1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Türkiye Basınını Susturmak: Hükümetin Eleştirel Gazeteciliğe Karşı Derinleşen Saldırısı
Türkiye Basınını Susturmak: Hükümetin Eleştirel Gazeteciliğe Karşı Derinleşen Saldırısı

Türkiye Basınını Susturmak: Hükümetin Eleştirel Gazeteciliğe Karşı Derinleşen Saldırısı

Temmuz ayında darbe girişimi bastırıldıktan sonra bağımsız medyaya yönelik saldırılar basın özgürlüğü üzerinde bir yıldan uzun süredir devam eden baskıların ne denli yoğunlaştığını bir kez daha gösterdi.

A+A-

 

Özet[1]

15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye ordusunun bazı unsurları demokratik yolla seçilmiş hükümeti devirmek amacıyla bir girişimde bulundu. Resmi rakamlara göre, başkent Ankara ve İstanbul’daki çatışmalarda en az 241 sivil yurttaş ve güvenlik personeli öldürüldü ve 2.000’i aşkın kişi de yaralandı.

21 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üç ay süreli olağanüstü hal (OHAL) ilan etti. Bu sürenin sonunda bir kez daha Ocak 2017’ye kadar uzatılan OHAL’in bundan üç ay sonra yeniden uzatılma ihtimali bulunuyor. OHAL, cumhurbaşkanına ve hükümete ülkeyi, Meclis’i ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılabilecek potansiyel itirazları bertaraf edebilecekleri bir ortamda, kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yönetme yetkisi veriyor. Hükümet 27 Temmuz 2016’da çıkardığı böylesi bir KHK’yla, başarısız darbe girişiminin arkasındaki üst akıl olmakla suçladığı Fethullah Gülen’le bağlantılı oldukları iddiasıyla, içlerinde 45 gazete, 16 TV kanalı, üç haber ajansı, 23 radyo istasyonu, 15 dergi ve 29 yayınevinin bulunduğu 131 medya organının kapatılmasına karar verdi. 

28 Ekim 2016’da aynı KHK’ya dayanarak Kürtler, Aleviler ve muhalefet partilerin destekçileri arasında popüler olan 23 TV ve radyo istasyonu daha kapatıldı ve 31 Ekim 2016 günü polis, kalan son bağımsız gazetelerden biri olan Cumhuriyet’te çalışan 12 gazeteci ve yöneticiyi gözaltına aldı. Bu kişilerden onu daha sonra tutuklandı.

Aralık 2016’ya gelindiğinde 140 basın-yayın kurulu ve 29 yayınevi KHK’larla kapatılmış ve böylece 2.500 medya çalışanı ve gazeteci işsiz kalmıştı. Türkiye’de yokluğunun gazetecilik yapmayı zorlaştırabildiği yüzlerce basın kartı iptal edildi. Bilinmeyen sayıda gazetecinin pasaportları iptal edildi ve böylece yurtdışına seyahat etmeleri yasaklandı.

100’den fazla gazeteci için yakalama kararı çıkartıldı ve P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu’na göre, Aralık itibariyle artık 149 gazeteci ve basın çalışanı Türkiye hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunuyordu. Bu durum Türkiye’yi bir kez daha gazetecileri hapseden ülkeler arasında dünya lideri yaptı. Hapisteki tanınmış yazar ve köşe yazarları arasında Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak, Ahmet ve Mehmet Altan, Ali Bulaç, Aslı Erdoğan, Kadri Gürsel, Necmiye Alpay ve Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu da yer alıyor.

Temmuz ayında darbe girişimi bastırıldıktan sonra bağımsız medyaya yönelik saldırılar basın özgürlüğü üzerinde bir yıldan uzun süredir devam eden baskıların ne denli yoğunlaştığını bir kez daha gösterdi. Basına yönelik sansür ise çok daha uzun süredir devam etmekteydi. Yetkililer, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin hemfikir olmadığı önemli haberlerin medyada yer almasını önlemek için her gün biraz daha yaratıcı yöntemlere başvuruyorlar.

Beş eğilim öne çıkıyor: ilki, gazetecileri terör, kamu görevlilerine hakaret veya devlete karşı işlenen suçlar gibi suçlamalarla kovuşturmak için ceza adalet sisteminin kullaılması; ikincisi, gazetecilere ve medya organlarına yönelik tehditler ve fiziksel saldırılar; üçüncüsü, hükümetin editöryel bağımsızlığa müdahale etmesi ve eleştirel gazetecilerin işten atılması için medya kuruluşlarına baskı yapılması; dördüncüsü, hükümetin özel medya şirketlerine el koyması; ve beşincisi de, para cezaları, dağıtımın kısıtlanması ve eleştirel televizyon kanallarının kapatılması. Altıncı eğilim olan online haber sitelerinin engellenmesi ve genel olarak internete erişimin kapatılması bu raporda ele alınmamaktadır. Türkiye’nin internet özgürlüğüne koyduğu çok sayıdaki kısıtlama kendi başına bir araştırmayı hak ediyor.

Rapor bu beş eğilimi, Türkiye hükümetinin ifade ve konuşma özgürlüğünü nasıl yok ettiğini gösteren, en dikkat çekici örnekleri belgeleyerek incelemeyi amaçlıyor. Basın özgürlüğünü ihlal eden tüm olayları kapsamlı biçimde ortaya koymayı hedeflemeyen bu rapor, yalnızca belli başlı vakalara ve yeni eğilimlere yoğunlaşıyor.

Bu rapor için görüşülen gazeteciler, editörler ve avukatların hepsi, çalıştıkları boğucu ortamdan ve hükümetin haber olmasını istemediği konuları haber yapacak mecranın hızla daraldığından söz ettiler. Gazeteciler ayrıca, hükümetle silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki ateşkesin bozularak iki buçuk yıllık barış sürecini yerle bir ettiği Temmuz 2015’ten beri çatışmaların şiddetlendiği güneydoğu gibi bazı coğrafi bölgelere erişimin kısıtlandığından da bahsettiler.

Medyayı engellemeye yönelik tedbirlerin ve bunun yarattığı kısıtlı ortamın önemli etkilerinden biri de medyanın hükümet yetkililerinden hesap sorma ve faaliyetlerini inceleme becerilerine ket vurulması oldu.

 

 

[1] Human Rights Watch tarafından, 15 Aralık 2016 yayımlanan raporun “özet” kısmı. Detay için, bkz: https://www.hrw.org/tr/report/2016/12/15/297659 (Çevrimiçi: 22/12/2016)

Bu haber toplam 2140 defa okunmuştur
Gaile 399. Sayısı

Gaile 399. Sayısı