TÜKET(İL)MEK
Toplum bıktı. İnsanlar artık usandı, yoruldu.
Sürekli bir gerilim var. Bir yandan Corona sürecinin yarattığı kaygılar, korkular ve bağlantılı ekonomik kayıplar, belirsizlikler insanlara travmalar yaşatıyor zaten…
Ama diğer taraftan ülke yönetiminin akıl almaz yanlış kararları, umursuz tavırları, siyasetin toplumdan kopmuş halleri de işin tuzu biberi oluyor.
Siyaset toplumdan koptu, çünkü bu ülkenin gerçek gündemi yerine sürekli bir ithal gündem var dayatılan.
Biri bitmeden diğeri başlıyor. Sürekli bir didişme hali. Toplum kendi kendini yiyor aslında…
Çok gerilere gitmeyelim, yalnızca son 5-6 ayda gündeme gelen toplumsal gerilimleri alt alta yazalım bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkıyor…
• Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok açık ve ağır müdahale…
• Hiç gündemde yokken Maraş’ta ‘gezi yolu’ açılması…
• UBP kurultayına aleni müdahale…
• Azınlık hükümetini hükümete taşıyabilmek içi 3 vekilin istifası…
• Meclis kararına rağmen ‘iki ayrı devlet’, yani ‘taksim’ siyasetinin dayatılması…
• TRT’nin ‘Bir Zamanlar Kıbrıs’ dizisi…
• 2021 Mali protokolü…
• Tatar’a Saray, Boğaz’a cami, Yavuz Çıkarma’ya müze-gemi…
• Basın kuruluşları ve gazetecilere ‘Fetöcü’, ‘terörist’ saldırısı…
• ‘Love Erdoğan’ reklamları…
• Bu toplumun alışmadığı ev baskınları, tutuklamalar…
• Özel TV’lerin TÜRKSAT’tan atılmak istenmesi…
• TC-KKTC Kültür İşbirliği protokolü…
Atladıklarımız da siz ekleyin lütfen, zira liste daha çok uzar gider.
**
Dikkat edin: Bu gündemlerin hiçbiri buradan, yani Kıbrıs’tan kaynaklanmıyor!
Hepsi Türkiye kaynaklı… Ankara’daki iktidarın ve buradaki temsilcilerinin ya da destekçilerinin yarattığı gündemler…
Mecliste konuşulanları dinleyin. Her toplantıda bu konulara dair bir didişme var.
Arada bir ‘lokal’ meselelere dair sözler de sarf ediliyor ama genelde gündemi Ankara-Lefkoşa ilişkileri, daha doğrusu Türkiye iktidarının istek, talep ya da zorlamaları konuşuluyor.
‘Şurası şöyle mi olsun, böyle mi’ şeklindeki detaya dair tartışmalar kimsenin –ama hiç kimsenin- umurunda değil, inanın!..
Büyük resim ortada dururken ayrıntıda boğulmanın gereği yok!
Ne ‘Ankara’dan kaç para yollandığı’dır mevzu, ne ‘hangi kültürel eserin restore edileceği’, ne de ‘yeni hastanenin veya sarayın nereye, kaç paraya yapılacağı’…
Asıl konu TC-KKTC ilişkilerinin geldiği noktadır. Toplum bu asimetrik ilişki biçiminden huzursuzdur.
Toplum ‘tarihinin ve kültürünün yok edilmeye çalışıldığını’, ‘yaşam biçimine ve özgürlüklerine müdahale edildiğini’, ‘nüfusunun ve iradesinin elinden kayıp gittiğini’ artık hissetmekten de öte apaçık izliyor, görüyor, her an yaşıyor.
Salgın hastalık ve ekonomik açmaz yetmezmiş gibi bir de bu ‘tükeniyoruz/tüketiliyoruz’ algısı yeyip bitiriyor insanımızı…
Kutlu Adalı geliyor aklıma sık sık…
Özellikle de son yazısı, ‘Sopa ve Sıpa’…