1. YAZARLAR

  2. Aysu Basri Akter

  3. Türkiye bizi gerçekten yanlış mı anlıyor yoksa?
Aysu Basri Akter

Aysu Basri Akter

Türkiye bizi gerçekten yanlış mı anlıyor yoksa?

A+A-

Türkiye ile ilişkileri neredeyse bu adadaki Kıbrıs Türk varlığı ile eşzamanlı olarak tartışıyoruz. İki ülke arasındaki yakın sosyal ve tarihsel, ekonomik ve siyasi bağı, sanırım hiçbir tartışma içeriği de göz ardı edip yadsımıyor. Ancak bunu tartışırken artık başka bir yerden de bakabilmenin ve yeni bir şeyler söyleyebilmenin vakti çoktan geçiyor.

Türkiye ile Kuzey Kıbrıs ilişkileri diyalogsuzluk, yanlış anlama ya da eksik bilgilendirme ile açıklanamayacak kadar profesyonel bir zeminde aslında.

Bu ilişki biçimi yüksek faydaya dayanan, stratejik bir ilişki. Ancak bu yüksek fayda çok uzun zamandır tek taraflı işliyor. Kıbrıs Türk toplumu varlığı ve kimliği ile bu fayda paydasından bilinçli olarak dışlanalı da çok uzun bir zaman oldu.

Uzun lafın kısası, “Türkiye ile sağlıklı ilişki kurmalıyız, karşılıklı diyalogla doğru bilgilendirme yaparsak her şey yoluna girer” söylemi çok uzun zaman önce fiili olarak sona erdi. Şimdi bunu ima dahi etmek, eğer aşırı naiflik değilse, siyaseten samimi olarak nitelendirilemeyecek bir noktaya evrildi.

Bugün iki ülke arasındaki bağlar bile mevcut iktidar politikalarıyla bu kadar yara almışken, birliktelik uğruna kendini ifade etmesi gereken taraf Kıbrıs Türk tarafı değildir. Kıbrıs Türk siyasetinin artık kendini gerçekleştirmesi zamanıdır. Ve bu sorumluluk sadece Kıbrıs’ta federal çözüm siyasetine devam ederek siyaset üretenlerin değil, en radikal milliyetçi sağ politikalara kadar yüklenen bir sorumluluktur.

Türkiye’deki AK Parti iktidarı yeni göreve gelmesiyle birlikte Kıbrıs’ta dönemin koşullarında bir çözümün karşılıklı faydasını çok hızlı fark eden ve bunun için çok açık politika ve söylem geliştiren bir yapıya sahipti. Bu fayda sadece adadaki her iki toplumun değil, hem bölgenin tamamını, hem de garantör ülkeleri kapsıyordu. Ne var ki, iktidar olmak için mevcut statükoyu yıkması gerektiğini çoktan bilen bir iktidar olarak AK Parti’nin yeni yapılanma sürecindeki Kıbrıs çözümü beklenildiği gibi işlemedi. Ve zaman içinde Türkiye’deki muhalefetin de siyaset üretememesiyle, AK Parti sistemsel sorunlara çareler üretirken, halkın desteğini alarak iktidarını pekiştirdi. Muhafazakar İslam anlayışı yayılırken, uluslararası toplumdan zaman içinde önce AB hedeflerinden sonra da bölgesel moderatörlük rolünden uzaklaşarak çok daha sert ve güç zehirlenmesinin de getirdiği derin ve karanlık noktalara sürüklendi.

Adanın Kuzey’ine bu kadar ekonomik yatırım yaparken buradaki iktidarını pekiştirmek istemesi ve kendi siyasetini hayata geçirmek istemesi kadar doğal bir şey yok aslında, Türkiye’nin. Üstelik bu konuda her zaman açık davrandı. Yalan söylemedi, parmağının arkasına gizlenmedi. Sadece biz kendimizi kendi siyasetimizle gerçekleştirmekten uzak olduğumuz için çaremiz ya da karşı politikamız olmadığından, bütün bunlar aslında yokmuş gibi davrandık.

Cemil Çiçek dönemiyle başlayan adadaki Kıbrıslı Türkleri, alternatif görüş ve siyasetleri ehlîleştirmek, “beslemeler” hakaretlerinden, doğrudan parti yönetimlerine ayar çekmeye, atamalara kadar geldi.

Ve son Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte de ayyuka çıktı.

Son 3 yıldır da demokrasinin işlemediği bir süreci yaşıyoruz. Atanmış bir Parti Genel Başkanının yine atandığı Başbakanlık makamındaki varlığı pekala devam ediyor. Tıpkı seçim sonuçlarını kabul ettiğimiz gibi sağcısından solcusuna mevcut yapıyı normalleştiriyoruz.

Türkiye gibi, derin ve geniş bir istihbarat gücüne sahip bir yönetimin hala daha buralarda birilerini yanlış anladığını ya da birşeyleri aslında bilmediğini düşünmek artık naiflik değildir! Bunun üzerinden avuntu siyaseti üretmeye çalışmak da miadını çoktan doldurdu.

Bütün bunları tartışalım. Ama ne olur, dünün kendi kendini yokeden siyasetlerini tekrarlamayalım. Artık gerçekten yeni birşeyler söyleyebilelim.


Büyümek isteyen çocuklar ülkesi

Bu dünyanın büyüyemeyen çocukları bir basın toplantısı düzenlemiş ve yaşam hakları için dünayaya bir kez daha seslenmiş!

“Yaşamak istiyoruz, barış istiyoruz, çocukları öldürenleri yargılamak istiyoruz" diyorlar.

Büyüklerden en fazla oyuncak istemesi gereken bu çocuklar yaşamak istiyor!

Bir ayı aşan savaşta 10 binden fazla kişi öldü! Bunların yarısından fazlası ise ne yazık ki çocuk ve kadınlar. Bu savaşta ölen çocuk sayısı çoktan 4 bini aşmış durumda!

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre saatte 5 çocuk öldürülüyor!

Ne hissediyorsunuz gerçekten? Hemen yanı başımızda 35 gündür çocuklar öldürülüyor. Bir kuşak katlediliyor. Binlerce çocuğun yaşamı elinden alınıyor. Bütün dünyanın gözü önünde, bu metaverse zamanında, en gerçek haliyle!

cocuk-foto.jpg


Yine sinyalizasyon arızası

23 Ekim’de Girne Çevre yolunda meydana gelen kazada Mehmet Gürtunç’un hayatını kaybetmesinin ardından gündeme gelen sinyalizasyon arızasına ekipler müdahale etmişti.

Ancak hiçbir yetkili makamdan konuyla ilgili sorumluluk üstlenen bir açıklama yapılmış değil henüz!

 Şimdi aynı yerde yine arıza olduğuna dair yeni bir iddia var! Bu kadar sağır bir yapı olabilir mi gerçekten?

Bu yazı toplam 3659 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar