“Turizmin değil suçların başkenti”
Kıdemli Savcı Erdinç Akyener, Kıbrıs Genç TV’de Aysu Basri Akter’in programına katılarak, hem fetüs davasının bilinmeyenlerini hem Ceza Yasası’nda olması gerekenleri hem de pek çok hukuki süreçle ilgili bilgiler verdi.
Kıdemli Savcı Erdinç Akyener:
“Adli Tıp Kurumu ve Kriminal Laboratuvarı şart… Fetüs davasında da bunu gördük”
“Genç bir kız hata yapabilir ama bu hatalardan birilerinin servet elde etmesini kabul edemeyiz.”
“Meclis çevresinde yaşanan olayla ilgili dava dosyalandı. Aynı gün, Şener Levent’le ilgili yabancı devlet yetkililerine hakaret, halk arasında korku yaratmak davaları da dosyalandı.”
YENİDÜZEN (Özel)
Kıdemli Savcı Erdinç Akyener ülkede artan suçlara dikkat çekerek, “Girne artık turizmin başkenti değil suçların başkentidir” dedi. Özellikle şiddet içeren insan hayatına ve sağlığına karşı işlenen suçlarda büyük bir artış olduğunu vurgulayan Akyener, tecavüz suçlarının artışına dikkat çekti.
Akyener, bu davaların bir çoğunun kadınların şikayetlerini geri çekmesi ya da ülkeden ayrılarak mahkemede şahitlik yapmamasından dolayı tıkandığını söyledi.
22 Ocak’ta Meclis çevresinde yaşanan olaylarla ilgili Başsavcılığın dava dosyaladığını aktaran Akyener, dava için 9 Mayıs’a gün verildiğini belirtti.
Akyener, ülkemizde Adli Tıp Kurumu ve Kriminal Laboratuvarı eksikliğinin, ‘fetüs davası’ gibi pek çok davanın sürecinde etkili olduğunu dile getirdi.
Kıdemli Savcı Erdinç Akyener, Kıbrıs Genç TV’de Aysu Basri Akter’in programına katılarak, hem fetüs davasının bilinmeyenlerini hem Ceza Yasası’nda olması gerekenleri hem de pek çok hukuki süreçle ilgili bilgiler verdi.
Hamileliği sonlandırılmasıyla ilgili Ceza Yasası’nda tadilata gidilmesi gerektiğine dikkat çeken Akyener, “tecavüz” gibi olağanüstü haller için de yasaya eklemeler yapılabileceğini aktardı.
- SORU: Fetüs davasının nasıl başladığını? Süreç nasıl gelişti?
- Akyener: Fetüs davası olarak bilinen mesele aslında sonlandırma davalarıdır. Çocukların yasal süre dolduktan sonra ve sağlıklı bir şekilde anne karnından alınmalarını bu dava sonunda fetüs davası olarak terminolojimize ekledik. Bu aslında bir ihbarla başlayan bir süreçti. 25 Şubat 2016’da fiilen Polis Örgütü’nün almış olduğu bir ihbardı. Ada Hospital Özel Dal Hastanesi’nde bu tip sonlandırma ameliyatların yapıldığı bilgisini polis elde ettikten sonra bir ekiple suçüstü yapmak üzere gidiliyor. Türkiye basınında da bu tip merkezlerde sonlandırma yapıldığı, 2 yıl öncesinde zaman zaman yer alan haberlerdi. Türkiye’de daha sık denetimlerden dolayı bu tip işlemleri yapmak isteyenlerin, ülkemizde gelip bu işlemi yaptırdığı duyumlarını almaktaydık.
- SORU: Bir dönem bu işlerin “turizm acentesi” gibi olduğunu Türkiye’nin önde gelen gazeteleri de duyuruldu. Bunlar o dönem pek yankı uyandırmadı ancak bu davayla yeniden gündeme geldi. Bunlarla ilgili bir şeyler bulundu muydu?
- Akyener: Daha önceki ihbarlarla ilgili herhangi bir veriye ulaşılmış değildi. Aslında ülkemizde ilk kez bu sonlandırma ameliyatlarının yapıldığı gerçeğinin ortaya koyduğumuz olay, fetüs dediğimiz davaydı. Burada da fetüslerin şans eseri bulunduğunu da söylemek isterim. Çünkü hastanede usulsüz bir ameliyat yapılırken tespit edilemedi. Polisin baskın yaptığı anda öyle bir olay yoktu. Ancak hastane çalışanların sorgulamasından bu fetüslere ulaşıldı. Hatta bu konuda polise ve iddia makamına en çok yardımcı olan kişi tanıklarımızdan da olan Aziz Doğgün’dü. Aziz bey hastanenin şoför ve getir götür işlerini yapıyordu. Aziz bey kendisine polis tarafından sorulan soru üzerine, fetüs artıklarını kendisi kürtaj artığı olara biliyordu, bu fetüsleri gömdüğünü ve bunu ek iş olarak yaptığını söyledi. İlk başlarda işin ciddiyetini anlamadığı için küçük olan fetüsleri çöpe dahi attığını polise söylemiştir. Tabi bu dava boyunca, Yüksek Mahkeme kararıyla da bu fetüslerin gömülmesi yönünde Aziz beye talimat veren, sanık Fahri Karagözlü’ydü. Aynı zamanda operasyonları yapan kadın doğum doktoruydu. Onun talimatıyla gömülmesi gerekiyordu. Hatta yine yaptığımız soruşturmada, Fahri beyin talimatıyla son zamanlarda Aziz beyin yanına gözlemci koyduğunu elde ettik. Buradan hareketle öncelikle 1’i bebek 6’sı fetüsten sadece annelerini tespit edebildiğimiz 2 fetüs oldu. Biri aynı zamanda Rasiha Serdaroğlu’nun akrabasıydı. Serdaroğlu’nun ameliyatında ‘kist’ ameliyatı olarak yazıyordu ve gerçek dışı bir kayıt vardı. Ancak tahkikatı yapan polis çavuşu Namık Kemal Baz çok iyi bir tahkikat yürüttü. Tabi aynı davanın Savcısı olarak bunu söylüyorum ama Hemşirelik Yüksek Okulu mezunu olduğu için diğer polislere nispeten daha avantajlıydı. Şüphelendiği bir çok olayı inceledi. Tabii bizim de en azından yön verme açısından katkılarımız oldu. Büyük bir dava olduğu için ben de tahkikata yön vermeye çalıştım. Sorgulanan yüzlerce insan oldu. Tüm kayıtlar incelendi. M.A.’nın kaydının da sahte olup olmadığını anlamak için kişiden kan örneği istendi. Kendi rızasıyla verdiği örnekle birlikte, elde ettiğimiz bütün örnekleri Türkiye Adli Tıp Kurumu’na gönderdiğimiz vakit bize gelen sonuçlardan, M.A.’nın bizim bulduğumuz fetüslerden bir tanesinin annesi olduğu ortaya çıktı.
- SORU: Bir şüpheyle mi bu yönteme başvurdunuz? Diğer annelere nasıl ulaşamadınız?
- Akyener: Evet… Maalesef kayıtlar çok gerçek dışıydı. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’den ya da üçüncü ülkelerden, ülkemize gelip böyle bir operasyonu yapan annelerin hiç kaydının tutulmadığını düşünmekteyim. Ülkemiz vatandaşlarından ise tanınan, çevresi tarafından ameliyat olduğu hemen fark edilebilecek pozisyonda olan kişilerin kaydının farklı olduğunu gördük. M.A. bunun bariz örneğiydi. Farklı kaydedildi ve gerçek gizlendi. Bebek alındığı hem M.A.’nın ailesi tarafından hem de o zamanki nişanlısı tarafından bize aktarıldı. Keza nişanlısı olan kişi Mahkeme tarafından şahadet veren ve en güvenilir kişilerden birisi olan zattır. Yüksek Mahkeme de M.A.’nın nişanlısının vermiş olduğu şahadete dayanarak, hastanenin sahiplerinden biri olan Verda Tunçbilek’i suç ortağı olarak mahkum etti. Ve bu operasyonların onun bilgisi dahilinde olduğuna hükmetti. Buradan niye hareket ediyorum çünkü bu tanık, suçluların aileleri ve çevreleri tarafından sosyal medyada çok hırpalandı ve rencide edildi. Biz de sistem tanıklarla yürür. Eğer bir tanık olanları, yaşadıklarını ve bildiklerini aktarmazsa biz o davayı yürütemeyiz.
- SORU: Tanık ve delil yetersizliği dolayısıyla sadece 2 anne ile ilgili dava süreci yaşandı. Biri mahkumiyeti kamuoyunda çok tartışılan genç anne ki bir günah keçisi olarak da yorumlanmıştı. Meclis’te de konu tartışıldı. Neden sadece bu anne cezalandırıldı diye sorgulama yapıldı. Ne söyleyecek siniz?
- Akyener: Çok önemli bir konu çünkü İddia Makamı olarak Savcılık, bazı meselelerde büyük balığı yakalamak için küçük balığı gönderir. Yani bir nevi önemli katkısı olmayan suçun ortağını bırakarak, esas suçu işleyenleri yakalamaya çalışırsınız. 2 tane anne tespit ettik. Bu anneleri kıyaslamaya geçersek, biri bizim hiç bilmediğimiz, kendisine ulaşamadığımız, Türkiye’de yaşayan ve hastane kayıtlarında operasyon geçirdiği belli olmayan Nazlı Dönmez’di. Bizim gördüğümüz kadarıyla istenilmeyen bir hamilelik, istemeden çocuğunu aldırıyor, 5 aylığı bulmuştu. Nazlı Dönmez, ülkemize getirtilip bu operasyon yapılıyor. Mahkemede verdiği şahadetinde de özellikle operasyon esnasında bayılmazdan önce gözyaşlarının pamukla silinerek, uyutulduğunu dile getirmiştir. Ve bu tanığa hem Ceza Mahkemesi hem de Yüksek Mahkeme itibar etmiş, onun doğru söylediğine kanaat getirmiştir. Bu kişi Müge Anlı’nın programında görerek, bizimle temas kuruyor. Bu anne gönüllü olarak bizi buluyor ve bizzat benimle temas etti. Hatta ben ilk anda inanmadım. Konuştukça işin ciddi olacağına kanaat getirdiğim vakit, hemen konuyu ilgili polis arkadaşlara aktardım ve kendisiyle temas edildi. Bize şahitlik yapmak istediğini ve hemen ülkemize gelmek istediğini söyledi. Biz de hemen getirttik ve ifadesi temin edildi. Akabinde kanı alındı, mahkemeye çıkarak anlattı ve ülkesine gitmesine izin verdik. DNA testi bilahare yapıldı. DNA testi ortada yokken, bu hanımefendi bebeğinin 5 aylık olduğunu, erkek ve sağlıklı olduğunu Mahkemede söyledi ve hiç sarsılmadı. DNA sonuçları uyunca Mahkeme bu kıza inandı. Bu kızın verdiği tüm şahadetten onun bir kurban olduğuna inandık. Ben M.A’nın da ilk başta kurban olduğuna inanmaktaydım. Ama M.A. bu soruşturmada iki kez yalan söyledi. Birincisinde polis kendisine ilk ulaştığında hamileliğinin sonlandırıldığını söylemeyerek doğruları aktarmadı, ikincisinde de polise verdiği ifadeyi Mahkemede değiştirerek doğruları aktarmadı. Bunlar birleştiği vakit 1 değil 2 meselesi oldu. Yemin altında yalan ifade verdi ve mahkum olduğu suçlardan biri odur. Bu yargılama da bitmiştir ve eleştirilecek konu değildir. Bu süreçte M.A’yı iyi adam bizi ise kötü adam yerine koydular.
İddia Makamı kötü adam değildir. Bir suç işlendiği vakit, kamu adına o suçu işleyenleri suçlayan kişidir. Biz şahsi bir dava yürütmüyoruz. Bir davadan beraat alıp diğer davada mahkumiyet aldığımızda artı veya eksi puanlar bizim hanemize yazılmıyor. Böyle bir şey yok! Biz vicdanımızın elverdiği, bilgimizin yettiğince bu görevi yapmaktayız. Hakimler gibi Savcılar da Anayasa tarafından koruma altındadır. Yargı dokunulmazlığı hakimler gibi savcılar için de düzenlenmiştir. Savcılığı eleştirenlerin bu maddeyi okumasını tavsiye ederim. Savcılar olmazsa İddia Makamı görevini kim yerine getirecek.
“Çifte standart uygulanmadı”
- SORU: Yani bir çifte standart uygulanmadı diyorsunuz? Herhangi bir yalan beyan söz konusu olsaydı ne olacaktı?
- Akyener: Kesinlikle çifte standart uygulanmadı. Eğer yalan beyan olmasaydı yargılanmayacaktı. Hiç ceza almayacaktı. Biz ona bunu söyledik zaten. M.A. küçük balıktı, kurbandı. Genç bir kız hata yapabilir. Biz bunu doğal algılayabiliriz ama bunu genç kızların yapacağı hatalardan birilerinin bir servet elde etmesini kabul edemeyiz.
- SORU: Konu siyaseten de çok tartışıldı. Milletvekillerinin Meclis kürsüsünde mahkeme kararıyla ilgili çok sert açıklamaları oldu. Hatta bir yasa değişikliği gündeme geldi. Şu an itibariyle ivediliği alınmadığı için yasa çalışması gündemde değil en azından tamamlanmadı. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Akyener: Tamamen siyasi bir hareket. Düşünün o kadar acil bir konuydu ki hemen faaliyete geçildi, yasa çalışmaları yapıldı. Üzülerek söylüyorum ki siyaset insanlarının bu tip olaylara toplumsal yaklaşmamaları hepimize zarar vermektedir. Mevcut yasada hata vardır ve bu hataların düzeltilmesi gerekir. Bu yasa tersyüz olabilir ama ben o yasayı uygulamakla mükellefim. Yasada çok sıkıntılı bir konu var ve buna mahkeme de değindi. Yasamızda Sağlık Müdürlüğü diye bir birim var ama bizde öyle bir müdürlük yok. Çünkü bu yasada özellikle doktorların sonlandırma yapabilme hususu tadilatla yasamıza girmiştir. Yapılırken de Türkiye’den kopyala yapıştır yönetimiyle yapıldı. Türkiye’deki sağlık sistemiyle bizim sağlık sistemimiz farklı. İlgili mevzuatta 10 haftalığın üzerinde olan hamileliğin sonlandırılması için belli şartlar vardır. Bunlar anne veya bebeğin hayatıyla ilgili ya da çok büyük bir sağlık problemi olacak. Ve yasa bunu öncede Sağlık Müdürlüğü’ne önceden bildirecek diyor. Jinekolog doktor bunu bildirmiyor, diğer doktor arkadaşlar da böyle bir müdürlüğün olmadığını söylüyor. Tabipler Birliği aynı görevi görmüyor. Tabipler Birliği ile ilgili mesleki bir mevzuat var. O ceza yasasıyla aynı konuda olamaz. Bunun için bu yasanın biran evvel tadil edilmesi gerekiyor. Şuanda Tabipler Birliği çok duyarlı davrandığı için şimdi bildirimler yapıldığını biliyorum. Bildirimin de ötesinde tek bir kişinin kontrolünde olmaması lazım. Çünkü teşhisi koyan doktor aynı zamanda operasyonu yapıyor, bir ikinci görüş yok. yasa diyor ki bir uzman görüşü daha alınması lazım ve raporlarıyla birlikte gönderilmesi lazım. Yani bir gereklilik varsa tabi ki sonlandırılacaktır. Güneyde de bu yapılıyor. Güneyde kürtaj tamamen yasaktır. Bizde de eskiden yasaktı, bu istisna getirilerek düzenlendi.
AFRİKA ve Meclis davası
“Meclis çevresinde yaşanan olaylarla ilgili dava dosyalandı”
- SORU: Bir soruşturmanın nasıl başladığı ve geçtiği süreçleri aktardınız. Bu anlattıklarınızla beraber akla 22 Ocak’ta Afrika Gazetesi’ne yapılan saldırı ve Meclis’e yapılan baskın söz konusuydu. Süreç devam ederken davanın hızlı geldiği konuşuldu. Aynı düşüncede misiniz? Gazeteyle olan süreç bu kadar kısa tamamlanırken, Meclis ile ilgili süreç neden tamamlanmadı?
- Akyener: Bazı davaların hızlı geldiği oluyor bazen de gecikebiliyor. Bunları ille kötü niyetli düşünmememiz gerekir. Çünkü polis bir dosyayı hazırlamış ve onu savcılığa iletmişse, savcılığın onu bekletmesi doğru değildir. Bu dosyada hiç beklemedi. Yargılama alt mahkemede yapılınca çabuk tamamlanıyor. Birçok meselede hızlı tamamlanan davalar vardır ama kamuoyuna mal olmadığı için kimsenin dikkatini çekmiyor. Burada kamuoyuna mal olmuş bir mesele olduğu için herkesin dikkatini çekti. Meclis ile ilgili tahkikat tamamlandı ve 23 Mart 2018 tarihinde Savcılık bu olayla ilgili davasını Lefkoşa Kaza Mahkemesi dosyaladı. 7 Mayıs’a gün olarak tayin edildi. Bunun uzun zaman olduğu bizim takdirimizde değil, Mahkemededir. Biz sadece Savcılık olarak davayı dosyalamak ile mükellefiz, Mahkeme kendi gündemine göre davayı günlemektedir. Sadece o değil aynı günde Afrika Gazetesi ile ilgili başka davalar da vardır. Afrika Yayıncılık ve Şener Levent aleyhine, dine hakaret eden yayından bir dava, Afrika Yayıncılık ve Şener Levent aleyhine yabancı devlet yetkililerine hakaret eden yayınla ilgili bir dava, yine Afrika Yayıncılık ve Şener Levent aleyhine halk arasında korku ve endişe yaratmak niyetiyle gerçek dışı haber yayınlama suçuyla ilgili davalar dosyalandı. Bu davaların tümü aynı gün görülecek. Meclis ile ilgili görüntüler elimizde ama başak sebeplerden dolayı dosya geç tazmin edilebilir. Örneğin zarar ziyan miktarı iddianameye yazılmak zorundadır. Belki de bir uzman getirilmesi gerekir, tüm tanıkların ifadesi alınmalıdır. Bir dava ne çok hızlı ne de çok yavaş olmalıdır. Aslında adalet iyi kıvamda pişmiş yemek gibi servis edilmelidir. Davaları açma yetkisi Başsavcılık tarafından açılır.
- Soru: Şikayet üzerine mi bu davalar açıldı?
- Akyener: Öncelikle şunu söyleyeyim ülkemizde şikayet diye bir kavram yok. Bu, Türkiye’deki hukuk sisteminden bize dolaylı olarak geldi. Önemli olan mağdurun mağduriyetini ortaya koyması ve bunun bir şekilde polis yetkililerinin bilgisine gelmesidir. Bizim hukuk sistemimizde Başsavcılığa suç duyurusunda bulunma yoktur. Bizde suç duyurusu polise yapılır çünkü bizde soruşturmaları polis yapar. Türkiye’de soruşturmaları Savcılar yapar. Bizde Başsavcıyla birlikte 30 Savcı var ve teknik olarak da bu mümkün değil. Polis soruşturmayı etkin şekilde yürütmezse, biz müdahale ederiz. Savcılık bu konuda yön verici, hızlandırıcı talimatlar verebilir. Afrika gazetesi davasıyla ilgili kamuoyunda farklı algılar olabilir. Bunun farklı olması yargının, polisin ve savcının çalışma şeklinin pek bilinmemesinden kaynaklanır. Yoksa bilgi sahibi olsalar bu kanata varmayacaklar. Bir yanlışı büyüterek tüm camiaya mal etmemelidir. Bugün doktorlar camiası çok kıymetli camiadır. 3-4 tane doktorumuzun yanlış olması tüm doktorlarımızı kötülemek değildir. Eğer 1 doktor, 1 polis veya savcı varsa onun peşine düşelim, doğru yapmasını sağlayalım ya da ceza çekmesini sağlayalım. Hatayı herkes yapabilir suçu da herkes işleyebilir. Bir ülkede sadece kötüler suç işler diye bir kural yoktur, iyiler de suç işler.
“Adli Tıp Kurumu ve kriminal laboratuvar eksikliği var”
- SORU: Savcılığın yabancı devlet yetkililerine ve dine hakaret şeklinde açtığı davalar yaygın mıdır? Meclis çevresinde yapılanlar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Akyener: Çok yaygın değildir. Hafızam beni yanıltmıyorsa Şener Levent’e daha önce açılan ve mahkum olduğu bir davayı hatırlıyorum. Yüksek Mahkeme cezalarını düşürmüştü. Meclis’e yapılanları tasvip etmediğimi söylemekle yetineceğim. Çünkü yargılama henüz başlamamıştır. Belki de bu kişiler suçlu da bulunmayacaktır. Mahkeme tarafından ilan edildikleri gün suçlu olacaklardır. O ana kadar zanlı veya sanıktırlar. Çünkü insan hakları çok önemlidir. İnsan haklarının en önemli boyutlarından biridir. Ve ben inanıyorum bizim ülkemize sanık hakları çok iyi durumdadır. Örnek dahi vermek istemem bu konuda, kıyaslamaya gerek yoktur. Biz de delilden sanığa gitmeye çalışıyoruz. Lakin bizim de çok büyük eksiklerimiz vardır. Bugüne bugün bir Adli Tıp Kurumumuz olamaması, kriminal laboratuvarımızın olmaması büyük eksikliktir. Düşün bu fetüs davasında biz otopsileri ileri derecede yapacak elemanımız olmasına rağmen Türkiye’ye gönderdik. Onları Türkiye’ye gönderme esnasında onların konulması ve taşıma esnasında zarar görme ihtimali de var. Onu da bırakınız Türkiye’de sıraya giriyorsunuz. Türkiye bize büyük bir yardım yapıyor. Her talebimiz karşılanıyor ama Türkiye’nin ne kadar büyük bir suçla mücadele ettiğini düşünürsek, biz özel gayretlerimizle ancak hızlandırabiliyoruz. Kamuoyunda fetüs davasının otopsi neticelerinin gelmeyeceği ve çok uzadığı söyleniyordu. Biz kişisel girişimlerimizle de bunu hızlandırdık. Ben hakikaten bunu tercih etmiyorum. Benim burada kurumum olsa daha çabuk olur. İlk 48 saat bir suçun ortaya çıkılmasında önemlidir. Bir DNA örneği araştırmasını çabucak yaparsanız hem kişilerin haksız yere zan altına girmelerini önlersiniz hem de çok daha çabuk tahkikat yürütürsünüz ve daha sağlıklı olur.