TÜRKİYE KIBRIS’TA NE İSTİYOR?
Türkiye’nin Kıbrıs’ta hala ‘çözümden yana’ olduğunu düşünenler, toplumu da, uluslararası camiayı da fena halde yanıltıyorlar.
Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs’ta federal bir çözüme dönük en ufak bir motivasyonu yok.
Daha doğrusu Ankara, dış politikada ne istediğini de bilmiyor, ne istemediğini de…
Türk dış politikasına yön veren diplomasi, ‘tek adamlık’ta ısrar eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sonu gelmez hataları ve gafları nedeniyle artık direksiyon hakimiyetini kaybetti.
Erdoğan’ın dış işleriyle koordineli şekilde çalıştığına dair bir ipucu var mıdır ortada?
Eğer koordinasyon varsa, sorun daha da büyük demektir.
Bu yüzden ‘sıfır sorun’ yerine ‘sıfır komşu’yla baş başa kalan Türkiye’nin son dönemdeki ‘U dönüşü’ çabalarını diplomasinin Erdoğan’ı dizginleme çabası olarak görmeyi yeğlerim.
***
Önce İsrail ve ardından Rusya ile ilişkilerde Ankara yelkenleri indirdi. ‘Asıp kesme’ terminolojisinden bir anda ‘yumuşak ilişkiler’ konseptine geçildi.
‘Kasımpaşa formatı’ yerini ‘Sulukule havası’na bıraktı.
Şimdi Moskova ve Tel Aviv ile ‘restorasyon’ çalışmaları yapılıyor.
Türkiye, ‘Arap Baharı’nda kalkıştığı ‘iç işlerine müdahale’ nedeniyle ilişkileri berbat ettiği Mısır’la da ahbaplık kurmak için binbir kılığa giriyor.
Avrupa Birliği ile ilişkilerde ise iç açıcı bir durum zaten yok.
En son Başbakan Binali Yıldırım çıktı ve bu ‘geri dönüş’ün Şam versiyonundan söz etti. Yıldırım Bey “Suriye ile de normal ilişkilere döneceğiz” deyiverdi.
Baltayı taşa vurdu Ankara ve şimdi devirmeyi planladığı Beşar Esad’a inceden inceye ‘barış çubuğu tüttürelim’ mesajları iletmeye başladı.
Ne hoş…
***
Barış adına atılan, atılacak her adımı bölgenin ve dünyanın lehine…
Ancak soru şu: Madem ilişkilerinizi normale döndürecektiniz, neden bu kadar gerginlik yarattınız?
Suriye-Türkiye sınırında yaşayan insanların çektiklerinin hesabını kim verecek?
Giden canlar nasıl geri gelecek?
Göç eden, sürülen yüz binlerce insanın, çoluğun çocuğun çektikleri ve bundan sonra çekecekleri neyin bedelidir?
Ekonomiyi tarumar edeceği ilk günden belli olan Rusya’yla girilen anlamsız kapışmanın faturasını kim, nasıl ödeyecek?
‘One minute’ deyip Türkiye neyi elde etti ve bunun sorumluluğunu kim üstlenecek?
Bu soruları asıl sorması gereken Türkiye yurttaşlarıdır elbette… Ama her şeyiyle Türkiye’ye göbekten bağlanan Kıbrıs’ın Kuzeyi’ndeki herkesin de benzer kaygıları ve dolayısıyla sorması gereken sorular vardır.
***
Açık ve nettir ki Türkiye dış politikada ‘ne istediğini bilmeyen’ bir noktadadır.
Kısa, orta ve uzun vadeli stratejileri var mıdır, ondan bile emin değilim artık…
Zira başta Erdoğan olmak üzere AKP iktidarı gerek kapıya dayanan ekonomik kriz, gerek terör ve gerekse ‘uluslararası yalnızlık’ nedeniyle panik içindedir.
Dolayısıyla Ankara’nın Kıbrıs’la ilgili ‘federal çözüm’ öngörüsü, hedefi, isteği ve istenci olduğunu düşünmek, umut etmek, hatta hayalini kurmak bile abes görünüyor.
Türkiye halklarının Kıbrıs’ta bir çözüme, hem de çok süratle ihtiyacı olduğu ise açık ve nettir. Adanın yeniden birleşmesi en fazla Kıbrıslı Türklerin çıkarınadır, ama aynı zamanda ‘direksiyon hakimiyeti kaybedilmiş’ bir ülkede yaşayanların demokratikleşme ve iç barış sürecine de inanılmaz katkısı olacaktır.
Sonuç şudur: Her zaman söylenenin aksine, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye değil, asıl Türkiye halklarının Kıbrıslı Türklere ihtiyacı vardır.
Bu savı ‘ihtiyaç’ kelimesini ‘para’ya endekslemeden, sosyal, kültürel ve siyasal anlamda okumakta fayda vardır.
Ve başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün çözüm güçleri, bütün dış politika kulvarlarında savrulmaya devam eden Türkiye’nin ‘kuyruğunda maşrapa’ olarak değil, Kıbrıslı Türkleri arkasına alarak, Ankara’yı Kıbrıs’ta yeniden doğru zemine çekme hedefine odaklanılmalıdır.
Yoksa değil 2016 içinde, bu hafta içinde ‘5’li konferans’ toplansa ne yazar!..