1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Tübingen Üniversitesi öğrencilerinden “kayıplar”a büyük ilgi...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Tübingen Üniversitesi öğrencilerinden “kayıplar”a büyük ilgi...

A+A-

Almanya’nın Tübingen Üniversitesi, Siyasi Blimler Enstitüsü öğrencilerine 15 Mayıs 2024 Çarşamba günü, “zoom” aracılığıyla “kayıplar”ı anlattık.

Profesörleri Thomas Diez eşliğinde “zoom” toplantısına katılan öğrenciler, “kayıplar” konusuna büyük ilgi gösterdiler, çeşitli sorularla konunun derinlemesine irdelenmesini sağladılar.

 

İLGİNÇ SORULAR...

Öğrencilerin bize yönelttiği sorular arasında ilginç olanlar vardı... Bu sorulardan bazıları şöyle:

***  Almanya’da bazıları geçmişe sünger çekerek geçmişe hiç bakmak istemiyor... Anılaştırma kültürünü bir tür “zayıflık” ya da en azından “yardımcı olmayan bir şey” olarak görüyorlar. Bu durum Kıbrıs’ta da böyle midir? Geçmişi araştırırken yaraların deşilmesiyle nasıl başediyorsunuz? Yoksa insanlar bunu teşvik mi ediyor?

***  Kıbrıs’taki yeniden yakınlaşma sürecinde bir Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun ne kadar gerekli olduğunu düşünüyorsunuz?

***  Kayıplar Komitesi, iki taraf arasında empati oluşturmaya katkıda bulunuyor mu? Esas amacı kayıpları bulmak olsa da... Kıbrıs’ta iki taraf arasında kayıp yakınlarını bir araya getirmeye odaklanmış başka kurum ve örgütler var mıdır?

*** Kayıpların bulunmasında ne tür bir çalışma yürüttünüz? Bunu tetikleyen neydi?

***  Bugünlerde “kayıplar” konusu kamuoyunda tartışılıyor mu yoksa zaman içerisinde dikkatlerden düştü mü? Genç kuşaklar bu konuyu hala önemsiyor mu?

***  Sizin için yeniden uzlaşmada adaletin rolü nedir? Savaş suçu işlemiş olanların isimlerini ortaya çıkarmak sizce çatışma içinde olan tarafları birbirinden daha da uzaklaştırabilir mi?

***  Bir çatışma bölgesinde çalışmakta olan bir gazeteci olarak önünüzdeki ana engeller nelerdir? Bir gazeteci ve bir aktivist olarak her iki tarafla ilgili güven arttırıcı önemlerin neler olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

***  Kıbrıs için düşünüz veya hedefiniz nedir bugün? Size umut veren nedir?


ÖĞRENCİLERİ AYDINLATTIK...

Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nden öğrencileri “zoom” toplantısında aydınlatarak sorularını yanıtladık... Onlara özetle şunları anlattık:

***  Kıbrıs’ta son 44 senedir aktif olarak gazetecilik yapmaktayım. Aynı zamanda bir barış ve toplumsal cinsiyet eşitliği aktivisti olarak da 1980’den beri uğraş veriyorum. “Kayıplar” konusundaki araştırmalarıma ve yazılarıma son 23 yıldır kesintisiz biçimde devam ediyorum.  “Kayıplar” konusunda herhangi bir “proje”nin ya da “fonun” parçası olmaksızın, tümüyle gönüllü ve insani bir görev olarak uğraşageldim. Yazmakta olduğum gazeteler YENİDÜZEN ve POLİTİS’ten son derece mütevazi bir gelirim vardır, bunun dışında “kayıplar” konusunda herhangi bir “fon”un parçası olmadım.

***  “Kayıplar” konusunu 2001 yılında yazmaya başladığımda ve buna ısrarla devam ettiğimde, her iki tarafta da yazmayı hedeflediydim ve öyle de yaptım. Her iki tarafta yayımlanan yazılarım toplumlarımızda büyük bir “deprem”e neden oldu ve yalnızca kendilerinin “kurban” olduğu belletilmiş olan toplumlarımıza gerçekte her iki taraftan da bazı çevrelerin masum sivillere karşı insanlık suçu işlemiş olduklarını, insanları kaçırıp, öldürüp, “kayıp” ettiklerini, tecavüzlere başvurduklarını somut örneklerle, bilgilerle, röportajlarla aktarmaya çalıştım.

***  Her iki taraftan da hem dostlarım, hem de düşmanlarım vardır. Bu yazılarımdan rahatsız olan her iki taraftan savaş suçu işlemiş olanlar beni yoğun biçimde tehdit etmeye giriştiler. Bu tehditlerin her birini mutlaka yazarak onları “görünür” kılmaya çalıştım. İnsani çabalarım nedeniyle her iki taraftan da, uluslararası alandan da pek çok ödül aldım. Bu ödüller de çabalarımı “görünür” kılarak bana bir tür “koruma” sağladı.

***  “Kayıp” yakınlarının acıları “Türk acısı”, “Rum acısı” değildir, “insani bir acıdır” ve bunu her iki taraftan da insanlara göstermeye çalıştım. Tarihimizde ilk kez her iki taraftan da “kayıp” yakınlarını bir araya getirerek onlara acılarının aynı olduğunu göstermeye çalıştım. Böylelikle birbirlerini anlayarak sağlam dostluklar kurdular. Bu “kayıp” yakınlarının iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütü olan “Birlikte Başarabiliriz” başlıklı örgütü kurmalarına yardım ettim. “Birlikte Başarabiliriz”, adamızdaki tek iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütüdür... Pek çok etkinlik düzenledik, okullarda öğrencilere “kayıp” yakınları birlikte hitap ettiler, köylerde, kentlerde etkinlikler düzenledik... Meksikalı “kayıp” yakınlarıyla, Lübnanlı, Suriyeli “kayıp” yakınlarıyla temaslarımız oldu. Birleşmiş Milletler, Suriyeli “kayıplar” konusunda oluşturdukları yeni örgütlenmeye bölgeden “Birlikte Başarabiliriz”i davet ederek deneyimlerimizden yararlanmak istedi. Uluslararası Kızılhaç Örgütü’yle de çeşitli temaslarımız oldu ve oluyor...

***  “Kayıplar”ın gömü yerlerinin, toplu mezarların bulunması sürecinde 2006 yılında kendi telefonlarımla bir “Hotline” yani “ihbar hattı” oluşturdum ve her iki toplumdan da okurlarıma bildiklerini benimle paylaşmaları çağrısı yaptım, “isimlerinizi bilmek istemiyorum, istemezsanız adınızı bana söylemeyiniz ama bir şey biliyorsanız lütfen arayıp anlatınız” dedim. Bunu, adanın her iki tarafında yazmakta olduğum YENİDÜZEN ve POLİTİS gazetelerinde yaptım ve binlerce telefon aldım Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum okurlarımdan. Böylece adada bulunabilecek her tür bilgiyi okurlarımla birlikte toparladık. Okurlarım bunları tümüyle gönüllü ve insani birer görev olarak yaptılar. Pek çoğu bana ve Kayıplar Komitesi yetkililerine olası gömü yerleri gösterdi. Bu olası gömü yerlerinin pek çoğunda, “kayıplar”dan geride kalanlara ulaşıldı kazılar yapıldığı zaman...

***  Kıbrıs’ta bir “Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu” mutlaka oluşturulmalıdır ancak şu anda iki taraf arasında yalnızca “ateşkes” mevcuttur, herhangi bir konuda, herhangi bir anlaşma yoktur. İki toplumlu teknik komiteler vardır resmi düzeyde, bunlardan ancak birkaç tanesi çalışmakta, diğerleri tam olarak verimli biçimde çalışmamaktadır. Güney Afrika’da oldukça etkileyici bir  “Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu” kurulmuştu ancak bu, taraflar uzlaşmaya vardıktan sonra gerçekleştirilebilmişti.

***  Kayıplar Komitesi’nin çalışmaları elbette kazılara tanık olan, bunları gören, duyan Kıbrıslıtürkler’i ve Kıbrıslırumlar’ı etkilemektedir. Ancak Kayıplar Komitesi’nin 1981’de kabul edilen “görev tanımı”, daha ileriye gitmesini önlemektedir. Kayıplar Komitesi, resmi bir komitedir, Kıbrıslıtürk tarafı, Kıbrıslırum tarafı, BM tarafından (kendileri Uluslararası Kızılhaç’tan bir görevliyi Üçüncü Üye olarak atamaktadır) oluşturulur. Her bir tarafın kendi çekinceleri, kendi sınırlamaları bulunmaktadır. Kıbrıs sorunu, iki toplumlu bir sorun değildir, uluslararası bir sorundur – Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar arasında bir sorun gibi görünse de, bu soruna pek çok başka taraf da dahil olageldi tarih boyunca – Türkiye, Yunanistan, İngiltere, BM, ABD, AB, Rusya gibi... O nedenle karmaşık bir sorundur ve tüm bunlar da Kayıplar Komitesi’ne çeşitli sınırlamalar getirebilir.

***  Kıbrıs’ta her iki taraf da, Kayıplar Komitesi oluşturulurken, kendi taraflarından suç işleyenleri koruma yoluna gitmeyi seçti ve Kayıplar Komitesi oluşturulurken görev tanımında, “kayıp” yakınlarına “ölüm nedeni”ni söylememe, resmi olarak bunu vermeme yolunu seçtiler, böyle karar aldılar vakti zamanında. Bu durum, dünyada ve Avrupa’da bir tür “çifte standard”a yol açıyor. Örneğin eski Yugoslavya’da toplu mezarlar kazılırken, bu toplu mezarlardan “kanıt” toplanmaktaydı mahkemelere sunulmak üzere ki bunlar kurşunlar ve toplu mezarlarda bulunan diğer şeylerdi. Oysa Kıbrıs’taki kazılarda “kanıt” toplanmaz, verilen rapor da mahkemeye gitmekte yetersiz kalacağı için bu yüzden “ölüm nedeni” hakkında mahkemede kabul edilebilecek bir rapor için “kayıp” yakınları, dava açmaya niyetliyseler eğer, dışarıdan bir adli tabip getirerek onun raporunu alıp mahkemeye başvurabilmektedirler.

***  Kıbrıs’ta Kıbrıslılığı destekleyecek herhangi bir altyapı mevcut değildir, insanlar bir “taraf” seçmeye zorlanmaktadır. Ya Kıbrıslıtürk tarafını, ya Kıbrıslırum tarafını seçmek zorunda kalıyorlar. Ben her iki tarafı da seçiyorum, hem Kıbrıslıtürk toplumunun, hem de Kıbrıslırum toplumunun, hem de adamızda yaşayan diğer toplumların tarafını seçiyorum. Çünkü Kıbrıs benim için bölünmez bir bütündür kalbimde...

sayfa-17-tubingen-universitesi-ogrencilerinin-kayiplar-ve-gecmisle-yuzlesme-konusunda-sorularini-zoom-uzerinden-yanitladik.jpg


“UNFICYP'in 60 yılı: Kararın tarihi, hukuki önemi, BM mensuplarının tanıklıkları...”

Ralli Papayeorgiu – Kıbrıs Haber Ajansı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 4 Mart 1964 tarihinde oybirliğiyle kabul ettiği 186 sayılı Karar, Kıbrıs meselesine ilişkin en önemli kararlardan biri olarak kabul ediliyor. Bu karar, “Kıbrıs hükümetinin rızasıyla Kıbrıs'ta Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün (UNFICYP) konuşlandırılmasını” öngörmekteydi.

Karar, uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği düşünülen kötüleşen durumu ele almayı amaçlamaktaydı. BM üyesi tüm devletlere, durumu daha da kötüleştirecek ya da Kıbrıs'ın egemenliğini tehlikeye atacak her türlü eylemden kaçınmaları çağrısında bulunuldu. Aynı zamanda Kıbrıs hükümetinden adadaki şiddet ve kan dökülmesine son vermek için gerekli tedbirleri alması talep edildi.

Kararda, “Kıbrıs'ta bir Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurulması” tavsiye edilmekteydi; bu gücün yapısı ve büyüklüğü BM Genel Sekreteri tarafından Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık hükümetlerine danışılarak belirlenecekti. Kuvvet Komutanı Genel Sekreter tarafından atanacak ve kendisine periyodik olarak rapor verecekti.

BM Barış Gücü'nün görevi, “uluslararası barış ve güvenliği korumak, çatışmaların tekrarlanmasını önlemek, Kıbrıs'ta kanun ve düzenin yeniden tesis edilmesine ve normal koşullara dönülmesine katkıda bulunmak” olarak özetlendi. Kararda, Gücün “başlangıçta üç aylık bir süre için konuşlandırılması ve masrafların gönüllü katkılarla birlikte katkıda bulunan hükümetler ve Kıbrıs hükümeti tarafından karşılanması” önerilmiştir.

Ayrıca, “Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık hükümetleriyle mutabık kalınarak bir BM arabulucusunun atanması” önerilmiştir. “Arabulucunun rolü, Kıbrıs toplumlarının ve dört hükümetin temsilcileriyle birlikte, BM Şartı uyarınca ve Kıbrıs halkının refahını göz önünde bulundurarak, Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözüm ve üzerinde anlaşmaya varılmış bir çözüm bulunması için çaba sarf etmek.”

 

BARIŞ GÜCÜ ASKERLERİNİN DENEYİMLERİ...

UNFICYP'in 60. yıldönümü vesilesiyle, deneyimli Barış Gücü askerleri deneyimlerini ve tanıklıklarını paylaştı. Kıbrıs'ta 1964 yılında görev yapmış olan İsveçli Anders Arvidsson, toplumlar arasındaki gerginlik ve çatışmaların yanısıra BM Gücü'nün arabuluculuk ve sükuneti sağlama çabalarını hatırlattı. Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler arasında köy düzeyinde dostane ilişkiler olduğunu vurguladı, sorunu "yukarıdan yönlendirmeye" bağladı.

Kıbrıs'ta 2000 yılında görev yapan Hollandalı Albay Ralf Tieken ve Teğmen Elizabeth Schiltmans, diğer çatışma bölgelerine kıyasla görev yaptıkları bölgenin nispeten barışçıl yapısının altını çizdi. Toplumlararasındaki ayrılığa ve diğer tarafta evlerini kaybeden Kıbrıslıların ifade ettikleri acıya dikkat çektiler.

2017-2018 yılları arasında görev yapan Arjantinli gazi Gabriiel Enriquo Acosta, ara bölgede çiftçilerin ya da avcıların karıştığı ara sıra yaşanan olaylarla birlikte deneyimini genel olarak "sakin" olarak tanımladı. Kıbrıs'ta bulunduğu süre içinde Kıbrıslı Rum eşiyle tanışmış ve adaya yerleşmeye karar vermiş.

 

AKADEMİSYENLERİN YORUMLARI...

Kıbrıs Üniversitesinde Modern Yunan Tarihi Doçenti Petros Papapoliviu, Kıbrıs'ta Barış Gücü'nün kurulmasına yol açan 1964 tarihli 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı’nın, zorlu uzlaşmalar gerektirmesine rağmen Kıbrıs Rum tarafı için bir zafer olduğuna inanıyor.

Papapoliviu, kararın 1963 yılında Başpiskopos Makarios'un Anayasa'yı revize etme önerisinin ardından adada patlak veren olayların akabinde alındığını hatırlattı. Çatışmalar Kıbrıslıtürkler’in hükümetten çekilmesine ve Lefkoşa'da Yeşil Hat’tın çizilmesine yol açmıştı.

186 sayılı Karar, “Kıbrıslıtürkler’in çekilmesine rağmen Makarios Hükümetini Kıbrıs Cumhuriyeti'nin meşru hükümeti olarak tanımış ve Türkiye tarafından reddedilmiştir. Ancak Türk tarafı oybirliğiyle kabul edilen kararı kabul etmek zorunda kalmıştır.”

Modern Yunan Tarihi Doçenti Petros Papapoliviu'ya göre, “1964'teki 186 sayılı BM Kararı UNFICYP'in kurulmasına ve bir arabulucu atanmasına yol açtı. Bu, yeni durumun BM tarafından zımnen kabul edilmesiydi. Bunu Yunan tarafının duruşunu güçlendirmeye yönelik eylemler izledi, ancak "zafer" Atina-Lefkoşa gerilimi ve 1974 darbesi ile baltalandı.”

Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku Doçenti Aristotle Konstantinidis'e göre, “BM Güvenlik Konseyi'nin 1964 tarihli 186 sayılı Kararı, Kıbrıslıtürklerin hükümetten çekilmesinden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'nin meşru uluslararası temsiliyeti konusunun ilk kez gündeme gelmesi bakımından önemli bir dönüm noktasını teşkil ediyor.”

“Bu kararla birlikte uluslararası toplum, Kıbrıslıtürkler’in çekilmesine rağmen Kıbrıs'ı uluslararası alanda meşru olarak temsil edenin Makarios Hükümeti olduğunu zımnen kabul etmiştir. Bu, Kıbrıs'ta BM Barış Gücü'nün kurulması için Makarios Hükümeti’nin rızası arandığında yapıldı.”

Konstantinidis “bunun, Türkiye ve Kıbrıslıtürkler’in muhalefetine rağmen, Kıbrıslıtürkler’in çekilmesinin ardından ortaya çıkan yeni durumun BM tarafından zımnen kabul edilmesi anlamına geldiğini” belirtti. “Bu tepkilerin uluslararası toplum tarafından reddedilmesi, Kıbrıs Hükümetinin meşruiyetinin ve yeni gerçekliğin uluslararası kabulü anlamına geliyordu.”

Konstantinidis'e göre, “ilk olarak 186 sayılı Kararda öngörülen bir arabulucunun atanması, anlaşmazlıkların çözümü için standart bir BM uygulamasıydı.” Konstantinidis ayrıca, “kararlardan ve UNFICYP'in 1964'ten bu yana varlığından da görülebileceği üzere, Kıbrıs sorununun 1974'ten önce de var olduğunu” vurguladı.

(KIBRIS HABER AJANSI – Ralli PAPAYEORGİU – 6.3.2024)

oncelikli-sayfa-16-resim.jpg

Bu yazı toplam 785 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar