1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Totalitarizm ve Masayı Reddetmek!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Totalitarizm ve Masayı Reddetmek!

A+A-

---------------

Totaliter rejimlerde insanların birbirleriyle bağları kopar ve herkes “suçluluk salgınına” yakalanır. Örneğin, haksız yere olsa bile suçlu ilan edilen birine herkes karşı çıkar. Onun yüzünden ceza almamak, sürgüne gönderilmemek için, suçlu ilan edilen kişinin en dehşetengiz düşmanı kesilirler.

Durum böyle olunca, hiç kimse korku rejiminin dışına çıkamaz.

Totaliter rejimler insanları insanlığından uzaklaştırır, çünkü insan olmak ancak bireyin farklılığının görülmesi ve kabul edilmesiyle mümkündür.

---------------------

 

Hannah Arendt, totalitarizm üzerine yaptığı önemli çalışmalarda, totaliter rejimler öyle cani sürüleri yarattılar ki, işledikleri suçları ne affedebilirsiniz, ne de cezalandırabilirsiniz diyor.

Bu suçlar mutlak kötülüğü temsil eder. Ne öfke intikam alabilir, ne sevgi onları tahammül edilebilir kılar, ne de dostluk affedebilir…

O kadar anlam dışıdırlar ki, bu suçlar karşısında ne intikam, ne de sevgi işe yarar.

Bu kötülüğe maruz kalanlar, tam da bu yüzden yaşadıklarını tam olarak anlatamazlar.

Bu radikal kötülük ortamında ölüm bile anlamını kaybetmiştir, çünkü yaşam ölüm gelmeden önce bitmiştir zaten...

Hannah Arendt, totaliter rejimlerin yıkılmasıyla bu tür suçların ve mutlak kötülüğün son bulduğunu düşünmemizin yanlış olacağını ileri sürer ve bir kez yaşanmışsa, insanlığın bu tür durumlarla yeniden baş başa kalabileceğini söyler.

Yahudi asıllı bir Alman, daha sonra da Amerikan vatandaşı olan Arendt, insanlığın bu tür durumlara düşmemesi için, şiddet ve terörden arınmış yeni bir siyaset anlayışı önerir ve yüzünü Eski-Yunan’ın şehir devletlerine (Polis’e) çevirir.

Polis, zor ve şiddetten arınmış bir yerdir.

Polis’te yurttaşlar başkalarıyla bir araya gelip, sözleri ve eylemleriyle ortak bir siyasal alan oluştururlar. Ortak kamusal alan herkesin yer aldığı, görüşünü ifade ettiği alandır ve özel alandan ayrıdır. Kararlar katılım ve ikna yoluyla alınır.

Arendt, bu modelin modern dünyaya uyarlanmasını önerir ve ortak kamusal alanı bir masaya benzetir.

Masa, etrafında oturan insanların birbirlerinin üstüne yığılmalarını engeller, çünkü belli bir mesafede oturmalarını sağlar. Fakat, aynı zamanda onları birbirlerine bağlar.

Modernliğin bir tezahürü olan totalitarizm ve kitle toplumu, insanların ortak alanını ortadan kaldırır. Aradaki alan kaybolunca, onları bir araya getiren, birbirine bağlayan ve birbirinden ayıran alan da ortadan kalkmış olur.

Arendt’e göre, totalitarizm tam da bunu yapmaktadır. İnsanlar arasındaki alanı ortadan kaldırmaktadır. Çünkü ortak alanın varlığı, insanları birbirlerine bağlar ve anlamsız varlıklara dönüşmelerini engeller.

Totaliter rejimlerde insanların birbirleriyle bağları kopar ve herkes “suçluluk salgınına” yakalanır. Örneğin, haksız yere olsa bile suçlu ilan edilen birine herkes karşı çıkar. Onun yüzünden ceza almamak, sürgüne gönderilmemek için, suçlu ilan edilen kişinin en dehşetengiz düşmanı kesilirler.

Durum böyle olunca, hiç kimse korku rejiminin dışına çıkamaz.

Totaliter rejimler insanları insanlığından uzaklaştırır, çünkü insan olmak ancak bireyin farklılığının görülmesi ve kabul edilmesiyle mümkündür.

Sadece itaat eden, düşünmeyen, daha doğrusu, düşünmeye cesaret edemeyen insanlar sonunda anlamsız varlıklara dönüşürler.

İnsanların kendi iradeleriyle oluşturacakları ve etrafına oturacakları masa, herkesin bireyselliğine, fikir ve ifade özgürlüğüne saygı duyulan alandır. Masanın etrafında oturanlar birbirlerine eşittirler. Orada kimse tek başına karar alamaz. Tek başına alınan kararlar mutlaka yanlıştır. Çünkü, doğru karar çokluk içinde ortaya çıkar.

Hannah Arendt eylemi (politikayı) insanları özneye dönüştüren insanlar-arası bir edim olarak görür. İnsanlar ancak bir birleriyle konuşup birbirlerinin haklarını tanıyarak, birbirleriyle anlaşıp uyum içinde eyleyerek güç sahibi olabilirler.

Burada eyleyenler çoğul anlamda insanlar, farklı iradeler olduğu için kesin veya belirgin bir sonuca ulaşılacağı söylenemez. Böyle bir garanti yoktur…

Hannah Arendt, modern çağın insanlarını kendi oluşturacakları bir masa etrafında oturmaya davet ederken, bir bakıma müzakere etmeye davet eder...

Bizim ülkemizde de bir masanın etrafında oturmaya ihtiyaç vardır.

Fakat, biz masadan kaçmayı ve müzakere etmeden, ötekini dinlemeden koşullar dayatmayı seviyoruz. Kimseyi fırınlarda yakmasak da, bu özü itibarıyla totaliter bir yaklaşımdır...

Bu yazı toplam 2104 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar