1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Tüm bayraklar yırtılmış
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Tüm bayraklar yırtılmış

A+A-

Bana bir Türk bayrağı lazım” başlıklı makalesi ve çağrısı dikkat çekiciydi, sevgili Rasıh Reşat’ın
Önemliydi de…
Kıbrıs insanının Türkiye sevgisi ile Türkiye’deki siyasi elitlerin Kıbrıs’a müdahalesine tepkisini ayırt edici anlam içeriyordu.

TC Büyükelçiliği o bayrağı gönderdi, Rasıh da Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı şerefine evine astı.

***

Bir yıl önce işittiklerimiz ve yaşadıklarımı hepimizi ortak noktada birleştirmişti.
Rasıh Reşat’ı Dış Basın Birliği Başkanlığı’ndan “devirdikleri” operasyon yine o Büyükelçilik’te yapılmıştı.

Ama dedim ya…
Bir ülke olarak “Türkiye” başkaydı.
Türkiye’nin gücüyle buradaki iradeyi tarih boyunca dürtükleyenler başka…

***

Adada Türklük bayrağını her daim elinde taşıyan iki “lider”in evlatlarının muhalefetle birlikte sokağa inmesi de aynı haftaya denk geldi.

Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş’ın çocukları yollardaydı…
Mehmet Küçük’le Serdar Denktaş…

Siz varınız, anlayınız, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı çıkmaz, daralma ve yoklaşma süreci hangi noktaya geldi.

Uçurumun kenarına getirilmişse bir toplum, kendi kararlarını veremiyor, yaşadığı hayatın kurallarını kendi koyamıyorsa, özetle iradesi ve varlığıysa kaygısı, farklılıklara rağmen yan yana gelir ve mevcudiyetini korumaya alır.
Yurdunu sahiplenir.
Hele hele çocuklarını bu topraklarda tutabilmekse mesele…

***

Söz bayraktan açılmışken…
Yannis Ritsos’ın düşüne çok daha yakın benim hislerim…
“Tüm bayraklar yırtılmış
bütün zamanlar boyunca
ve bir tek olsun yok
bir balkona dikilmiş
yarıya indirmek için…”

tum-bayraklar-yirtilmis-1.jpg

tum-bayraklar-yirtilmis-2.jpg


“Demokrasisi olmayan cumhuriyet ‘hasta’ demektir”

“Bir cumhuriyetin başarılı olması için aynı zamanda demokratik olması gerekir. Türkiye bir cumhuriyet ama ‘demokrasisi’ yok. Demokrasisi olmayan cumhuriyet ‘hasta’ demektir.”

“Türkiye”nin yerine “KKTC” diyerek de okuyabilirsiniz, Ahmet Altan’ın 29 Ekim değerlendirmesini…

“KKTC” zaten “Türkiye”ye dair ufak tefek bir laboratuvar…
“Anası gibi danası” bir hal…
Dünyaya açılmadıkça, Avrupa Birliği üyesi ortak bir devlete katılmadıkça, bağımsızlığını kazanmadıkça, Kıbrıs ülkesi bölük pörçük kalacak…
Her yanına yayılacak “hastalık.”

***

Ahmet Altan’dan devam edelim…
“Türkiye'de ‘patron’ devlettir. İktidara gelen, devlet hazinesini ele geçirir ve yandaşlarına para dağıtır. Siyaset, devlet hazinesini ele geçirmek için yapılır.
İnsanların çoğunluğu devletin harcamalarını denetlemek değil, o harcamalardan biraz da kendisine pay almak istiyor.
Ve bu yüz yıldır sürüyor.

Tabii böyle bir sistemi gözlerden saklamak, hangi hastalıktan mustarip olduğunu toplumun anlamasını önlemek için arkasına gizlenilecek bir ‘perde’ gerekir.

O ‘perde’ milliyetçilik ve ırkçılıktır.”

***

Kıbrıs da Türkiye’nin o “perde”lerinden biridir işte… Adanın kuzeyindeki göstermelik “devlet”in patronu da Türkiye’dir…
O nedenle Türkiye’nin “iyileşmesi” hepimizin nefes almasıdır aslında…

Tek başına Türkiye’nin “iyileşmesi” de yetmez, adanın her iki yanında ve hatta Avrupa’da yükselen “milliyetçi” körelmeyi de iyileştirmek gerekir.

demokrasisi-olmayan-bir-cumhuriyet.jpg


Bizim rüyamız!

“Bizim bir rüyamız vardı” başlığıyla düşüncelerini kaleme aldı, Ece Temelkuran… “Türkiye bir hayaldi ama çok güzel bir hayaldi” diye de tamamladı.

Sanırım bizim de bir rüyamız var.
O rüyada, Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan halklarının işbirliği, dostluğu, eşitliği ile coğrafyamız çok daha güvenli duruyor.

Tankla, topla, savaş uçaklarıyla değil ortaklaştığımız üretimle, sanayiyle, bilim ve teknolojiyle akıyor hayat…
Çok güzel bir hayal bu!
Harika...

Ne bugünkü Kıbrıs’a benziyor ne de bugünkü Türkiye’ye…
Demokratik, özgürlükçü ve laik bir gelecekten söz ediyorum.

Yüzünü batıya, Avrupa’ya dönen ve kimselere itaat etmeden, el açmadan, korkmadan gelecek hayalleri kuran çocukların gözlerine bakmak istiyorum.

***

Ece Temelkuran, kendi ülkesi için epeyce karamsar…
“Erdoğan son yirmi yıl boyunca çok şanslı bir adamdı. Öyle olmadığı zamanlarda ise kusursuz bir siyaset erbabı olarak acımasız gücüyle krizleri fırsata dönüştürdü. Bu son aşamada 100 yıllık Türkiye onun istediği yerde. Burası artık onun ülkesi. Bir zamanlar hukukla yönetilen laik, demokratik bir ülke hayalinin parçası olanlar, artık onun rejiminin ihtiyaç fazlası haline geldi. Artık bize gerek yok. Rejiminin kurallarına uyarsak bir tür hayat sürmemize izin veriliyor, o kadar…”

***

Halbuki tam da şimdi gerek var, ilerici insanlara...
Cesarete, kararlılığa, mücadeleye tam da şimdi...
Yılmadan, yenilmeden, vazgeçmeden…

bizim-ruyamiz.jpg


Hatırla, hatırlat!

Bir dostum aradı ve makaleme başlık önerdi, Atatürk'ün "Cumhuriyet"in ateşini yakan o sözüyle: "Geldikleri gibi gidecekler"

Ne demek istediğini anladım elbette...
Atatürk'ün çok daha önemli sözleri var.

Unutmadan, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılına dair ülkemizde de pek etkinlik organize edilmiş.
Sergiler, defileler, konserler...
Benim mi gözümden kaçtı, bilmiyorum ancak "Ataütürk'ü anlamak" üzerine tek bir konferans, panel, açık oturum görmedim... Atatürk devrimlerini, ilkelerini, duruşunu anlatan tek bir özel sunum... Siz gördünüz mü?

***

Sevgili dostum Uğur Meleke’nin köşesinden ödünç alıyorum, Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü…
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı için değil sadece…
Özellikle de bundan sonrası için hep hatırlamak gerekiyor, hep hatırlatmak…
“Ben size miras olarak herhangi bir kalıplaşmış dogma bırakmıyorum. Benim manevi mirasım sadece akıl ve bilimdir. Bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.”

hatirla-hatirlat.jpg

Bu yazı toplam 5037 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar