Tropik Festival
Bir insanı tanımak istersen birlikte seyahate çıkmalı veya aynı evi paylaşmalısın derler, katılırım. Aynı çatının altına girdiğin zaman yıllardır bildiğin adamın hiç bilmediğin huylarının, alışkanlıklarının ortaya çıkmasındandır bu biraz, biraz ortaya çıkmaması için tarafların karşılıklı kendini kasmasından. Bir bakarsın sevdiğin gitmiş, yerine geleni tanımazsın, bir daha bakarsın. O çok sevdiğin huylarını dolapta çekmecede ararsın, yok!
Aylar öncesinden ince ince planlanan, heyecanla beklenen tatil kâbusa dönüşür bazen. En yakınındır seni bu kez hayal kırıklığına uğratan. Çiğner çiğner yutamazsın, ilişkini gözden geçirmeye kadar götürürsün hatta olayı. Gününü, geceni birlikte geçirince ortaya çıkar farklılıklar. Kısadır her tatil, görülecek bir dolu yer, beğenilecek çok eser, fotoğraflanacak sayısız güzellik vardır. Denenecek yeni tatlar, tecrübeler sınırsızdır, zaman sınırlı. İlgi alanları farklılaştıkça sürtüşmeler kaçınılmazdır. Hoşgörü yorgunluktan nasibini alınca kaprisler de artar haliyle. Sonuç hüsrana dönüşür.
Kendini de en iyi seyahatte tanırsın esasta. Yeni bir ülkede, farklı bir kültürde yaşayan insanlarla paylaşıma girdiğin zaman kendinden hiç beklemediğin tepkiler vermeye başlarsın. Evine gittiğin yolun dahi aynı olduğu bir hayattan uzaklaşıp yeni bir ortama girmek alışkanlıklarının oluşturduğu ‘Konfor Alanı’ndan’ uzaklaştırır insanı. Varlığından haberdar olmadığın yanlarını keşfedersin. Şaşırırsın. Kendinle hesaplaşmalar başlar, seyahatlerin insanı yenilemesi bundandır bence.
Güzel süprizler çıkar kimi zaman Pandora’dan, doyumsuz. Seyahate hiç tanımadığın bir grup ile başlarsın. Tersine çalışır bu kez teori, seyahatte tanışır ve çok seversin. İçten paylaşırsın, gözlerinle gülümsersin, yüreğinle sohbet edersin. O zaman bir o kadar daha kısa gelir tatil. Bir türlü barışamadığın sınırlara bir kez daha savaş açarsın. Yine dersin, yine buluşmalı, güzel başlangıçlar yaşamalı, sağlam dostluklar belki. Hayıflanırsın inceden, geçmiş yıllarındaki yokluklarına.
Uçakta başlar sohbet, siyasetten batar, psikolojiden çıkarsın. Daha en baştan, sert bakışlar karşısında, heyecanının tonunu, kahkahalarının dozajını ayarlamaya çalışırken buluyorsan kendini, gidilecek yol kendini göstermiştir zaten. Memleketin halleri, ilişkiler, evlilikler tartışılır, toplumun ataerkil yapısından dem vurulur sonrasında, neşeli hikâyeler anlatılır. Bir şöminenin keyfi sessizce paylaşılır, yorgun saatlerde. Çalan şarkıya tempo tutulur akşamları, bağır çağır. Güzellikler çoğaltılır paylaştıkça.
5 güzel insan bana bu yazıyı yazdıran. Bir araya gelince daha bir güzel olmuşlar. Yaşam öyküleri, tarzları başka başka, ortak yanlar bulmayı ve çoğaltmayı o kadar güzel başarmışlar ki, rengârenk bir topluluğa dönüşmüşler. Aralarına katıyorlar hemen beni, kendimi tropik bir festivalde buluyorum. Keyfim benzersiz.
Sıcak sohbetler, neşeli espriler, keyifli paylaşımlar ile bezeniyor günler, şehir birden daha bir güzel geliyor bana, güneşi daha parlak, denizi koyu mavi. İstanbul’un sevmediğim yanlarını dahi unutturuyor bana yaşadığım cümbüş.
Dünya’dan, insandan, doğrudan yana iyice inancımın kırılmaya başladığı anda dünyama açılan yeni bir pencereden güzellikler döküldükçe çoğalıyor, umut uyanıyor.
Başka bir seyahatte buluşmak üzere diye ayrılırken ‘iyi ki’ çuvalıma bir kaç ekleme yapıyorum. Tüm bunları yaşamamı sağlayanı da unutmadan elbet;
İyi ki doğdun Canım!
10 Ocak 2016
İstanbul