Trafik ışıkları çalışmıyordu...
Şimdi bir genç hapiste, bir diğeri hastanede ve biz yalancı bir gündemin peşinde koşuyoruz.
Beyni dağılmış genç yaşamak için direniyor; adanın güneyinden gelen kız, hücrede, kim bilir ne korkular çekiyor.
“Çarpışmışlar” diyoruz.
- Dikkatsizlik!
Bir “kaza” mı bu, bir “ihmal” mi pek tartışılmıyor.
Trafik ışıkları var, çalışmıyor.
İki sürücü de sürüp gidiyor ve hayatları hesapsız bir buluşmada altüst oluyor.
* * *
Polis mahkemede bilgi veriyor.
“Trafik ışıkları devre dışı kaldı, tadilat vardı, önlem alınmadı” diyor.
Buna alıştık hepimiz…
İçselleştirdik…
Umarsızca “normalleştirdik” böylesi ihmalleri!
* * *
Peki ama bu ihmalin sorumlusu kimdir, neredir, ne hissediyor?
Hangi makamdır bu, hangi insan!
Biliyorum, eğer kaşısanız, biri diğerini işaret edecek, öteki berikini…
Kimse üzerine alınmayacak.
“Suçlu” hep başkası olacak, “sorumlu” illa ki uzaklarda aranacak, memur müdüre atacak topu, müdür başkana, başkan hükümete, hükümet elçiliğe derken…
Öylece sürüp gidecek pespayelik!
* * *
Yolda giderken bir çukura düşerseniz, şansızlığınıza ağlarsınız.
Kimse de “o çukur niye orada” diye bir sorumlu aramaz.
“Niye bir uyarı yok” diye hesap veren olmaz.
* * *
Tek derdimiz “maaşları” konuşmaktır gün boyu, “kim neyi paylaşmış” diye didişmektir, “üleşmektir” arsızca, birbirimizi gözetlemektir, kimin eli, kimin cebinde, kim kimin sevgilisi, menfaat ve ayrıcalık nerede?
Peki hayatlarımız?
Rastgele!