülkiyet önerilerimiz istenmişti. Orada çok gergin ortam vardı. Rauf beye bir şey söylemeye çalıştık ‘siz susun, bunlar hep sizin başınızın altından çıktı’ diye tepki verdi.
‘İsviçre’ye hiçbir şey göndermeyeceksiniz’ dedi. Gece 2-3 gibi o dönem Bakan olan Ayşe Dönmezer’in bakanlığını açtık ve oradan verilen talimata rağmen mülkiyetle ilgili İsviçre’ye faks çektik. Sabah Rauf beye gittiğimizde bıraktığımız Rauf beyden çok farklıydı. ‘Gönderdiniz mi’ diye sordu. ‘Gönderdik efendim’ deyince, başını salladı ama niçin, niye gönderdiniz demedi. O gün Tamer bey, güneyde istimlak edilen mülklerin eşdeğer kapsamında olmadığını da tespit etmişti. En son mülkiyetle ilgili faks ise İsviçre’ye bu çekildi. O günleri yaşayan biri olarak görev yaptığım, toplum için çalıştığım dönemdi.
- YENİDÜZEN: Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Neler söylemek istersiniz?
- Mustafa ARABACIOĞLU: Her parti aday çıkarma meyilline girdi. Aslında ben partisel olaydan ziyade toplumsal olarak olaya bakılmasını isterim. ‘Partiyim aday göstermek zorundayım’ gibi bir ilke Cumhurbaşkanlığı seçiminde olmamalı. Hele ki müzakere süreci varken, bu partiler üstü bir olaydır. Keşke partiler mutabık kalıp ortak aday çıkaraydı.