TRAVMALARI BESLİYORUZ
BENİM DE ''ADİL TOPLUM'' TALEBİM VAR..!
Ülkesini ve insanı seven birçokları gibi,
benim de üretime dayalı,
sosyal ve kültürel değerlerinden beslenen,
"adil toplum" talebim var;
ancak ne acıdır ki,
yılların birikimiyle oluşan istkrarsızlığı besleyen bir taraf olma psikolojisi içerisinde,
istenç dışı olsa da,
çeşitli travmaları farkında olarak veya olmadan besliyoruz (!)...
Eğer gerçekten adil toplum talebimiz varsa, buna katkıda bulunabilmek için,
kendi potansiyelimizi bir dayanışma arayışı içerisinde neden sunmuyoruz?
Halbuki bir toplum, aleyhindeki şartları lehine çevirdikçe ilerler...
Bunu da birikimi, iradesi, plan ve uygulamaları ile başarır...
Hak hukuk arayışı, diğer insanlar için de aynı koşulları yaratmaktır...
Bu ise, eşitliği gerçekleştirmek prensibine dayanır...
Zorlukların önüne önce insan olmanın değeri ile dikilme hakkı vardır...
Unutmayın!
Bir gül bahçesi düzenlemek için, tohumun ya da fidanın dışında, hem güneşe hem de toprağa düşecek yağmura ihtiyaç duyarsınız...
SONUÇLARI BAŞLANGIÇLAR BELİRLİYOR
Son günlerde yaşanan tartışmalara bakınca,
Olayların sosyolojik, psikolojik olarak açıklanması üzerine nedense yeterince ve gereğince bir tartışma yok!
Sonuçları ortaya çıkaran nedenler üzerine tartışmalar gündem değil...
Bütün tartışmalar "suçlu kimdir" bağlamında yürütülmekte...
Halbuki açıktır ki, bir olayın nedenlerini açıklamadan ve o nedenler ortadan kalkmadan sorunlar çözülemez...
Ne güzel söylemiş oysa Peter Drucker:
''Sonuçları değiştirmek için başlangıçları değiştirmek gerekir'' diye.
Bu kaotik dünyanın doğrusal olmadığını, sonuçların birçok etkenin tesiriyle oluştuğunu, sosyolojinin toplum için önemini, felsefenin düşüncenin olmazsa olmazı olduğunu, psikolojinin bireyleri ve toplumu nasıl etkileyebildini anlamadığımız gibi,
bizler ekonominin de bilimden ziyade bir temsil sanatı olduğunun maalesef farkına varamadık!
GÜZELLİK VE DEĞERLER
Bir dizi koşullara bağlanmış bir "gelecek" beklentisi üzerine,
Ruhsal yapılar inşa edip, bunların içerisinde gaylesiz ve rastlantısal yaşıyoruz...!
Politika ve politikacılarda bu toplumsal alanı daha iyi inşa edebilmek için var...
Fakat bu ruhsal alan, duygu sömürüsüne dayanan içki âlemleri gibi şeylerle ömrü tüketen önemsiz bir kültüre dönüşüyor...
Çünkü KKTC, insanlarımızın beklentilerini karşılayamıyor!
Hangi beklentilerini karşılayamıyor diye, sorabilirsiniz...
En başta güzellik, sosyal değerler ve adetler derim...
YANLIŞ YAŞAMAYA MAHKUM OLMAK
Bu beklentileri karşılamak üzere,
Ruhsal ve entellektüel bir çaba içerisine giren, "ilerici muhakeme"yi de kavramsal boşluklar, çerçeveler ve tutarsızlıklar anlaşılmaz kıldı...
Bu durum insanlarımızda,
"yanlış bir yaşamı yaşamaya mahkum edildik" hissini uyandırdı!
Bu hisle hareket eden insanların toplumsal bir güç oluşturması ise mümkün değildi.
Bu durum giderek sahte bir toplumsallaşma yarattı...
Devlet ile Millet çatışır hale geldi...
DEMOKRATİK DUYARLILIK
Bugün artık yeni yaşam tarzları,
yeni "ruh halleri" doğmuştur...
Bu "yeni dünya"yı artık geleneksel sağ/sol ideolojiler içine sığdıramayız...
Yeni sınıflandırmalar yapmak, yeni kavramlar tanımlamak gerekiyor!
Kültürel dünya ile politik dünya arasındaki bağı daha iyi kurmalıyız!
Artık dost-düşman ayrımına tekabül eden bir mücadele sahneden çekilmeli,
Demokratik duyarlılık, toplumun ortak özü olarak tayin edilmelidir...