1. YAZARLAR

  2. Çağıl Günalp

  3. “Toplumtrak” hallerimiz ve gözümüzden kaçanlar…
Çağıl Günalp

Çağıl Günalp

“Toplumtrak” hallerimiz ve gözümüzden kaçanlar…

A+A-

Seçim, hükümet krizi, müzakereler, yabancı düşmanlığı, 13. Maaş talebi,neo-liberal politikalar ile yaratılan ve daha da pekişen sosyal adaletsizlik…

Sendikaların hoşnutsuzluğu, iş cinayetleri, denk bütçe açmazı, ekolojik tahribat/çevresel kaygı, güven yaratıcı önlemler, açılması planlanan/açılan/açılmayan barikatlar, şiddetin değişik boyutları, bir başka ülkenin politik/kültürel saldırıları karşısında özne olabilme gailesi, terk edilmiş kamusal alanlar, sağ ve sol olamayan siyasi parti ve benzerleri…


Geride bıraktığımız yıl içerisinde, hemen hemen herkesin konuştuğu mevzular; bahsettiğim başlıklar ve bu başlıkların değişik boyutlarda gündelik yaşamımıza dokunan yansımalarıydı…
Tabii ki, bir de bu “toplumsal”, politik ve kültürel sorunların tartışıldığı/tartıştırıldığı birçok görsel ve yazılı medya organın bahse konu olayları ele alışındaki refleks ve tutum…
Yukarıda saydıklarım dışında, özellikle medya alanında konuşulması gereken, fakat ya hiç konuşulmayan, ya da üzerinde nitelikli bir tartışma yapılmayan bir başka mevzu daha var. Belki de bizim “sorun” diye nitelediğimiz olayların vuku bulmasının esas nedeni: Kıbrıslı Türklerin bir toplum olma görüntüsünden uzaklaşması ya da bugüne kadar hiç toplum olamaması…

Belli bir coğrafyada yaşayıp, büyük oranda aynı dilin kullanıldığı,  ortak bir kültürel ve tarihi mirası paylaşan insanların oluşturduğu yapıya toplum demek yeterli midir? Belli bir siyasi irade tarafından yönetilince; toplum mu oluyoruz? Bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insan grubunun karakteristiğini göz önünde bulundurduğumuzda, yukarıda bahsettiğim örneklerin hepsinin var olduğunu görebiliriz lakin tüm bu unsurlar toplum olabilmek için yeterli değil…

Toplum olabilmek için ortak yaşama dair bir kaygının gelişmesi gerek.
Kültürel, etnik, düşünsel heterojenliğin yaratacağı potansiyelin farkına varırken aynı zamanda ortak bir kültür de önemsenmeli…
İnsanların kendi bencil tutkularının/çıkarlarının yerini ortak iyi almalı. Bu “ortak iyi” daha sonra “ortak çıkar”a evirilmeli… Tüm bunlar hayat bulmadan gerçek anlamda sağlıklı bir toplum olunamaz.

Toplum olunabilirse, tahmin ediyorum ki bugün yaşanılan kolektif travmanın bireysel tezahürü bu denli yıkıcı olmayacak. Etik yoksunluk, daha lüks bir araba ya da daha prestijli bir mevki ile kamufle edilemeyecek…
Eğer ki toplum olunabilirse; insanların çoğu havuzlu villalarda ya da kocaman evlerde otururken, hastane, cadde, okul gibi kamusal alanlar bu denli köhne ve içler acısı durumda olmayacaktır.
Bu denli kirli bir siyasal/kültürel atmosferi solurken, insanların büyük oranı sağır ve edilgen olmayacaktır mesela… Motivasyonlar anlık da olmayacaktır. Bir gün mültecilere ağlarken ertesi gün kurban kesip, öğlen bir yabancı işçiye ırkçı tavırlar sergileyip akşamı 2 bin dolarlık çanta ile hava atan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecektir.
Çünkü toplumlarda bireyler sadece kendileri için hareket etmezler. Toplum için de hareket ederler. Öngörülüdürler, empati yapmak esastır…

Peki, Kıbrıs’ın kuzeyi için çözüm nedir? Bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde insanların kendi bencil çıkarları yerine toplumun ortak iyiliğine göre hareket etmesi, sendikacılığın zümresel bir bencillik yerine toplumsal adaleti önemsemesi, siyasi partilerin çoğunlukla içerisinde bulunduğu hem politik hem de düşünsel yoksunluktan kurtulması adına kültürel bir evrime, bir aydınlanmaya ihtiyaç duyulduğu çok aşikârdır. Aksi takdirde hayattaki en büyük sorunun Kıbrıs sorunu olduğu yanılgısı bizi uyutmaya, daha da sorumsuz ve edilgen kılmaya devam eder… Ve kaybeden sadece ve yine bizler oluruz…

Bu yazı toplam 2707 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar