‘TOPLUMSAL MUTABAKAT HÜKÜMETİ’
Üzgünüm ama biz bu şekilde Corona virüsü ve artçı sarsıntıları ile baş edemeyeceğiz.
Doğrudur, kolay bir süreç yaşanmıyor. Birçok bilinmezi var. Dünya da yeni yeni adapte oluyor Covid-19’a… Hangi hükümet olursa olsun elbette binbir güçlük çekecekti.
Ancak o kadar kötü bir yönetim var ki şu an ülkede, sanırım daha kötüsü olamazdı.
Göz göre göre virüsün yayılmasına izin verildi. Adeta bile bile lades olduk!
Rakamlar gerçekten ürkütücüdür. Güney Kıbrıs’ta bin testten sadece 1’i pozitif çıkarken, bizde bu oran yüzde 1, yani binde 10’dur!
Tam 10 katı fazla pozitif vaka çıkıyor her gün ve yeni vakalarla beraber sağlık kurumları dolup dolup taşıyor.
Şimdilik ağır vaka yok, ama olacak. Maalesef olacak.
Diğer yandan pandemi süreci ekonomiyi, çalışma yaşamını, eğitimi vurmaya devam ediyor. Sosyal sorunlar yığıla yığıla dağ oldu.
Bu süreçten ne kadar kayıpla çıkacağımızı bilemiyoruz.
Birlik ve dayanışma gerektiren bir zaman dilimindeyiz ama ne yazıktır ki mücadelede başarı için gerekli olan o ruhtan eser yoktur.
Aksine parçalanmışlık, bölünmüşlük sürüyor ve bu da verimi aşağıya çekiyor.
Çünkü yönetim becerisi yerlerde sürünüyor!
***
İşte bu noktada bir ‘çıkış yolu’ bulmak gerekiyor.
Ana muhalefet CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman uzun süren tahammül ve hoşgörü döneminin ardından son bir haftadır hükümet ortaklarına ‘istifa’ çağrısı yapmaya başladı. Dünkü meclis birleşiminde bunun altını da doldurdu ve ‘toplumsal mutabakat hükümeti’ önerdi.
Meclisteki partilerin ‘pandemi’ zemininde bir araya gelebilmesi, sürece katkı koyması, sorumluluk paylaşması birçok açıdan önemlidir.
Birincisi, ‘mutabakat hükümeti’ sayesinde siyasal enerjinin boşa harcanmasının önüne geçilebilir.
İkincisi, bütün dikkatler aynı noktaya toplanarak, virüsün açacağı tahribat minimize edilebilir.
Üçüncüsü, toplumun ‘kötü yönetiliyoruz’ algısı tersine çevrilip, moral bakımından daha iyi bir noktaya ulaşılabilir.
Bir ‘uzlaşı hükümeti’ oluşturmak kolay değildir elbette ama orta yerde son derece kritik, ‘hayat memat meselesi’ diyebileceğimiz bir tehdit vardır.
Bu tehdidi savuşturmak için akıl ve bilim yolunda hareket edecek, toplumun en geniş kesimlerinin desteğine sahip, popülist ve/veya partizanca davranmaktan imtina edecek bir kadronun görev alması çıkış yolu olabilir.
Her ne kadar Covid nedeniyle bir kez daha ertelenme ihtimali belirse de önümüzde bir seçim süreci vardır ve ister istemez bütün adaylar ve siyasi partilerin bir odak noktası da seçimdir.
‘Mutabakat hükümeti’ bu kaygıları tamamen ortadan kaldırmayacaktır belki ama şimdiki hükümet ortaklarının yaptığı gibi her işi de seçime endeksleme imkanı olmayacaktır.
***
Peki bu ortamda 11 Ekim seçimleri yapılmalı mıdır?
Elbette virüsün yayılım hızı temel belirleyici olacaktır ama bu konuda da bir konsensüs gerekecektir. Bazı adayların pozitif çıktığını, Corona’nın siyasete de bulaştığını hesaba katarsak, sürecin adeta bıçak sırtında olduğu sonucuna varabiliriz.
Doğrusu hükümetteki iki partinin kamuoyu yoklamalarına bakıp ‘bu seçimi ertelemek en iyisi’ diye düşündüklerini tahmin etmek zor değil. Hatta kimilerine göre virüs her iki parti ve adayları için ‘kurtarıcı’ gibi görülüyor!
Bunların ne kadarı doğru bilemiyorum ama ‘seçim bir an önce yapılmalı ve gündemden düşmelidir. Aksi halde icraat yapmak, sorunları çözmek mümkün olmayacaktır’ görüşü de önemli bir bakış açısıdır.
Öte yandan sürekli ‘dış müdahale’lere maruz kalan siyaset kurumunun toplumsal algıdaki yerini değiştirmek için de ‘mutabakat hükümeti’ bir nefes borusu olabilir pekala…
Şöyle bir sentez işe yarayabilir belki: Süratle oluşacak ‘uzlaşı hükümeti’ ile hem pandemiyle topyekun mücadele edilir, hem de zaten 6 ay ertelenmiş seçimler Anayasa daha da fazla zorlanmadan yapılır, siyasi tansiyon bir süreliğine de olsa düşer, hem Kıbrıs sorunu ve türevlerine bakılır, hem de içeride icraat ağırlıklı bir anlayış oluşur.