1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Tribünlere oynamak
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Tribünlere oynamak

A+A-


“Aramızda kalsın, hiç sevmem köşe yazmayı” diye başladı Tuna Kiremitçi, Aydınlık’ta yeniden yazmaya…
Öyle böyle, bizim de, 12 yılı aştı, her gün, bu köşelerde…
Bir de onun öncesinde, 7 yıl kadar ‘haftalık’ var…
Anlayabiliyorum yani..

***

<<… Bir tarafta okuru tavlayacak şekilde yazmak var.
Bu aslında kıyak yol...
Bakarsın nabza, verirsin şerbeti.
Zaten aptal değilsen, üç günde anlarsın alkışı nasıl kapacağını...
Kimleri övüp kimlere sövmenin prim yaptığını...
Yazdıklarına inanmıyor olsan da sıkıntı yok!
Nasılsa tezahürat geldikçe kendini kaptırırsın.
Sonunda yazardan çok amigoya dönüşme riski var ama olsun.
Tribünler coştuğu sürece dükkân boş kalmaz.
Baktın arpa bitiyor, vın!
Geçiverirsin karşı tribüne.
Eskiden savunduğunun tam tersini, aynı amigo kafasıyla savunursun.
Fıstık gibi de olur.
Çünkü “falanca köşe yazarı çok iyi yazmış!” sözü aslında şu anlama gelir:
“Aynen benim gibi düşünüyor!”
Tabii köşe yazarlığının bir de riskli yolu var ama işin duayenleri tarafından pek tavsiye edilmez.
Mesleki intihar biçimidir.
Nabza göre şerbet vermek yerine, taze fikirler kovalayarak yazmak.
Okura “meseleye bir de şöyle baksan...” diyerek.
Ondan “hiç böyle düşünmemiştim” tepkisi bekleyerek.
Hafiften ezber bozarak, klişelerle inceden dalga geçerek, öngörülmez takılarak...
Ama böyle yapanlar, kimseye yaranamaz.
Her mahallede tepki toplarlar, iktidar da muhalefet de onlara ayar olur.
Milletin kafa konforunun içine ederler çünkü.
Köşe yazarlığını işte bu yüzden sevmem dostlar, insanı iki cami arasında bıraktığı için.
Bir tarafta tribünlerin alkışını kapmak uğruna amigolaşmak, diğer tarafta yeni laf edeceğim diye her cenahtan sopa yemek.>>

***

Nabza bakarak, şerbet veren...
Tribünlere oynayan...
‘Köşeler’ de var, ‘köşe başları’ da.
Ve siyasiler de, bolca...
Gel gör ki ‘tutuyor’ yine !..

Bu yazı toplam 2390 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar