Türkiye Ekonomisinde Neler Oluyor?
Bizler akılda kalması ve ekonomiyi daha iyi anlamak için veriler kullanıyor olsak da ekonomi sadece rakam işi değildir.
Mustafa Yaşın
[email protected]
Bu yazıyı ekonomik okuryazarlığı ne seviyede olursa olsun, her okuyucunun anlayabileceği bir şekilde yazmaya çalıştım. Son yıllarda, Türkiye ekonomisi çok zor zamanlardan geçiyor. Bu yazıda, yaşanan krizi derinleştiren, faiz neden enflasyon sonuçtur tezi ile ne hedeflendiğini ve sonucunda ne olduğunu irdeleyeceğim. 2023 Mayıs seçimleri sonrası, ekonomi politikalarında sinyal veren değişikliklere bakacak, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşanan bazı son gelişmelere değinecek ve bundan sonra bizi nelerin beklendiğini verilere dayanarak analiz edeceğim. Aksi ifade edilmediği sürece, yazıda kullanılan veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasından (TCMB) alınmıştır. İlk olarak faiz neden enflasyon sonuçtur, bir diğer deyişle “Nas Ekonomi Modelini” analiz ederek başlayalım.
Nas Ekonomi Modeli
Türkiye 2021 yılı sonlarında, akıl dışı ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan ekonomik bir model denedi. Bu model bizlere dedi ki; faiz sebep, enflasyon sonuçtur. Yani, enflasyona sebep olan faizdir. Eğer faiz inerse, enflasyon da inecektir. Peki sonuç ne oldu?
Grafik 1: Merkez Bankası Politika Faizi ve Tüketici Enflasyonu
Yukarıdaki grafikten de net olarak görüldüğü gibi, politika faizi düştükçe, tüketici enflasyonu arttı. Basitçe açıklayabiliriz ki politika faizi merkez bankasının bankalara verdiği paranın faiz oranıdır. Örneğin, 2021 Mart ayında faiz oranı yüzde 19 ve enflasyon yüzde 16 seviyelerindeyken, 2022 Kasım ayında faiz oranı yüzde 10’na düşürüldü. Fakat, söylenenin tam aksine tüketici enflasyonu düşmedi ve büyük bir artışla yüzde 84 oldu. Aslında olan ekonomi biliminin bize tam da söylediğiydi.
Akılcı ekonomik modele göre, enflasyon ile mücadele etmek istiyorsak elimizde bulunan araçlardan bir tanesi faizdir. Politika faizi ile tüketici enflasyonu arasında genelde negatif korelasyon (ilişki) vardır. Bir diğer deyişle, biri artarsa diğerinin düşmesi beklenir. Bu ilişkiyi basitçe şöyle anlatabiliriz; örneğin, politika faizi yüksek olursa, bankaların borçlanma maliyeti artar ve kredi maliyetleri yükselir. Dolasıyla bireylerin kredi alması zorlaşır. Yüksek faizle kredi almak düşük faizle almaktan daha zordur. Kredi alamayan bireylerin tüketici harcamaları düşer. Tüketici harcamasının düşmesi pazardaki ürünlere olan talebin düşmesi demektir. Eğer bir ürüne talep düşükse, o ürünün fiyatı da düşer. Eğer politika faizi düşükse, bu durum tam ters olarak işler. Sonuç olarak yüksek politika faizi ile talep enflasyonunun düşmesi beklenir.
Nas ekonomi modeline göre bize diğer bir söylenen şey, politika faizi inince, TL değer kaybedecek. TL değer kaybedince, ülkede üretilen ürünler ucuzlayacak ve dolayısıyla ihracat artacak.
Grafik 2: İhracat, İthalat ve Dış Ticaret Dengesi
Yukarıdaki grafikte sol eksende ihracat ve ithalat rakamları milyar dolar bazında gösterilirken, sağ eksende de dış ticaret dengesi (ithalat-ihracat) gösterilmiştir. 2021 Eylül ayında yaklaşık 20,7 milyar dolar olan ihracat, 2022 Aralık’ta 22,9 milyar dolara çıktı çıkmasına ancak ithalattaki artışın (23,3 milyar dolardan 32,6 milyar dolara) çok gerisinde kaldı. Bu da yaklaşık 9,7 milyar dolar dış ticarette açık demektir. Dış ticaret açığı, bir ülkenin yurtdışına satmış olduğu ürün ve hizmetlerin toplamından satın alınan ürün ve hizmetler toplamının daha fazla olması durumudur. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de üretilip ihracat edilen ürünlerin sadece yüzde 3’ü yüksek teknoloji ürünüdür. Katma değeri yüksek olan ürünler üretmeyip, yerli paranın değerini düşürdüğünüz zaman, ülkeden çıkan döviz ülkeye giren dövizden daha fazla olur ve dolayısıyla halkınız fakirleşir.
Bu fakirleşmeyi göstermek için dolar bazında gerçek aylık net asgari ücrete bakalım. Gerçek (reel) asgari ücret hesaplamasında enflasyon da dikkate alınır. Yıllar arasında karşılaştırma yapmak için enflasyonun dikkate alınması gerekir. Aşağıda yapılan aylık hesapta TCMB sitesinde bulunan aylık kur ortalaması kullanılmıştır, (euronews, 2023).
Grafik 3: Dolar Bazında Gerçek Aylık Net Asgari Ücret
Yukarıdaki grafikten de net olarak görüldüğü gibi, 2016 yılından itibaren, 2019 yılı hariç, dolar bazında gerçek aylık net asgari ücret sürekli şekilde düşmüştür. 2021 yılının sonunda büyüme, zenginlik ve refah getireceği söylenen “Nas Ekonomi Modeli”, bu düşüşün önüne geçememiş ve gerçek aylık net asgari ücret 2022 yılında sadece 300 dolar olmuştur. Son olarak, nas ekonomi modeliyle birlikte döviz kurlarında yaşananlara ve dolarizasyona bakalım.
Döviz Kuru ve Dolarizasyon:
Dolarizasyon bir ülkede yaşayan bireylerin yabancı para birimlerini kendi paraları yerine tercih etmeleri durumudur. Yabancı para birimlerini tercih etmenin birçok nedeni vardır. Ancak ben piyasalara olan güven etkeni üzerinde durmak istiyorum. Güven, piyasalara yön veren çok güçlü bir değişkendir. Eğer, yerli paraya güven yoksa TL’ye olan talep yabancı para birimlerine karşı azalır ve dolarizasyon artar. Bu da yerli para biriminde değer kaybı demektir.
Bloomberg’in 2022’de yayınladığı Türkiye makro verilerine göre, Türkiye’de bankadaki her 100 liradan 71’i “dolarizedir”. Türkiye’de dolarizasyon bu dönemde rekor seviyelere ulaşmıştır. 2022 Temmuz ayında toplam mevduatlar içinde döviz mevduatlarının payı yüzde 54,5 seviyesine yükseldi. Döviz kurundaki artışı önlemek ve gerçek ve tüzel kişilerin yabancı para mevduatına yönelimini azaltmak için, 2021 Aralık ayında, Kur Korumalı Mevduat sistemi devreye konmuştur. Bu finansal enstrüman da dövize endeksli olduğu için bu üründe tutulan tasarrufların da dolarizasyon hesabına eklenmesi gerekir. Bu ekleme de yapıldığı zaman, mevcut dolarizasyon seviyesinin yüzde 71’e ulaştığı saptanmıştır.
Ekonomide güvenin olmadığı, birey ve şirketlerin yabancı parayı tercih ettiği bir ortamda aşağıdaki grafikte de gösterildiği gibi, TL’nin Amerikan Doları karşısında şiddetli bir şekilde değer kaybetmesi kaçınılmazdır.
Grafik 4: USD – TRY Yıllık Döviz Kuru
Bu bölümü özetleyecek olursak; Türkiye ekonomisinde, politika yapıcıların halka ne söylemişse tersi olduğunu verileri analiz ederek gördük. Politika faizi inince tüketici enflasyonu inecek dendi, tam aksine tüketici enflasyonu geleneksel ekonomi modeli tarafından tahmin edildiği gibi çıktı. Politika faizi inince, TL’nin değeri azaldı ve bu Türk mallarını uluslararası piyasada ucuzlattı. Bununla birlikte ihracat arttı artmasına ancak, dışa bağımlı Türkiye ekonomisi ucuzlayan TL ve küresel enflasyondan dolayı yabancı ürünlere ulaşmakta zorlandı. İhracatı yapılan ürünlerin katma değeri de az olduğu için, ithalat ihracattan fazla artarak dış ticaret dengesini bozdu. Son olarak, ekonomi bilimine zıt ve temeli olmayan uygulamalar sonucunda, Türkiye ekonomisine olan güven zedelendi. Bu durum dolarizasyonu rekor seviyelere çıkardı ve dolayısıyla TL dolar karşısında tarihindeki en düşük seviyeyi gördü.
Peki bundan sonra ne olacak?
Nas Ekonomi Modeli “Sonrası”
Mayıs seçimleri sonrası ekonomi politikalarında değişim sinyali verilmeye başlandı, bu piyasalarda akılcı ekonomi modeline dönüş beklentisi yarattı. Ancak bu beklentinin yanında Türkiye ekonomisine olan güvensizlik devam ediyor. Politika yapıcılar para politikasına temelde iki enstrüman ile müdahale edebilir. Bunlardan birincisi, merkez bankası rezervleri ve bir diğeri da politika faiz oranıdır.
Örneğin, 28 Mayıs seçimlerinden önceki üç haftada, dolar karşısında yüzde 3 değer kaybeden TL, seçimlerden sonraki 3 haftada yüzde 22 değer kaybetti. Bu durum, serbest piyasa koşullarına müdahale edildiğinin net bir göstergesidir. Bu tür müdahalelere örnek olarak merkez bankasının dolar rezervlerinin kullanımı gösterilebilir. Merkez bankası dolar rezervi kullanarak, TL’nin değerini yapay bir şekilde artırma ve koruma girişimlerinin sonuna gelinip gelinmediği şu anda tam olarak belli değildir. Bunu takip eden yabancı yatırımcı, öngörülebilirliğin olmadığı bir yere yatırım yapmayı tercih etmez.
Daha önceden de belirtildiği gibi, bir diğer enstrüman ise politika faizidir. Merkez Bankası 22 Haziran tarihinde politika faizini yüzde 15’e çıkardı ancak kurlardaki artışı önleyemedi çünkü alınan son faiz artırım kararı piyasa beklentisinin çok altında kaldı. Ekonomide genel beklenti, politika faizinin enflasyon oranın üzerinde veya enflasyon oranına yakın olmasıdır. Ancak aşağıda iktisatçı Hakan Kara’nın hazırladığı “Türkiye ve Emsal Ülkelerde Politika Faizi Enflasyon Farkı” grafiğini görüyorsunuz.
Grafik 5: Türkiye ve Emsal Ülkelerde Politika Faizi Enflasyon Farkı
Negatif reel faiz durumunda, TL’ye olan talebi artıramaz, kurlardaki artışın önüne geçemez, TL’deki değer kaybının hızını kesemez ve enflasyonu önleyemezsiniz.
Ben şu anda belirli bir ekonomik modelin olduğunu düşünmüyorum. Ekonomist Mahfi Eğilmez’in dediği gibi; rasyonellikten irrasyonelliğe bir anda geçilebilir ama tersi o kadar kolay değildir. Yapısal reformların olmadığı bir yerde faizi artırmak, ekonomiyi ve kurları tek başına kurtarmaz. Yapısal reformların yapılmadığı, kararların rasyonel çerçevede alınmadığı ve öngörülebilirliğin olmadığı bir ortamda ekonomi daha da kötüye gidecektir. TL’de değer kaybı devam edecek, halk daha da fakirleşecek ve asgari ücrete yapılan zam kısa sürede eriyip alım gücünde bir artış sağla(ya)mayacaktır. Örneğin, 20 Haziran’da açıklanan yeni asgari ücret ben bu yazı yazarken dolar karşısında iki gün içinde yüzde 7 değer kaybetti.
Bir sonraki bölümde Rusya ve ABD’de olan gelişmelere ve bunun Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerine kısaca bakalım.
Rusya ve Amerika Birleşik Devletlerdeki Gelişmeler
Türkiye ekonomisinin geleceğini, diğer ülkelerde olan gelişmeler de yakından etkiler. Bu etkiyi göstermek için örnek olarak Rusya ve ABD’yi ele aldım. Örneğin Rusya, Wagner paramiliter grubun orduya ayaklanması ile iç savaş eşiğine geldi. Rusya’da yaşanan bu tür gelişmeler, Rusya ile ticareti ve turizmi olumsuz yönde etkileyeceği için Türkiye ekonomisi üzerinde ağır etkileri olabilir. Ünlü ekonomist Özgür Demirtaş’ın hazırladığı bir konuşmada bulunan grafiklerde, Türkiye’nin Rusya ile yapılan ticaret verileri paylaşıldı. Buna göre Rusya’dan yapılan ithalat 20,1 milyar dolarken, Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 5,93 milyar dolardır. İthal edilen ürünlerin başında yüzdelik sırasına göre; işlenmiş rafine petrol, ham petrol, buğday, ham alüminyum ve demir gelmektedir. İhracatı yapılan ürünler ise sırasıyla; narenciye, motorlu taşıtlar, parçaları ve aksesuarları, çekirdekli meyveler, palmiye yağı ve üzümdür. Örneğin, Rusya’da yaşanacak bir sorun Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayacak petrol ve diğer ürünlere ulaşımını zorlaştırır. Bunun da maliyeti Türkiye ekonomisi için ağır olur. Onun dışında, Türkiye’nin Güney kesimlerinde Narenciye ile uğraşan çiftçileri etkiler, ürünlerinin pazarlanması ve satışı zorlaşır. Buna ek olarak, gelen Rus turist sayısında azalma ve turizm gelirlerinde düşüş yaşanır. Örneğin, Bloomberg verilerine göre, Türkiye’ye Ocak-Mayıs döneminde en çok yabancı ziyaretçi Rusya’dan geldi. Bu dönemde Rusya’dan Türkiye’ye 1,8 milyon ziyaretçi geldi.
Bunun dışında bir de ABD’de yaşanan gelişmelere bakalım. Covid-19 pandemisi sonrası, dünya ekonomileri enflasyonist bir sürece girdi. Bunun sebebi, pandemi süresince emisyon hacminin artmış olmasıdır. Emisyon hacmi, “tedavüldeki banknotlar” anlamına gelir. Merkez bankaları tarafından piyasaya sürülen banknotların toplam tutarını ifade eder. Pandemi süresince tecrit altında tutulan hane halkının ihtiyaçlarını karşılamak için merkez bankaları para basarak dağıttı. Tek neden bu olmasa da bu finansal genişleme süreci üretilen ürünlere talebi artırarak fiyatlarda artışa neden oldu. FED, ABD’nin Merkez Bankası, 2022 başlarında faiz artışına başladı ve bunu enflasyonda düşüş takip etti. FED’in faiz artışı ile piyasadan doları çekmesi, TL üzerinde olumsuz etkiye neden olmaktadır. TL’ye olan güvenin az olduğu, dolarizasyonun yüksek olduğu bir dönemde, FED’in piyasadan doları çekmesi, dolara ulaşımı zorlaştırır ve dolasıyla kur üzerinde ekstra bir olumsuzluk yaratır.
ABD’de son enflasyon verilerinde düşüş gözüküyor olsa da yüksek çekirdek enflasyon devam etmektedir. Ekonomi sözlüğüne göre, çekirdek enflasyon gıda ve enerji gibi kontrol dışında kalan ve genelde dışsallık etkisi olan kalemlerin dışarıda bırakıldığı göstergedir. Bir başka deyişle, merkez bankasının doğrudan kontrolü altında olmayan gıda ve enerji gibi kalemlerin manşet enflasyondan çıkarılmasıyla elde edilen enflasyon oranına çekirdek enflasyon denir. FED’in açıklamalarında çekirdek enflasyon ile mücadelenin devam edeceği vurgulanmıştır. Bu bağlamda temmuz ayında yapılacak toplantıda faiz artırımı büyük olasılıkla devam edecektir. Bu durum da TL üzerinde yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı olumsuz etki yaratmayı sürdürecektir.
Sonuç:
Fiyat artış beklentisi varsa insanlar kendini enflasyondan korumak için, nasılsa fiyatlar çıkacak diye, ürünlere olan talebini artırır. Böylece enflasyon enflasyonu tetikler. Ekonomistler arasında genel kanıdır ki enflasyon hırsızlık, fakirleşme ve ahlaksızlıktır. Hırsızlık ve fakirleşmedir çünkü bugün 100 lira ile 10 adet ekmek alınabiliyorsa ancak yarın alım gücü 5 adete düşmüşse, cebimizden 5 adet ekmek çalınmış ve biz fakirleşmişiz demektir. Ayrıca, enflasyon ahlaksızlıktır çünkü enflasyonun olduğu ortamlarda kimse borcuna sadık kalmaz. Örneğin, parasını dövizde tutan ve TL borcu olan biri, borcunu ödemeyi geciktirebilir.
Bizler akılda kalması ve ekonomiyi daha iyi anlamak için veriler kullanıyor olsak da ekonomi sadece rakam işi değildir. Ekonomide yaşanan bozulmalar, bireylerde kötü beslenme, eşler arasında kavga ve çatışma, dolayısıyla aile ve toplum yapısında bozulma ve asayiş olaylarında artış demektir. Bu bağlamda da enflasyonla mücadele çok önemlidir ve bu konuda politika yapıcıların akılcı bir ekonomik model kullanmaları ve yapısal reformlar yapmaları şart olmuştur. Eğer bu acı reçete uygulanmazsa ve günü kurtarma politikası devam ederse, ekonomik kriz hem kısa vadede hem de uzun vadede derinleşerek devam edecektir.