TÜRK KAHVESİ
Aslında “Türk Kahvesi” diye bir kahve çeşidi yok!
Çekirdeği yoktur, kahve türü değildir.
Türk Kahvesi dediğimiz şey, kahve hazırlama, pişirme yönteminin adıdır.
Bir kültür sembolü halidir...
Sadesi, ortası, şekerlisi...
Mircae Eliade, "Mit, her zaman bir “yaratılış”ın hikâyesidir: Bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını anlatır. Mit, ancak gerçekten olup bitmiş, tam anlamıyla ortaya çıkmış olan şeyden söz eder" diyor.
Kahvenin "40 yıl hatırı" olduğu söylenir ya, bu deyişin ya da mitin yaratılış hikayesi ise şöyle anlatılır:
"Vaktiyle İstanbul Üsküdar’da Yemiş İskelesi’nde bir kahveci vardır...
Kahvesine bir gün bir Yeniçeri gelir ve şöyle der:
- Hey arkadaş! Bütün müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma (köşede oturan Rum gemi kaptanını işaret eder).
Kahveci Rum gemi kaptanı hariç herkese kahve yapar verir.
Ardından iki kahve alıp Rum'un yanına oturur.
"Biz de seninle içelim" der.
Yeniçeri: "Heeyy!.. Ben sana o kâfire kahve yapma diye tembih etmedim mi?" diye çıkışınca, kahveci: "Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa!" cevabını verir...
Aradan zaman geçer. Sisam Adası'nda büyük bir isyan baş gösterir.
O zamanın Üsküdarlı kahvecisi de Yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş ve o da esir düşmüştür.
Sisam’daki asi Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satar.
Üsküdar Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılır.
İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilip, bekleşirler. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelir.
İlk olarak artırmaya bir paradan başlar. Bir anda beş paraya, on paraya kadar çıkar. İstediği esirleri satın alır.
Sıra kahvecinin açık artırmayla satışına gelince, o silahlı adam hemen ilk olarak, "beş kuruş!" diye bağırır. Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarır.
Kahveci, "beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek!?" diye düşünür.
Issız bir yerde o silahlı Rum, "korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani İstanbul Üsküdar’da bir Yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş İskelesi’ndeki kahveci değil misin?" der ve kucaklaşırlar.
Bir fincan kahvenin hatırı da orada görülür" (Prof. Dr. Erkan Topuz: İstanbul Ansiklopedisi,V-2808).
KIBRIS’TA DA LİDERLER
“BARIŞ KAHVESİ” İÇERLER
Geçtiğimiz pazartesi akşam ara bölgede BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Barış Gücü Misyon Şefi Elisabeth Spehar’ın konutunda akşam yemeği yendi.
Alınan ve çevrilen haberlere göre;
-Sayın Akıncı Rum tarafında herhangi bir felsefe değişikliği saptamadığı yorumunu yapmış...
-Derinya kapısı 1 Temmuz’a kadar açılacakmış...
-Lefke Aplıç kapısı ise Eylül’de açılacakmış...
-Rum tarafı ise, Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmeye hazırmış!
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..." demişti Hz. Mevlâna...
Barış süreçleri de çöker...
Çöker ama; genel anlamda yakınlık ile ayrılık kutupları arasında devinen insanlarla yeniden kurgulanır...
İstek, sezgi, bilgi, anlam, farkındalık ve hedef gibi kavramlar ise hep bir "eksikliğe" atıfta bulunan kavramlardır...
Karar ve eylemlerimizin yüzlerce alternatifi olabilir ama;
"Çözümler" yeniyi gerektirir...