Türkiye ile “doğru ilişki” nasıl olur?
Son günlerde en çok konuşulan konu “Türkiye ile doğru ilişki kurulması” konusudur. Özellikle 4’lü koalisyon hükümetinin bir saray darbesi ile yıkılarak yerine UBP-HP koalisyonunun kurulmasından hemen sonra imzalanan protokol ve gelecek olan 750 milyon TL’lik kaynak sonrasında bu konu bir anda en önemli konu oldu.
Gerek başbakan ve bakanlar, gerek iktidara mensup milletvekilleri, gerekse de iktidara yakın köşe yazarları hep aynı teraneyi ısıtıp ısıtıp gündeme taşıyor.
4’lü koalisyonun 15 ayda imzalayamadığı ekonomik protokol 1 ayda imzalandı.
Neden?
Çünkü 4’lü koalisyon hükümeti, UBP-HP koalisyonunun yaptığı gibi önlerine ne konduysa imza etmedi. Önce hazırlık yaptı, ülkenin ihtiyaçlarına göre protokol taslağı hazırladı. Sonra bunu muhatabına iletti. Ama muhatabı bunu ciddiye almadı. Çünkü muhatap kendi hazırladığı paketi dayatma niyetindeydi.
Bu paket sizin ülkenize uyar mı, uymaz mı umurunda değildi. O nedenle 4’lü koalisyon döneminde “doğru ilişki” kurulamadı.
Bu aşamada Türkiye’deki iktidar boş durmadı. 4’lü koalisyon hükümetini bitirmek için zayıf halka HP’yi ve genel başkanı Özersay’ı “ikna ederek” hükümeti bitirdi.
HP seçimin hemen ertesinde “kahve bile içmem” dediği UBP ile kısa sürede hükümeti kurdu. Zaten bu hükümet Ankara’da kurulmuştu. Hem Özersay, hem de Tatar Ankara’ya çağrılarak pazarlıklar yapılmış ve sonuçlandırılmıştı.
Gerisi göstermelik ziyaretler ve iş ola pazarlıklar şeklinde geçti. Dahası UBP-HP hükümeti kurulduğu akşam KKTC Meclis’inden önce elçiliğin onayına sunuldu. Elçilikten onay alamayan bir üye son listeden çıkarıldı ve yerine başka atama yapıldı.
Bunları he beraber yaşadık.
Kimse de inkar etmedi.
Alın size “doğru ilişki”.
Doğru ilişki buysa sizin olsun. Biz böyle “doğru ilişki” istemiyoruz.
Doğru ilişki ana-yavru ilişkisi değil. İki kardeş ülke ilişkisidir. Eğer ana-yavru ikileminden kurtulamazsak bu ülke bizim olmaktan çıkar.
Zaten ananın istediği de budur. Son günlerde yaşananlar, özellikle UBP-HP koalisyonunun kurulmasından sonra hızla ananın, yavruyu yutacağı bir yeni döneme doğru ilerliyoruz.
Bu gelişme kendini ananın yavrusu olarak görenleri rahatsız etmeyebilir. Ama kimse kusura bakmasın bu ülkede doğan, bu ülkenin kültürü ile beslenen Kıbrıs coğrafyasının çocukları olan biz Kıbrıslı Türkleri rahatsız ediyor. Hem de çok rahatsız ediyor.
Başbakan ve yardımcısının son Ankara ziyaretinden sonra yapılan basın toplantısında “talimat verildi, kaynak akışı en kısa zamanda başlayacak” diyerek Kıbrıs Türk halkına müjde verir gibi söyledikleri beni gerçekten rahatsız etti.
Tam bir dilenci. Sanki Ankara temasları sadece Cumhurbaşkanı Tayyip beyin kaynak akışı için talimat vermesi için gerçekleşmişti.
Başbakan yardımcısı da kendini gerçekten KKTC’nin Dışişleri bakanı olarak değil, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın elçisi olarak görüyor. Türk dışişlerinin söylediklerini papağan gibi tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyor.
Böyle yaparak yeni bir vizyon ortaya koyduğunu ve bu yeni vizyonuyla Nisan 2020’de cumhurbaşkanı seçileceğini varsayıyor.
Türkiye ile doğru ilişki böyle olmaz.
Devletlerarası ilişkiler karşılıklı saygı temelinde karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanır. Bu ilişkilerde bırakınız iç politikada belirleyici olmayı, ülkeler birbirlerinin gerek iç, gerekse de dış politikalarına karışmazlar. Aksine saygı gösterirler.
Biz böyle bir ilişkinin doğru ilişki olduğunu ve bunun sağlanması için daha çok çaba harcanması gerektiğini biliyoruz. Ama ondan önce toplumun bu doğru ilişki için gerekirse bedel ödemeye hazır olması gerektiğini de unutmamalıyız.