Toplumsal Cinsiyetli “Bakım”
Toplumsal olarak kadınların bakımdan sorumlu olduğu algısı vardır. Bu görevin kadınlara yüklenmiş olması hayatlarının her alanında karşılarına çıkacaktır.
Özgül Saygun
[email protected]
Bir hafta sonu deniz kenarında şemsiyenin altında uzanmış kitap okuyordum, arkamıza 8-9 kişilik kadınlı erkekli (cinsiyet belirtmemin ilerde hikayeyle alakası olacak) büyükçe bir grup yerleşti. Arkamda duyduğum muhabbette göre ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Kadın, erkeğe “aşkım yüzüne güneş kremi süreyim” diyordu, “aman sırtın boş kalmasın”, “dur iki dakika bitiyor bekle” diyordu. Uzunca bir süre arkamdaki kişilerin kadınlar ve küçük oğlan çocukları olduğunu düşündüm ama erkek konuştukça sesinden pek de küçük olmadıklarını anlıyordum. Arkama dönüp bakmadan dinlemeye devam ettim. Kadın erkeğe “ne oynayacaksınız?”, “Aç mısın?” gibi sorular soruyordu. Dahası 2-3 erkek bu sorulara ve uyarılara hiç cevap vermeden kendi aralarında konuşmaya devam ediyordu. Birkaç dakika sonra iki yaşında çocuk gibi etrafında kim var kim yok düşünmeden 3 tane erkek ellerinde “oyuncaklarıyla” (tenis raketi, top vs) koşarak ve kumları etrafa saçarak aramızdan geçip deniz kenarına gittiler. Aşağı yukarı benim yaşlarımda çiftlerden oluşan bir grup olduğunu daha sonra anladım. Bir süre düşündüm, hangisi daha sinir bozucuydu? Kadınların söylediklerini yok sayarak konuşmaya devam etmeleri mi? Etraflarında başka insanlar olup olmadığını düşünmeden etrafa kum saçarak koşmaları mı? Yoksa kadınların iki yaşında çocuğa bakar gibi sevgililerinin arkasını toplamaları mı? Nasıl bu kadar gamsız olunabiliyordu?
Bu durum sadece o ana özgü bir durum değildi. Genel olarak kadın ve erkek ilişkilerinin toparlanıp 10 dakikaya sığdırılmış bir örneğiydi bana kalırsa. Aynı durumun yaşadığımız ilişkilerde ya da çevremizde tanıdığımız ya da tanımadığımız çiftlerden gözlemlediğimiz bir çok örneği var. Uzun süredir “sorumluluklarımız” üzerine düşünürken böyle bir an yaşamam aslında beni daha çok düşünmeye itti.
Öncelikle en başında şunu belirteyim bu yazıda kullanacağım “çift” ya da “ilişki” içeren cümleler heteroseksüel ilişkileri anlatıyor, bunun nedeni ise toplumsal olarak kadınlara yüklenen sorumlulukların erkeklerle olan ilişkilere nasıl yansıdığı üzerine düşüncelerim olmasıdır. Daha başka ilişki biçimleri de toplumsal cinsiyet rollerinden ve toplumsal cinsiyetin getirdiği sorumluluklardan ve sorunlardan arınmış değildir ama o başka bir yazının konusu olduğu için onu şimdilik bir kenarda bırakıyorum. Elbette onu da konuşacağımız zamanlar olacaktır.
Toplumsal olarak kadınların bakımdan sorumlu olduğu algısı vardır. Bu görevin kadınlara yüklenmiş olması hayatlarının her alanında karşılarına çıkacaktır. Örneğin, kadınların evde bakımdan ve evin çekip çevrilmesinden sorumlu olduğu düşüncesi kadınların çalışmasının erkeğe göre ikincil olduğu düşüncesini doğurur bu nedenle kadınların aynı yerde aynı işi yapsalar da maaşları erkeklerinkinden daha azdır. Geçmişte de günümüzde de bu haksızlıkla “eşit işe eşit ücret” sloganıyla mücadele ediliyor. Diğer yandan kadınların bakımdan sorumlu görülmesi, kadınların iş seçimlerini de etkiliyor, kadınların ikincil emek olarak görülmesi bakımla birleştiğinde kadınlar hemşire, hostes, çocuk bakıcısı, temizlik sorumlusu gibi işlere yönlendiriliyor. Yanlış anlaşılmasın bu işlerin hiç biri diğer işlerden daha az önemli değil ama sorun şu ki kadınlar çocuk yaşta bir makinist, elektrik mühendisi ya da doktor olma hayaliyle değil, hemşire, hostes olma hayaliyle büyütülüyor. Eğer bunların hiç biri değilse de zaten karşılarında duran bir “anne olma” görevi var. Kadınlara iş hayatı yerine sunulan ev hayatında sanki tek amaçları çocuk bakmakmış gibi “hiç bir şey olamazsan zaten anne olursun” mesajı çok küçük yaştan verilmeye başlıyor. Bu nedenle kadınlar tertipten, düzenden, temizlikten ve bakımdan sorumlu kişiler olarak görülüyor. Bu sorumluluğu reddeden kadınlarsa toplumda genellikle “asabi”, “oyun bozan” kadınlar olarak görülüyor. Ayrıca bu sorumluluğu reddeden kadınlar sosyal yaşamda “başarısız” olarak görülüyor.
Yanlış anlaşılmasın, kişi kendisi için çocuk sahibi olmak isteyebilir, bakımla ya da temizlikle ilgilenmek isteyebilir bunlar aşağı görülecek aktiviteler değildir elbette. Sorun bunların bir toplumsal cinsiyete görev olarak atanmasıdır. Ancak sizce kaç kadın tüm bu baskıların farkında olarak, temizlik yapmayı ya da bakımı “kendi hür iradesiyle” hiç bir baskı altında kalmadan yapıyordur?
Tüm bunlar bir yana, bu “bakımdan sorumlu olma” hali yukarda anlattığım hikayedeki gibi günlük yaşamda kadınlara “çekip çevirme” görevi yüklüyor. Bir kadın, bir etkinliğe gidileceğinde ya da sevgili/eş/arkadaş ile bir aktivite yapılacağında bu eylemin tüm lojistiğinden sorumlu oluyor. Denize gidileceğinde sürülen güneş kreminden yenilecek yemeğe yapılacakları kadın düşünüyor. Hal böyleyken de kendi ve çevresindeki kişiler hakkında düşünmeyen “gelişine yaşayan” erkekler ortaya çıkmış oluyor. Sadece evde yalnız kaldığında karnını doyurmak için bir tost yapan, üstüne yeni bir t-shirtü annesi alan kocaman adamlar çıkıyor karşımıza. Bundan bir kaç yıl önce yurt dışında okuyan bir erkek arkadaşım bana yalnız ayakta durabildiğini belirtmek için bir havayla “ben banyomu yıkadım” demişti. Evet bunu yapmak zorundasınız çünkü kimse pislik içinde yıkanmak istemez ve bunu yapmak bir “övünme” değildir. Tosttan başka yemek yapabilmek de bir övgü niteliği değildir. Bir insanın kendine “hayatta kalma” eşiğinden daha yukarda, kaliteli bir yaşam yaşayabilecek seviyede bakabilmesi gerekir.
Kadınlar ailenin tüm bakımını üstlendikçe daha da sorumsuz olan erkekler yetişiyor gibi geliyor bana. Aslında her erkek kendini tüm bu özelliklerden ayırıp “ne var canım ben de yemek yapıyorum, ben de temizlik yapıyorum” diyebilir, ama bunu kaç kere yaptığınız ne sıklıkla yaptığınız da önemlidir. Dahası bunu “yardım” olarak yapıyorsanız zaten başından kaybetmişsinizdir, zira bir şeyi “yardım” olarak yapmanız, onu kendi göreviniz olarak görmediğiniz anlamına gelir. Bir gün içinde en az 2 kez yemek yemeniz gerektiğini, haftada bir çamaşır yıkamanız gerektiğini, eve tuvalet kağıdı alınması gerektiğini, buzlukta hangi yemekler için malzeme bulunması gerektiğini düşünmek duygusal emeğin bir parçasıdır ve genellikle değersiz görülür. Ancak bunların tümü bir kişinin bir günden diğer güne geçişini sağlayacak en temel şeylerden birkaçıdır.
Bu toparlaması güç ve dağınık konuya şimdilik son verecek olursam, uzun süredir bunun üzerine düşünürken ilk paragrafta anlattığım olay sanırım tam da üstüne geldi denilebilir. İnsanların toplumsal yaşamdaki sorumlulukları, hakları ve hadleri üzerine düşünürken toplumsal cinsiyetlerimizin ne kadar bağlayıcı olduğunu bilmemiz gerekiyor.