1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Türkiye-AB-Kıbrıs ve Yeni Dünya Düzeni
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Türkiye-AB-Kıbrıs ve Yeni Dünya Düzeni

A+A-

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı bir dönemin kapanmasına ve yeni bir dönemin başlamasına neden oldu.

Kapanan dönem, 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan dünya düzenidir. Bunun yerini nasıl bir dünya düzeninin veya düzensizliğin alacağını söylemek için henüz erkendir.

Fakat daha şimdiden elimizde bazı ipuçları var.

Dünya yeni bir Soğuk Savaş dönemine adım atmıştır. Batı ile Rusya arasında yaşanmaya başlayan Soğuk Savaşı sıcak bir savaş doğurmuştur.

Ve böylece, jeo-politik kaygılar ticari ilişkilerin önüne geçmiştir.

Savunma ve Güvenlik politikaları ve buna paralel olarak silahlanma hız kazanmıştır. Almanya gibi merkantilist bir ülke, bir gecede ticari çıkarlarını bir kenara koyarak jeo-politik hedeflere yönelmiş, silahlanmaya astronomik bütçeler ayırdığını duyurmuştur.

Avrupa Birliği (AB) dönem başkanı Fransa, ezelden beri savunduğu Avrupa Birliği’nin kendine özgü savunma ve güvenlik politikasını ileriye taşımak için harekete geçmiştir. 

İnsan elinden çıkan bu fırtınanın en çok etkilediği alanlardan biri, kuşkusuz, enerji alanı olmuştur.

Doğal gaz ve petrol üreticisi Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, bir süreden beri zaten Rusya’ya olan enerji bağımlılığından yakınan ve Yeşil Mutabakat gibi çok önemli bir projeyle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelen AB’yi hızlıca başka çareler aramaya sevk etmiştir.

Bu baş döndürücü dönüşümler elbette bütün dünyayı etkilemiştir ama kanaatimce Türkiye-AB ve Kıbrıs üçgeninde yeni dinamiklerin oluşmasına vesile olmuştur.

Konuya önce enerji krizi açısından yaklaşalım.

ABD’nin Eastmed projesini boşa çıkarmasından beri bölgemizde yeni enerji politikalarının üretildiğini zaten görüyorduk. Örneğin, Türkiye-İsrail yakınlaşması Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından önce başlamıştı. Fakat savaşla birlikte bu yakınlaşmanın hızla ileriye taşınması ve somut projeler içermesi beklenmektedir.

Yeşil Mutabakatın tam manasıyla hayata geçinceye kadar AB’nin enerji ihtiyacını Doğu Akdeniz havzası karşılayabilir. Akdeniz doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasının en yararlı yol olduğunu herkes biliyor.

Kuşkusuz, böyle bir proje Kıbrıs’ı doğrudan ilgilendirir. Doğal gazın Kıbrıs Sorununun çözümü için bir motivasyon oluşturduğu açıktır.

Fakat kapsamlı bir çözüm olmuyorsa, güven artırıcı önlemler bağlamında ele alınabilir.

Her durumda, Kıbrıs Sorununda ileri adımlar atılması gerekli olacaktır.

AB’nin güvenlik ve savunma politikaları da Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs “belalı üçgeninde” ilişkilerin  iyileşmesini dayatıyor!

Şöyle: Avrupa Birliği’nin savunmasının güçlendirilmesinin NATO’dan ayrı olamayacağını benimsemese bile artık Fransa da kabul ediyor. Dolayısıyla yeni dönemin savunma politikaları NATO ile AB arasında çok daha yakın işbirliğini gerekli kılıyor. Fakat Kıbrıs Sorunu bu noktada da engel oluşturuyor, çünkü NATO üyesi Türkiye ile AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti işbirliği yapmadıkları gibi, bu iki büyük kuruluş arasında işbirliği yapılmasını da engelliyorlar.

Bu yüzden, Kıbrıs Sorununa çözüm bulmak için, BM dışında ve BM’ye paralel olarak, Batı’dan çıkan çok daha dinamik bir inisiyatif görebiliriz...

Gelelim, Türkiye-AB ilişkilerine.

Araya ciddi soğukluk girmişse de, iki taraf da birbirlerine her zamankinden daha fazla muhtaç olduklarını farkındadırlar.

Putin Rusya’sının saldırgan tavrı, Türkiye’nin hafızasını tazelemesine yardımcı oluyor: Osmanlı İmparatorluğu’ndan beri Rusya’ya karşı hep Batı’dan yardım alınmıştır. Bugün de hem NATO üyeliğine sıkı sıkıya sarılmak, hem de AB ile ilişkileri en ileri düzeye çıkarmak isteyeceklerdir. Nitekim bunun ilk emarelerini görüyoruz.

Benzer biçimde, Avrupa Birliği de Türkiye’yi kültürel ve dini gerekçelerle Birlikten uzak tutmanın kendi çıkarlarıyla bağdaşmadığını görüyor. Yakın gelecekte iki taraf da pragmatist açılımlara imza atabilirler.

Fakat bu noktada da Kıbrıs Sorunu ile karşı karşıya kalıyoruz...

İşte, bütün bu nedenlerden ötürü Kıbrıs Sorunu etrafında yumuşama ve çözüm arayışları yeniden başlayacaktır.

Ve bu sefer ne Kıbrıs Rum tarafının zorluk çıkarmasına göz yumulacaktır, ne de Türk tarafının “iki-devletli-çözüm” nutukları atmasına...  

   

Bu yazı toplam 2458 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar