TRİATYUM TİNOPUS
Öykü Yarışması’nın başarılı öyküleri
Yenidüzen’in Deniz Plaza’yla birlikte düzenlediği öykü yarışmasının 6. sı sonuçlandı. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen ödül töreniyle dereceye giren öykücülerin ödülleri verildi. Deniz Plaza’nın hediye çekleri ve çeşitli hediye paketleri ile diğer sponsor kuruluş Creditwestbank’ın hesap deftercikleri ile hediyeleri öykücülerimizin oldu.
9,10,11 ve 12,13,14 yaş grubu olarak iki grupta düzenlenen yarışmada dereceye giren öyküleri bu haftadan itibaren yayınlamaya başlıyoruz…
********************************************
Dilara Ulukul
7. sınıf
TED Kuzey Kıbrıs Koleji
12,13,14 yaş grubu birincisi
Yarışma konusu: Bir gazeteci olduğunuzu ve herkesin ilgisini çekebilecek bir haber yakaladığınızı düşününüz. Bu olayı öyküleştirerek anlatınız…
TRİATYUM TİNOPUS
Yıl 2017 Mart ayının 3. günü; Şu anda koşmaktan bitkin düşmüş bir şekilde kalacak bir yer arıyorum. Ancak hiçbir yer benim için güvenli değil! Çünkü kaptığım yeni virüs ile baş etmem gerekiyor. Neden mi? En iyisi ben size olayı en baştan anlatayım…
2014 yılında elime gazetecilik mesleğimi aldım. Ve Ankara’da ünlü bir basın şirketinde gazeteci olarak çalışmaya başladım. İlk iki yılımda patronum bana iyi iş çıkardığımı ayrıca haberlerimin ilginç ve güzel olduğunu söylüyordu. Sonra ise işler değişti. Patronum artık haberlerimin dikkat çekmediğini ve hoş olmadığını savundu. Ben de bunun üstüne iyi bir haber yapabilmek için uzun bir süre araştırma yapmaya başladım. Yaptığım araştırmalar sonunda “Triatyum” adında yeni bir hastalık ilgimi çekti. Hastalığı daha detaylı araştırdığımda birçok insanın bu hastalıktan dolayı hayatını kaybettiğini gördüm. Bu hastalık hakkında yapacağım haber patronumun hoşuna gidecekti. Bunun üzerine hastalıktan dolayı hayatını kaybedenlerin yakınlarını ve şu an bu hastalıkla beraber yaşayan insanları ziyaret etmeye başladım.
Bu hastalığın gerçek adı “Triatyum Tinopus” muş. Triatyum hastalığının birçok evresi varmış, ayrıca bu hastalığın tam olarak tedavisi de bulunamamış. Ne zaman ki bu hastalık ile alakalı tedavi veya çözüm bulunsa, hastalık bir üst veya daha çok seviye çıkıyormuş. Bu nedenle bu sene bilim adamları bu konuyla alakalı bilgi edinemedikleri için umutlarını yitirmişler, böylece hastalıkla alakalı davalar ve araştırmalar şu an kapatılmış veya ertelenmiş durumda imiş.
Arkadaşımın da yardımıyla bu hastalık ile alakalı bir bilim adamıyla görüşmek üzere randevu aldım. O gün geldiğinde çok heyecanlı idim. Arkadaşım Mert beni H.K.M’ye götürdü. Açılımı Hastalık Kontrol Merkezi imiş. Arkadaşımın da eşliğiyle görüşeceğim kişi olan Selçuk Ünal’ın odasını bulup içeri girdim. Selçuk Bey’in odasına gittiğimde kısa bir tanışmadan sonra ses kayıt cihazımı açtım ve konuşmasını beklemeye başladım.
Selçuk Bey: Burada benim gibi yönetimde çalışan onlarca insan var. Ve ben bu insanların bir çoğunu çok önceden tanıyorum. Benden 10-20 yaş büyük yöneticiler de var. Bu yaşananların sorumlularının çok geçmişte yaşadıkları söyleniyor ve maalesef ki bizler de bu işin içine dahil olduk. Zamanında biz bir tedavi yöntemi geliştirdik. İlk başlarda tedavi çok kullanılmadı ve biz de tedavinin kullanılması için bir şeyler yaptık. Tedavi daha çok kullanılsın ve biz daha çok kazanç sağlayalım diye dünyaya bir virüs yaydık. Yaydığımız virüs tehlikeli ve güçlü bir virüs değildi ancak zamanla mutasyona uğradı. İnsandan insana farklılık gösterdi. Dönülmeyecek bir yola soktu. Bu olanların hiçbirini biz de beklemiyorduk. O yüzden biz de Hastalık Kontrol Merkezi’ni kurduk. Burası yer üstünde çok fazla bilinmeyen bir yer. Yıllardır bir tedavi arıyoruz ancak bulamadık.
Merakıma yenilip Selçuk Bey’e hastalığın kişiden kişiye neden farklılık gösterdiğini ve bu aşamaların neyin nesi olduğunu sordum.
Selçuk Bey sanki bu soruyu bekliyormuş gibi sözüne devam etti.
Selçuk Bey: Bizim de bir fikrimiz yok. Uzun yıllar boyunca hastalıklı insanları izlediğimizde zamanla aşamaları geçtiğini ve durumlarının git gide kötü olduğunu fark ettik. Dediğim gibi hala sebebini araştırıyoruz. Hastalığın seyri 10 aşamadan oluşuyor. İnsandan insana hastalığın ilerleme süresi değişebiliyor. Sana aşamaları sayayım;
1. aşamada rüyalardan kan ter içinde sıçrayarak uyanıyorsun.
2. aşamada rüyada gördüğün kişi ya da kişilerin ertesi gün veya birkaç gün içerisinde öldüğünü görüyorsun.
3. aşamada aşırı sinirli bir şekilde ve kendine zarar verme gibi davranışlar sergilemeye başlıyorsun.
4. aşamada rüyan ile gerçek hayatın birbirine karışıyor ve rüyada mısın? yoksa gerçek hayatta mı? ayırt edemiyorsun.
5. aşamada paranormal ve gerçek hayatta olamayacak şeyler görürsün.
6. aşamada geleceği görmeye başlarsın.
7. aşamada beynin 100%’ü kullanmaya başlıyor.
8. aşamada beyninin tamamını kullandığın için akli dengeni kaybediyorsun.
9. aşamada iç organların çürümeye başlıyor.
10. aşamada çürüyen organların parça parça kanlı ve pis bir nefesle ağızdan kusma yoluyla çıkar. Bu nedenle 10.aşama senin sonun olur.
Konuşmamızın bittiğini Selçuk Bey’in yüzüme bakmasından anladım. Bense duyduklarım karşısında hayrete düştüm. Teşekkür edip, merkezden ayrıldım. Kafam o kadar karışmıştı ki duyduklarımın olabileceğini inanamıyordum.
Ertesi gün haberimi baskıya verdiğimde haber bomba gibi yayıldı. Herkes olayın peşine düşüp derin araştırmalar yapmaya başladı. Böylelikle hastalık hakkındaki tüm bilinmeyen gerçekler gün yüzüne çıktı. Bilim adamları ve ilaç sektörü ise benim peşimde idi.
İnsanlardan kaçış serüvenim böylelikle başlamıştı. New York’da kaldığım otel odasında her sabah gördüğüm rüyalardan sıçrayarak uyanıyordum. Bir sabah Mert’in rüyamda öldüğünü görmüştüm. Okuduğum haberde bunun gerçek olduğunu anlamam hayatımı altüst etti. Kabul etmek istemesem de aklım beni yıllar önce yaptığım habere götürüyordu. Mert’in ölümünü kabullenememiş, psikolojim iyice altüst olmuştu. Artık yaşamak istemiyor, soysal hayattan tamamen kopmuştum. Rüya görmemek için geceleri uyanık kalıyor, gündüzleri ise uyuyordum. Baktığım her yerde sıra dışı şeyler görüyor, adeta beynime sahip olamıyordum. Hatta birkaç ay sonra bir kişi ile göz göze gelsem ileriki hayatında onun ne yaşayacağını bile anlayıp, görmeye başlamıştım.
Günler birbirini kovalıyor, her şey kontrolümden çıkmış artık hasta olduğumu kabullenmeye başladım. Başıma geleceklerin farkındaydım. Aklımı kaybetmeden tüm yaşadıklarımı bir kaleme aldım. Muhtemelen H.K.M.’ye gittiğimde virüsü kapmıştım.
En son ne zaman uyuduğumu hatırlamıyorum. Uyandığımda koskoca bir hastane odasındaydım. Başımda Selçuk Bey vardı. Her şeyin geçtiğini ve her şeyi atlatacağımı söylüyordu.
Ne kadar uyutulduğumu bilmiyordum ama kendime geldiğimde iyi hissediyordum. Tedaviye sonuç vermiş, aşamalardan kurtulmuştum.
Taburcu olduktan sonra Selçuk Bey istersem H.K.M.’de onlarla beraber çalışabileceğimi de teklif etmişti. Bense tüm yaptıklarıma rağmen basın hayatımda yeni hastalıklar hakkında araştırma yapmaya devam etmeyi tercih ettim…