Toprak, hangi ölünün vatanıdır?
Baf Havaalanı’ndan uçtuk bu sefer Bristol’a.
Fakat kötü sürpriz; uçuşumuzdaki rötar nedeniyle toplam 9 buçuk saatlik bir bekleyişten sonra...
Onca saat beklemek zaten kötü ama yanınızda bir de 2 yaşında bir çocuk varsa ve bu çocuk bir tek saniye dahi sakin bir biçimde oturmuyorsa, hem kendinizin hem de havaalanının salahiyeti için bir şeyler yapmanız şart oluyor tabii.
Ta Baf’tayız, üstelik de vakit geceye çalmak üzere, çok fazla alternatifimiz yok maalesef.
Bari şehir merkezine gidelim, birkaç saatimizi de orada geçirelim diyoruz ve havaalanından bir taksiye biniyoruz.
Taksicinin adı Charis (Haris).
Pontus’lu bir Rum olduğunu, atalarının Bursa’dan Selanik’e göçtüğünü (göçmek zorunda kaldığını), kendisinin de bundan bir süre önce, yaz sezonunda çalışmak amacıyla Kıbrıs’a geldiğini ve geliş o geliş, adaya yerleştiğini anlatıyor.
Charis ilginç birisi.
Tarkan, İbrahim Tatlıses ve Küçük Emrah’ı beğendiğini söylüyor.
İbrahim Tatlıses’in filmleri varmış arşivinde.
‘Adanın yeniden birleşmesini istiyor musunuz?’ diye soruyor bize.
‘İstiyoruz tabii’ diyoruz ve dönüp aynı soruyu biz ona soruyoruz.
Cevap vermeden önce bir süre düşünüyor:
‘Bir kez daha sorun çıkmayacaksa, birleşsin!’
Sonra laf nerden geliyor hatırlamıyorum, ‘İstanbul’ kelimesini kullanıyoruz bir cümlenin içerisinde.
Öfkeleniyor!
Belli etmemeye çalışıyor ama anlaşılıyor bu.
‘İstanbul’ değil, ‘Constantinopolis’ diyor hemen.
‘O şehrin adı Constantinopolis!’
***
Bize öğretilene göre İstanbul ‘fethedileli’, onlara öğretilene göre ise ‘istila’ edileli tam 561 sene geçmiş.
Ama bu toprağa ilişkin ‘kimlik’ tartışması hâlâ bugün devam ediyor.
Birinin ‘zaferi’, diğerinin ‘yıkımı’...
Türkler o toprağı ‘almak’ için mücadele etmiş...
Bizans ise ‘vermemek’ için.
İstanbul surlarına bayrağı diken Osmanlı, bize öğretilen tarihin kahramanı...
O surlarda Osmanlı’ya karşı savaşan Bizans askeri de onlara öğretilen tarihin kahramanı...
Tek bir toprak, tek bir savaş ama iki farklı tarih!
Sorgulamadan edemiyor insan, gerçek olan ne?
İstanbul mu yoksa Constantinopolis mi?
İşte bu denli sübjektif bir gerçeklikle yaşıyoruz hepimiz.
Kimdir bir toprağın sahibi?
Ve bir toprak kime aittir?
Bir yere ait olabilmek için ya da o yerin size ait olabilmesi için orada kaç yıl geçirmeniz gerekir?
Hani meşhur şiir; ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
toprak, uğrunda ölen varsa vatandır’ der ya!
Sahi ya, o toprak, hangi ölünün vatanıdır?
Almaya çalışırken ölenin mi yoksa vermemek için direnirken ölenin mi?
Toprak, hangi ölünün vatanıdır?