Tümünü ‘halk plajı’ yapalım
Şimdi ‘sivilleşme’ zamanı!
Darbe girişiminin en önemli öğretisi bu oldu sanırım!
Onca sene soldan bir yerden yükselen ‘sivilleşme’ çığlığının kıymeti anlaşıldı.
***
Ne varsa denizin öte yanında, buraya gelecek ya!
Hepsi gelmesin, istemeyiz.
Ama istediklerimiz var, sivilleşme adına...
***
Pek çok “askeri plaj” mevcut ülkemde!
Pek az halk plajı!
***
Mikanos'tan Pire'ye Dubrovnik'ten Venedik'e, Limasol'dan Baf'a nice plaj gezdim.
Yunan adaları da Ege Adriyatik de...
Hiç rastlamadım girişte “biletçi” denen tipe!
Deniz bu be!
Nasıl sahibi olursun sen…
***
- “Oto Park parası” diyorlar ya, yalan!
Park yerinde dur o halde…
Üstelik halk için de park yeri şart…
- “Şezlong” diyorlar ya…
O halde şezlongu ya da şemsiyeyi verirken al paranı…
***
Bu “denize sıfır” lafını, “denizin sahibi olmak” gibi algılamak bize özgüdür, yoksa doğalında, halkın denizle bağlantısını kesemezsin!
Nasıl ki dokunamazsın “hava”ya!
Nasıl ki “susuz” bırakamazsın kimseyi.
Denizler de böyle...
***
- Paralı yapmasak donla girecekler!
Oldu canım!
Bu bir kültür, eğitim meselesi...
Yirmi liralık biletle mi değişiyor yani “don” giymekle “mayo” arasındaki fark!
Üstelik kimi “mayo”lu eşkiyaları da bilmez değil bu toplum...
***
‘Sivilleşme’ demiştik, değil mi?
Hem nice nice örgüt, binlerce insan “demokrasi” aşkıyla yanıp tutuşurken!
Girne'nin, Alsancak'ın, Çatalköy'ün, Ayguruş'un, Mağusa'nın, Maraş'ın en güzel yerlerinde hep “askeri plajlar” var!
Tümünü HALK PLAJI yapalım...
Diyecekler ki, "Peki asker aileleri ne yapacak?"
Ne yapacak...
Onlar da halka karışacak işte!
------------------------------
Pazar pazar !
Hiçbir değer katmadan hayata ve emek vermeden, her ay ve bir ömür boyu bu ülkenin kaynaklarını 'iç' edenleredir sözüm, başkalarına değil.
"Ben emeğimle kazanıyorum ve toplumun kaynaklarıyla kazandığım para karşılığında, bu topluma hizmet sunuyor, insanların yarınına dokunuyorum" diyenler üzerlerine almasınlar...
Okumasınlar dahi devamını....
Ama dedim ya, hem ağzından laf hiç eksilmeyen hem de hak etmeyenler...
Biliniz ki, cebinize giren her kuruş, binlerce emekçinin ve dar gelirlinin vergisidir, sosyal yatırımıdır, alın teridir...
Çalışmadan ve üretmeden bu ülkenin kaynaklarını tüketenler...
Öylesine içten "boğazınızda kalsın" diyorum ki size...
Olur ya da olmaz bilmiyorum da...
En azından rahatlıyorum, pazar pazar....
------------------------------
Bizim yıldızlarımız
Çocukken biz, sakızların içinden çıkan parlak kağıtları biriktirirdik.
Futbolcu fotoğrafları vardı
Öye Fener, Cimbom, Barcelona değil…
Kıbrıs’ın takımları, bizim oyuncular…
Doğan, Baf, Mağusa, Kaymaklı!
Zihni ağabeyler, Meteler, Galligalar…
Sonra ne oldu?
“Buralı” değerleri yitirdik ağır ağır…
Büyük şirketlerin hele de kurumsal markaların reklam kampanyalarında, Avrupa ya da Amerika’dan çalıntı görsellere illet oluyorum.
Bir sarışın nine kırmızı gözlükleriyle gülümser, bir İsviçreli kız büyüleyici bir maviyle bakar, bir Alman çocuk ateş sarısı lüleli saçlarıyla koşar.
Uzak gelir…
Yabancı gelir…
İter beni kendine çekmek yerine…
Yerellik ve özgünlükten daha iyi iletişim olabilir mi?
Evet, belki bizim ‘yıldızlarımız’ yok!
Ama yıldız dediğin de göreceli bir kavram…
Çok popüler olmasa da bu ülkenin değerlerini çoğaltmak gerek…
Ve dedim ya, dünyalı olmak nasıl önemli bir işse, yerellik de öyle…
Telsim daha önce de başarılı atletimiz Melis Redif’i yapmıştı reklam yüzü…
Bu kez de Osman Alkaş’ı seçti…
Gülümsedik, dinlerken, izlerken parodilerini…
Bu gülümsemeler reklam için değil sadece, aslında çoğu, yaşadığımız coğrafyada kendimizi yabancı hissetmemenin özlemine!
------------------------------
Ya hesap
bilmez,
ya tarih
Başbakan Hüseyin Özgürgün demiş ki, "Güzelyurt 42 yıldır KKTC'nin ilçesidir, bir anlaşmayla verilmez."
***
- Bir... 'KKTC' 1983'te kuruldu! 42 seneyi nerede buldu?
- İki... Güzelyurt 1998'de İLÇE oldu !..
***
Güzelyurt’un ilçeliği henüz 18 sene...
1998’e kadar da Lefkoşa’ya bağlıydı.
***
Ve ayrıca...
Güzelyurt elbette verilmeyecek !
Girne de Baf da Karpaz da...
Tümü "Birleşik Kıbrıs Federasyonu"nun kentleri olacak sonuçta...
Tümü dünyanın şehri !
------------------------------
Çok para gibi görünse de!
2016’nın ilk 7 ayında, güneyde, 14 milyon Euro harcamış Kıbrsılı Türkler...
Çok para gibi geliyor.
Yani, her ay 2 milyon Euro!
6.7 milyon Türk Lirası gibi...
Diyelim ki 50 bin kişi geçiyor, güneye...
134 lira falan düşüyor kişi başı...
25 bin kişi geçse ne olacak?
Bir balık yemesin mi insanlar, birkaç bardak içmesin mi? Ledra’da Limasol’un kordonunda Larnaka’da yürümesin mi?
Hepsi birkaç yüz lira yani, cepten çıkan!
Öyle “milyon” rakamı sizi düşündürmesin!
------------------------------
haftanın notcukları
'KOLOKAS'ın tescilini de Kıbrıs Cumhuriyeti aldı, "KKTC"ye bullez kaldı!
Sanayi Odası gara yağ, çakızdez, samerallanın tescil işlemleri için uğraşıyormuş!. Hani BULLEZ ?
Arif Edizer'in "BEN YORULDUM HAYAT" şarkısı en son baktığımda, You Tube'da 1.3 milyon görüntülemeyi aşmıştı.
Ah be abi, 20 sene evvel keşfetselerdi ya bu sesi?
İşsiz gençlerin önünü açacak her adım, nice umudu yeşertir. Girne'de Dr. Suat Günsel Hastanesi için açılan 208 kişilik münhali görünce heyecan duydum, yeter ki, sosyal güvenceyle olsun, gelecek garantisiyle, emekle, değerle...
Bu hayatta, dediğin ile yaptığının benzerlik taşıyacak, en azından 'benzerlik' !
Saray’daki medyacı dostlar da WEB HABER SİTESİ kurmuşlar! Bizim web’deki arkadaşlara da Saray’dan maaş verirler artık. Eğreti devlet, neresini tutsan aynı!
Ciherci Ahmet de o güzel atlara bindi, göçtü. Ve geriye ‘bal’ gibi küfürler kaldı, bir de meşhur sözü: “Fasülyenin yahnisi giddi geldi aynisi...”
Lefkoşa’nın GÜNDÜZ sıcağı çekilmez... Ama Girne’nin GECE GÜNDÜZ rutubetini gördükten sonra... Başşehrin GECESİNE nasıl da sarılıyor insan!
Bazen birbirlerinden çok farklıymış gibi gözükenlerin birbirlerine ne kadar çok benzediğini anlarsın. Her şey açık seçikleşir! (Hasan Yıkıcı)