1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Türkiye Kıbrıs’ı satıyor!
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Türkiye Kıbrıs’ı satıyor!

A+A-

 

Biz iç konulara dalmışken, dünya dönmeye devam ediyor.
Her ne kadar Kıbrıs sorunu uzunca bir süredir derin dondurucudaysa da, ilelebet orada duracak hali yok.
‘Sorun’ bitmediği sürece, birileri ‘çözüm’ için ya uğraş verecek ya da ‘uğraşırmış gibi’ yapacak.
Taraflar malum…
Birleşmiş Milletler…
Garantörler…
Kudretli dünya devletleri…
Ve?
Ve tabii ki adadaki taraflar!
Yani Kıbrıslı Türkler ve Rumlar…
**
1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken Kıbrıslı Türkler ve Rumlar oyunda yoktu.
Ankara ve Atina, dönemin konjonktürüne uygun bir adım attılar ve 1959-60 antlaşmalarını imzalayıp taraflara “Alın size Cumhuriyet” dediler.
Makarios ve Dr. Küçük üç yıl süren Cumhuriyet devrinde adadaki iki toplumun lideri pozisyonundaydı.
Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni içselleştirmemiş, gerçek anlamda bağımsızlık mücadelesi vermemiş, kendi kendini yönetebileceğine ve adayı ortaklaşa kullanabileceğine inanmamış iki toplum, emperyalist dürtüklemelerin de etkisiyle ancak üç yıl dayanabildi.
Aradan tam 50 sene geçti.
Kıbrıslılar bölünmüş, küçük bir adada ‘uzlaşısız’ yaşamaya devam ediyor.
**
1960’ın, 1963’ün, 1974’ün konjonktürü yok artık…
Dünya defalarca yeniden şekillendi.
Peki ama o dönemin konjonktürü yoksa eğer, yani ‘soğuk savaş’ döneminden çıktıysa dünya, ‘yeni konjonktür’ neden bu coğrafyaya uyarlanamadı?
Nedir hala ‘eski konjonktür’ün sonucu olan Kıbrıs sorununun devamının nedeni?
O ‘yeni koşullar’ birçok ülkede sınırları yeniden şekillendirirken, eski düşmanlıklar dostluğa dönüşmüşken Kıbrıs neden bu süreçlerin dışında kalıyor?
Bu işte bir ‘anormallik’ yok mu?
**
Eğer bu işte bir ‘anormallik’ yoksa, birkaç ihtimal var demektir.
Birincisi, ‘eski konjonktür’ Kıbrıs bakımından değişmemiştir.
İkincisi, Kıbrıs adası üzerinde çıkarı bulunanlar, yeni konjonktürde de ‘çözümsüz Kıbrıs’ı tercih etmiştir.
Üçüncüsü, Kıbrıslılar konjonktürel değişimi algılayamamış, çağın gerisinde kalmış, ‘statüko bekçisi’ haline gelmiştir.
Acaba bunların hangisi ya da hangileri doğru?
**
Bu soruya muhtelif cevaplar verilebilir.
Konjonktürle ilgili bir yığın tespit, değerlendirme ve sonuç elde edilebilinir.
Ancak asıl sorulması gereken soru şu: Konjonktürü bir tarafa bırakırsak, acaba ‘iç dinamikler’in durumu nedir? Onlar ne yapıyorlar?
‘Konjonktür’ dediğimiz ‘dış dinamikler’ ne isterse olsun, günün sonunda bu coğrafyaya hükmetmesi gereken adanın ‘sahipleri’ değil midir?
Türkiye ile Yunanistan arasında son 15 yıldır süren ve giderek daha üst boyutlara ulaşan işbirliği ve yakınlaşma sürecinde yeni bir ivme yakalanmak üzeredir.
Erdoğan-Samaras görüşmesinden çıkan sıcak mesajlar, Ahmet Davutoğlu’nun satır aralarına gizlenmiş çağrıları, güneyde Anastasiades’in seçilmesiyle başlayan yeni dönemde Kıbrıs’ın yeniden gündemin üst sıralarına yükseleceğinin işaretleri olabilir.
Demek ki ‘dış dinamikler’ hareketlenme niyetinde…
Peki ya ‘iç’tekiler?
Bugünlerde ‘satma’ edebiyatı tekrardan sahne alırsa, şaşırmayalım!
Çözüm güçleri de ses verecekti muhakkak…
Tek merak ettiğim şu: Acaba Cumhurbaşkanı hangi kampta yer alacak bu sefer?
“Satılıyoruz” diyenlerin kampında mı, yoksa “vatan satmak”la suçlananlar kampında mı?
Kritik bir vaziyet bu!

Bu yazı toplam 2376 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar