“Türkiye seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti”
Cumhurbaşkanı Adayı Erhan Arıklı, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı, sağ siyasi partileri eleştirdi, “masada federasyon konuşmam” dedi…
- “Sağ taban UBP-DP tarafından sürekli kullanıldı”
- “KKTC’de ilhak veya iltihak cümlesi kurabilen herhangi bir siyasi veya vatandaşın olduğuna inanmıyorum”
- “Sağ siyaset Türkiye’den en iyi parayı biz kopartırız, en iyi yalanı biz söyleriz, en iyi biz kandırırız edasıyla yıllardır Türkiye’yi güzel sağdı.”
- “Birileri burada ısrarla yavru olarak kalmaya devam etmek, kendi ayakları üzerinde durmamak için tüm imkânları ve fırsatları ellerinin tersi ile itiyor. Bunu genlikle sağ partiler yapıyor.”
- “Bugüne dek 10 binin üzerinde yazım oldu. Ama ne hikmetse o kavga (Afrika-Kıbrıslı gazetesi gerginliği) esnasında benim yazdığım o yazı sürekli birileri tarafından gündemde tutuluyor.”
- “TC seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti. Bu ada insanının savunma psikolojisinden kaynaklanan bir durumdur. Türkiye’nin adamı kimse halkın ona karşı ciddi bir tepkisi var”
- “Türkiye artık tutulmayan sözlerden, gereği yerine getirilmeyen protokollerden bıktı. Protokolün şartlarını yerine getirmiyorlar ama protokolde olan para sürekli talep ediyorlar.”
- Arıklı, arşivlerden hep hatırlatılan “işgalse işgal sen de benim esirimsin” köşe yazısı ile ilgili özür diledi, ‘pişmanlık duyduğunu’ söyledi…
-“Popülist yaklaşımlarla bizim faydamıza olan reformları ısrarla yapmaktan kaçınıyoruz, yıllardır sorunları halı altına süpürüyoruz.”
“Sağ taban UBP-DP tabanından sürekli kullanıldı”
Mert Özdağ: YDP, siyasette yeni bir parti, fakat siyasi geçmişi yeni değil… YDP’nin doğuşu bir ihtiyaçtan ötürü mü ortaya çıktı? Amaç neydi?
Erhan ARIKLI: “YDP kökleri çok siyasi geçmişe uzanan bir parti. 1985’te kurulan ve ilk seçiminde %8 oy alarak Meclise 4 Milletvekili sokan bir YDP vardı. Bu parti daha sonra hayatını devam ettiremedi. Ardından DP ile birleşerek ortadan kalktı. Daha sonra ekol olarak birkaç kez partileşmeye çalışmışsa da başarı sağlanamadı. Biz 2014’te önce Yeni Doğuş Hareketi arkasından da Yeniden Doğuş Partisi olarak siyasi arenada yer alıncaya dek.
Sağ taban UBP-DP tabanından sürekli kullanıldı. Yani iş başına geldiklerinde CTP’den veya TKP’den herhangi bir farkları yok ama icraatta güya milliyetçiler… Bu sebepten dolayı da UBP ve DP tabanlarını giderek kaybetti. Bugün UBP adeta çeşitli menfaat gruplarının bir araya gelip oluşturduğu siyasi hareket gibi görülüyor. DP de zaman içerisinde eridi. HP’nin sağ mı sol mu olduğunu henüz kimse anlamış değil. Dolayısıyla bize göre siyaset yelpazesinin sağında çok ciddi boşluk var. Biz bu boşluğu dolduruyoruz.
Sağ ve sol ne anlama geliyor onu da sormak gerek. Seçimlerde sağ ve sol dediğimiz şey federasyona inananlar ve iki devletli çözüme inanlar.
Geçmişte de buna benzer ayrımlar yapılıyordu. Ama bildiğimiz manada uluslararası literatürdeki sağ sol kavramı burada yok. Kıbrıs’ta federasyona, devlete inananlar ve inanamayanlar şeklinde bir ayrım var. Kıbrıs meselesi özelinde ayrışma var ideolojik manada yok.”
“Ben Türkiyeli Kıbrıslı gibi kavramları kullanmayı çok uzun zaman önce bıraktım”
Mert Özdağ: Siz bu ayrışmada tam olarak neredesiniz? Ayrımcı siyasetle ilgili birtakım eleştiriler var, siz ‘Türkiyelilerin’ partisi’ olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
Erhan ARIKLI: “Benim kimlik kartım ile sizin kimliğiniz arasında bir fark yok. İkimiz de aynı haklara sahibiz. Dolayısıyla YDP, KKTC’de yasalara göre kurulmuş ve KKTC vatandaşlarının da üye olduğu bir siyasi partidir. Partinin içinde yüzlerce Kıbrıslı dediğimiz üyelerimiz de var. Ama merak edip de kaçı Kıbrıslı kaçı TC göçmeni diye bir ayrıma gitmedik, bakmadık. Genel Başkan ve Genel Sekreter Yardımcılarımız Kıbrıslı biliyorum ama bunu hiç irdelemedim. Bu kendimizi inkâr olur. Biz 1975’ten sonra adaya gelen insanlar olarak buraya aitiz ve bunu birilerine tescil veya kabul ettirme derdimiz yok. Biz burada yaşıyoruz, annem, babam ağabeyim burada öldü, buraya gömüldü, ben de buraya gömüleceğim. Artık biz bu toprakların malıyız. Ben Türkiyeli Kıbrıslı gibi kavramları kullanmayı çok uzun zaman önce bıraktım. Çok çeşitli 6 bin 500’ün üzerinde üyemiz var, bin de YSK’da bekleyen üyemiz var. Üye sayısı açısından ikinci büyük siyasi partiyiz.”
“Akıncı’nın karşısında kim varsa ona destek vereceğiz”
Meltem Sonay: Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci başlamadan dile getirdiğiniz ‘çatı aday’ konusunda arayışlarınız oldu, neydi burada arananlar? Neden olmadı? Neden bir başka partiye destek kararı üretilmedi? Aday olma kararını nasıl aldınız?
Erhan ARIKLI: “Mustafa Akıncı’nın bir proje adayı olarak ortaya çıktığını görünce KKTC’ye inananların ortak bir paydada olmaları ve seçimi ilk turda bitirmeleri gerektiğini düşündüm. Bu sebeple bir çatı aday arayışına girdim. Ama maalesef bu çalışmalar Kudret Özersay’a takıldı. Özersay, sanırım UBP bana söz verdi, beni destekleyecek düşüncesiyle hareket etti ve bu konuya sıcak bakmadı. UBP de sağın en büyük partisi bizin, kaygı güdenler bize destek versin düşüncesiyle hareket etti. Bizim çatı adayı düşüncemiz onların adaylığı ile ortadan kalktı. Şu anda geldiğimiz nokta ben adayım ve 2. Tura kalmak için elimden geleni yapacağım. Kalmazsam da Sayın Akıncı’nın karşısında kim varsa ona destek vereceğiz. Çünkü Akıncı’nın Kıbrıs konusunda bizim asla kabul edemeyeceğimiz bir takım tavizler verdiğini ve vermek üzere olduğunu görüyoruz. Bu tavizleri veren ve seçildikten sonra da Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini tartışmaya açabilecek olan Akıncı’nın seçilmesi bizim için kâbus senaryosudur. Tabanımızı da bu konuda şimdiden hazırlıyoruz. Akıncı’nın 5 yıldır yürüttüğü mücadele sürecinde verdiği tavizler var, seçildiği andan itibaren de dış güçlerin özellikle Türkiyesiz bir Doğu Akdeniz ve Kıbrıs projesine en uygun adayı sayın Akıncı’dır. Bu 5 yıllık performansta bunu ortaya koydu, bu sebeple Akıncı’ya destek için ‘asla’ diyoruz…”
“İlk iş olarak halkın gerçek iradesini sorup ortaya çıkaracağız”
Mert Özdağ: Sizi sağ partilerden ayıran “Federasyonu görüşmeyeceğim diyen tek aday benim” söylemini nasıl açıklıyorsunuz?
Erhan ARIKLI: “Seçilirsem federasyon görüşmeyeceğim diyen tek aday benim çünkü bize göre artık federasyon müzakerelerinin sonu gelmiştir ve bundan sonra iki devletli bir çözüm görüşülmelidir. Bunu da yaparken öncelikle mutlaka halka tekrar gidip soracağız. Halka ‘federasyon mu iki devletli çözüm mü?’ diye soracağız. Şayet federasyona hayır yönünde karar çıkarsa biz self determinasyon hakkımızı kullanmamamız anlamına gelir. O zaman dünyaya dönüp ‘biz artık Rumlarla iki devletli çözüm hakkımızı kullanmak istiyoruz” diyeceğiz. Dünya da bu sayede irademize saygı göstermek zorunda kalacak. Bu hakkı da uluslararası hukuka göre kullanıp kendi kaderimizi belirleyeceğiz. Biz ilk iş olarak halkın gerçek idaresini sorup ortaya çıkaracağız.”
“Cumhurbaşkanı olsam da federasyon görüşmeyeceğim”
Hasan Yıkıcı: Federasyon çıkması durumunda nasıl bir tavır takınacaksınız peki?
Erhan ARIKLI: “Kıbrıs Türk halkı federasyon tarafından yüzde 51 oranında irade ortaya koyarsa böyle bir sonuç çıkması durumunda Cumhurbaşkanı olarak federasyon görüşmeyeceğim. Asıl irade Meclis’tedir. Meclis bir yasa yapar ve görüşmeciyi Meclis tayin eder. Bu bağlamda ben federasyon görüşmeyeceğim ve bu sonuç çıkarsa Meclis’e müzakereci seçin diyeceğim.”
“Tabanım Tufan Erhürman’ın kişiliğine sıcak bakıyor”
Didem Menteş: Cumhurbaşkanı olmanız durumunda federasyona karşı somut bir yöntem talep ediyorsunuz, olamazsanız bu tutumu siyasette sürdürecek misiniz?
Erhan ARIKLI: “İkinci turun kaderinin YDP elinde olduğuna inanıyoruz. Bir gurup federasyon diğer grup iki devletli çözüm, kör dövüşü yapıyoruz. En iyisi halka sormak. Bu halk ne arzu ediyorsa onu yaşayalım. Bunun ortaya çıkması gerek, buna da kimsenin karşı çıkacağını düşünmüyorum.
Vatandaş oy kullanırken kişiliklere bakarak oy kullanıyor. Mesela benim tabanım Tufan Erhürman’ın kişiliğine sıcak bakıyor. Benim tabanımdan Erhürman’a oy gitmesi demek, tabanımın Erhürman’ın ideolojisine sahip olduğu anlamına gelmiyor. Bu sebeple referandum bence şart…”
“Türkiye 2018 yılından sonra federasyon konusunda tavır değişikliğine gitti”
Fehime Alasya: Türkiye’nin de federasyon tarafında durduğunu biliyoruz…
Erhan ARIKLI: “Doğrudur ama… 2018 yılında Nisan ayında Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda Çavuşoğlu artık Türkiye’nin federasyon görüşmek istemediğini, iki devletli bir çözüm konuşmak gerektiğini söyledi. Ben de oradaydım. Buna karşı çıkan ve en büyük tepkiyi gösteren Akıncı oldu. ‘Ben federasyon konuşmak için seçildim, başka şey konuşmam benim istifa etmemi gerektirir’ dedi. Bu da doğru. Bu bağlamda Montana sürecine dek Türkiye, samimi olarak federasyon istedi ve verebileceği her şeyi verdi ama karşı zihniyetin hiç değişmediğini anladığı için 2018 yılından sonra tavır değişikliğine gitti. Ben bunu böyle yorumluyorum.”
“KKTC’de ilhak veya iltihak cümlesi kurabilen herhangi bir siyasi veya vatandaşın olduğuna inanmıyorum”
Hasan Yıkıcı: Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde son dönemlerde konuşulan ‘ilhak’ konusunda düşünceleriniz neler?
Erhan ARIKLI: “YDP olarak bizim aklımızda asla ilhak veya iltihak kavramları yoktur. KKTC’nin yaşatılmasını isteyen bir siyasi hareketiz. Bana göre KKTC BM’de üye olan 194 ülkeden beklide en az 100’ünden daha fazla bağımsız kalmayı hak ediyor. Ben bu kavramları asla sözlümde bulundurmuyorum.
KKTC’de ilhak veya iltihak cümlesi kurabilen herhangi bir siyasi veya vatandaşın olduğuna inanmıyorum. Bu tartışma bence farazidir. Ben hiç kimsenin bu teklifi gündeme getirdiğini duymadım. Bunu tek kullanan Akıncı oldu. Burada da maksat belliydi. Türkiye’de hiçbir siyasinin ağzına almadığı bu kelime bizde de ben dahil hiçbir siyasi partinin kullanmadığı kelimeyi kullanmak toplumu kamplaştırmak ve Türkiye ile izlenen gerginlik politikasının devamından başka bir şey değil. Bunun faydalı olup olmadığını ise seçimlerde göreceğiz. CTP’nin altını oyabilmek ve aşırı uçların oyunu devşirebilmek için izlediği bu gerginlik politikası belki Sayın Akıncı’yı ikinci tura taşıyabilir ama asla seçimi kazanmasına yardımcı olmaz.
Tek soru tek cümle ile Erhan Arıklı…
Sizi en çok etkileyen başucu kitabınız nedir?
“İnce Memed adlı kitabı 13. kez yeniden okuyorum.”
Tarihten ilham aldığınız figür?
“Fatih Sultan Mehmet”
Tarihte en çok ilginizi çeken, sizi en çok etkileyen olay?
“Çanakkale…”
Kıbrıs denilince aklınıza ilk gelen şey?
“Anne ve babamın yattığı mezarlık…”
Tarihin bir döneminde yaşıyor olmayı hayal ettiğinizde hangi dönem olmasını isterdiniz?
“750’li yıllardaki Göktürkler döneminde yaşamak isterdim. Bu dönemi iyi biliyorum.”
Kıbrıs olmasaydı başka nerede, hangi ülkede yaşamak isterdiniz?
“Başka bir ülkede yaşamayı düşünmüyorum Türkiye’ye bile gittiğimde kendimi misafir hissediyorum”
“Türkiye seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti”
- “2018 seçimlerine TC hiçbir müdahale yapmadı. Bu seçimlerde de aynı olacak, karışmayacaklar. Türkiye Cumhuriyeti seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti. Bu ada insanının savunma psikolojisinden kaynaklanan bir durumdur. Türkiye’nin adamı kimse halkın ona karşı ciddi bir tepkisi var.”
- Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Adayı Erhan Arıklı, seçimi Mustafa Akıncı’nın kazanması halinde, Türkiye’den hiçbir yetkilinin kendisiyle “selamlaşmak için dahi” aynı ortamda bulunmayı arzulamayacağını söyledi, “Bu sonuç sadece Akıncı’ya kazandırır, başka kimseye kazandırmaz” dedi.
- “Ana şefkati korumaya ve kollamaya devam eder, etmesi gerek. Ama bizim artık yavruluktan çıkıp kendi ayaklarımız üzerinde durmamız gerekiyor. Yavruluğun hala devam etmesi doğru değil. Birileri burada ısrarla yavru olarak kalmaya devam etmek, kendi ayakları üzerinde durmamak için tüm imkânları ve fırsatları ellerinin tersi ile itiyorlar.”
- “Popülist yaklaşımlarla bizim faydamıza olan reformları ısrarla yapmaktan kaçınıyoruz, yıllardır sorunları halı altına süpürüyoruz. DAÜ de buna örnek. DAÜ yasasını hala çıkarmıyoruz.”
- “Kıbrıs Türk halkı Türkiye’yi çok sever. Türk milleti de ordusunu çok sever. Ama ordunun siyasi idareye müdahalesini asla kabullenmez. Burada da Kıbrıs Türkü Türkiye’yi çok sever ama dışarıdan Türkiye dahi iradesine müdahale etmesini hoş karşılamaz.”
- “Bana göre özür en büyük erdemlerden biridir. Bu bağlamda yazımdan ötürü hala rencide olanlar varsa özür dilerim. O yazıdan dolayı (ki bana karşı çok daha ağırları yazılmıştı ama kimseden özür beklemiyorum) rencide olan birileri varsa elbette özür dilerim.”
“Fuat Oktay adaya en son yaptığı ziyarette Akıncı’yı ziyaret etmedi”
Mert Özdağ: Üzerinizdeki ‘Türkiye’nin adamı/ Türkiye'nin partisi’ söylentileri gölgesinde siz bu iddiayı nereye dayanarak dile getiriyorsunuz?
Erhan ARIKLI: “Ben siyasetin içinde olan iyi gözlem yapan birisiyim. Özellikle Sayın Tayip Erdoğan’ın uzun zamandır neden adaya gelmediğini takip ediyorum. TC’deki yetkililere de bunu soruyorum. Bunun yanında Fuat Oktay adaya en son yaptığı ziyarette Akıncı’yı ziyaret etmedi. Ben bu manayı çıkardım ve dile getirdim, beni şimdiye dek kimse yalanlamadı.”
“Yavruluğun hala devam etmesi doğru değil”
Meltem Sonay: İlhak’ın resmen gerçekleşmesinin dışında, aslında ‘Ana-Yavru’ ilişkisi veya Türkiye’nin yöneten-yönetilen mevzusu üzerinden eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
Erhan ARIKLI: “Bir dönem ‘ana-yavru’ edebiyatının kullanılmasını anlıyorum. Özellikle 1974’ten sonra yaşananların ardından… Ama şu anda KKTC, Türk Cumhuriyetleri içinde en yaşlı ve tecrübeli 2.ülkedir ve artık yavruluktan çıkmış olması gerekirdi. Ana şefkati korumaya ve kollamaya devam eder, etmesi gerek. Ama bizim artık yavruluktan çıkıp kendi ayaklarımız üzerinde durmamız gerekiyor. Yavruluğun hala devam etmesi doğru değil. Birileri burada ısrarla yavru olarak kalmaya devam etmek, kendi ayakları üzerinde durmamak için tüm imkânları ve fırsatları ellerinin tersi ile itiyorlar. Bunu genellikle sağ partiler yapıyor ama CTP de yıllarca hükümetteydi, o da mevcut statükoyu pansuman tedbirlerle düzeltmesi için çalıştı ama farkını göremedik. Kimseyi suçlamak istemiyorum ama gelinen noktada kendi ayakları üzerinde durmayana bir ekonomik yapımız ve sürekli TC yardımlarına ihtiyacı olan bir bağımlılığımız var. Bu sonlanmalı, kendimiz bunu yapmalıyız. 2009 yılından beri 4 ekonomik protokol imzalanmış ve hiçbir madde yerine getirilmemiş. Bizler 15 yıldır hala kamu reformunu konuşuyoruz, hala işin edebiyatındayız. Bunları yapmalıyız, anamızın yapması gerekmez.”
“Türkiye artık tutulmayan sözlerden bıktı”
Dila Şimşek: Sağ siyasetin veya genel olarak siyasetin Türkiye’yi kandırdığını düşünüyor musunuz?
Erhan ARIKLI: “Başbakan Tatar, 4’lü koalisyon döneminde her hafta Erhürman’a ‘ne olacak bu protokol? Ne zaman imzalanacak?’ diye sorardı. Şimdi kendisi o konulara hiç girmiyor. Geçen Türkiye’deydim, biriyle konuşuyordum, ona sordum, ‘ne olacak bu protokol?’ diye sordum. Bana ‘Türkiye artık tutulmayan sözlerden, gereği yerine getirilmeyen protokollerden bıktı. Biz mevcut hükümette de bu iradeyi göremiyoruz. Bu yüzden artık bizimle alay edilmesini istemiyoruz. Bizim için şu anda protokol çok da öncelikli değil çünkü hiçbirinin şartı yerine gelmiyor, ortada konuşulan şey para. Protokolün şartlarını yerine getirmiyorlar ama protokolde olan para sürekli bizden talep ediliyor.’ dedi. Sağ siyaset Türkiye’den en iyi parayı biz kopartırız, en iyi yalanı biz söyleriz, en iyi biz kandırırız edasıyla yıllardır Türkiye’yi güzel sağdı. Geçen bir sağ siyasetçi anlatıyor, Erhürman’a ‘ben bu güne dek en az 70 protokol imzaladım, imzala gitsin zaten ne olacak’ diye haber yollamış. Artık karşılarında kandırılacak bir Türkiye yok.”
“Yıllardır sorunları halı altına süpürüyoruz”
Mert Özdağ: Solun bu protokolü müzakere etme tutumunu olumlu karşılıyorsunuz diye algılıyoruz?
Erhan ARIKLI: “Elbette… Ben CTP’nin bu tavrını takdir ediyorum. İmzalanan protokolün de arkasında durması gerek ama onlar da uygulamadı. Vatandaşa bu protokoldeki maddelerin bizim için olduğunu anlatmakta güçlük çekiyoruz. Bu bizim faydamıza olan şeyler. Siz yapamıyorsanız dışarıdan biri gelir ve dayatır ve onlara uymak zorunda kalırsınız. Bu Kıbrıs’ın güneyinde de Türkiye’de de örnekleriyle yaşandı.
Popülist yaklaşımlarla bizim faydamıza olan reformları ısrarla yapmaktan kaçınıyoruz, yıllardır sorunları halı altına süpürüyoruz. DAÜ de buna örnek. DAÜ yasasını hala çıkarmıyoruz. Neticede orada bir güç mücadelesi var. UBP’nin özellikle istihdam kaynağı olarak gördüğü DAÜ’yü yeniden bu sürece çekiyorlar. Siyasiler hiçbir zaman DAÜ ve LAÜ’den el çekmiyor. Kimse bunu gündemine almadı. İktidara gelenin kullandığı bir yer oldu. Mağusa’dan ziyade KKTC için hayati öneme sahip bir yerin tehlike çanları çaldığını anlamıyoruz. KTH benzeri orada da yaşanacak. Artık el çekin, bir yerde durun, kazanmak için her şey mubahtır anlayışından kurtulun diyoruz anlatamıyoruz. Bunca yıllık iktidarların getirdiği KKTC işte burası.”
“TC seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti”
Hasan Yıkıcı: Kıbrıs Türk toplumunun asimile oluşu, siyasi veya yaşam biçimine yapılan müdahaleler, ‘besleme’ kriziyle patlak vererek bugünlere dek gelen çeşitli açıklamalar toplumda çeşitli korkulara neden oldu. Siz bu tarz müdahaleler olduğunu düşünüyor musunuz? Buradaki tavrınız nedir?
Erhan ARIKLI: “Barış Pınarı harekâtı sonrası Akıncı’nın verdiği demece karşın Türkiye’den üst mevkilerden çok sert açıklamalar yapılmıştı ve Akıncı bu operasyonu bilinçli olarak gerçekleştirmişti. Bu döneme dek yapılan tüm anketlerde Akıncı’nın oy oranı benim bile altımda görülüyordu. Benim bile oyumun altında idi. Bu demeç ve tepkiler üzerine Akıncı’nın oy oranı birden %9 civarında yükseldi. Akıncı, o noktayı tutmak için ve ilişkilerin durumunu bozmamak için yeni açıklamalarda bulundu. Ben bunun üzerine Türkiye’de verdiğim bir demeçte şunları dile getirmiştim;
‘Türkiye aleyhtarı herhangi bir demecin Kıbrıs Türk halkında bu kadar olumlu yankı bulmasını sakın olarak Türkiye düşmanlığı olarak algılamayın. Kıbrıs Türk halkı Türkiye’yi çok sever. Türk milleti de ordusunu çok sever. Ama ordunun siyasi idareye müdahalesini asla kabullenmez. Burada da Kıbrıs Türkü Türkiye’yi çok sever ama dışarıdan Türkiye dahi iradesine müdahale etmesini hoş karşılamaz. Bunu Anadolu’dan 1975 yılından sonra gelenler dahi hazmetmiyor, olumlu görmüyor. O yüzden Akıncı’nın hazırladığı bu tuzağa düşmekten vazgeçin. Biraz daha konuşurlarsa o zaman Sayın Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığını şimdiden kutlayalım” demiştim. Burada özetle demek istedim ki Kıbrıs Türklüğü bir ada ülkesinde yaşamanın verdiği coğrafi psikolojik şuura sahip. Dışa kapalıdır, son derece demokrat ve hümanist görünür ama dıştan gelen etkilere çok kapalı ve tutucudur. Bu tüm ada ülkelerinde böyle… 1975’ten sonra bu adaya gelen bazı insanların hala kabullenmemelerinin sebebi de bence budur. Bu ideolojik değil, bunu anlayışla karşılamak gerek. Üretilecek olan politikaları da buna göre belirlemeliyiz. 1990’larda başlayan bir müdahale vardı. O dönemde UBP’nin yaptığı bazı değişikliğin üzerinde TRT’de bazı Türkiyeli siyasilerin konuşması üzerine CTP ve TKP seçimlere müdahale var diye Meclis’i boykot etti, çok ciddi bir kriz yaşandı. Ama aynı siyasi partiler 2002 yılında Annan Planı döneminde TC’nin buraya müdahalesini alkışlarla karşıladı. Ben her ikisine de karşı çıktım. Hangi siyasi partinin iktidar olduğu TC’yi ilgilendirmemesi gerek. Kim olursa olsun onlarla çalışmak zorunda. Burada üvey evlat öz evlat olmamalı. 2018 seçimlerine TC hiçbir müdahale yapmadı. Bu seçimlerde de aynı olacak, karışmayacaklar. TC seçimlerde kime destek verdiyse o kaybetti. Bu ada insanının savunma psikolojisinden kaynaklanan bir durumdur. Türkiye’nin adamı kimse halkın ona karşı ciddi bir tepkisi var. Sayın Talat 2009 seçimlerinde Türkiye desteği ile seçimlere girdi ve kaybetti. Tahsin Ertuğruloğlu bir parti kurdu ama barajı aşamadı. Ardından İrsen Küçük Türkiye’nin desteği ile genel başkan seçildi ama UBP’liler bile onu affetmedi. Başbakanken seçimde kaybetti. Artık bu noktada TC yetkilileri de bence Kıbrıs Türkünü kendi haline bırakması konusunda birtakım dersler aldığını düşünüyorum. Kıbrıs Türkünün siyasi feraseti Anadolu’dakinden az değil.”
“O yazıdan dolayı rencide olan birileri varsa elbette özür dilerim”
Mert Özdağ: Erhan Arıklı denince akıllara iki konu geliyor. Birincisi Derinya olayları, ikincisi ise geçmişte yazdığınız köşe yazısı… Bu bağlamda köşe yazınızdaki ifadeleriniz için toplumsal muhalefete bir özür borcunuz olduğunu düşünüyor musunuz?
Erhan ARIKLI: “Bu güne dek 10 binin üzerinde yazım oldu. O dönemlerde Afrika gazetesi ile aramızda çok sert karşılıklı hakarete varan yazılar yazıldı. Geçmişi tekrar canlandırmak istemiyorum ama Ali Osman, Kubilay veya Şener Levent’in o dönemdeki yazıları hiç de benden aşağıya kalır yazılar değildi. Ama ne hikmetse o kavga esnasında benim yazdığım o yazı sürekli birileri tarafından gündemde tutuluyor. Yazım gerçekten ağır bir yazı idi ama o kavga ortamında yazılan bir yazıydı. Aradan zaman geçti, çeşitli görevlerim oldu, zaman beni olgunlaştırdı. 2010’lu yılların başında Kırgızistan’daki görevimden döndükten sonra o yazıyı tekrar buldum. Bu belki de benim pişman olduğum tek yazıydı. Bir kutu lokum aldım, Şener Levent’in kapısını çaldım, ‘tatlı yiyelim, tatlı konuşalım’ dedim ve sohbet ettik, barıştık.
O zamanki muhatabım Afrika gazetesi ve yazarları idi ve ben onlarla barıştım ama birileri bu barışmayı kabul etmiyor. Hala birileri geçen 25 yıla rağmen ısrarla sen oradaki yazısın diyor.
Benim toplumla bir problemim yoktu. Neticede ben özür dilemekten asla kaçınmam. Bu insanların olgunlaştığını gösterir.”
Mert Özdağ: Özür dileyecek misiniz?
Erhan ARIKLI: “Bana göre özür en büyük erdemlerden biridir. Bu bağlamda yazımdan ötürü hala rencide olanlar varsa özür dilerim. O yazıdan dolayı (ki bana karşı çok daha ağırları yazılmıştı ama kimseden özür beklemiyorum) rencide olan birileri varsa elbette özür dilerim. Ama birileri hala 25 yıl önce yazılmış yazıyı önüme koyuyorlarsa ve hala rahatsızlık varsa özür dilerim…”
“Hala İnterpol’de aranıyor muyum bilmiyorum, Derinya olaylarıyla uzaktan yakından ilgi ve alakam yok”
Meltem Sonay: Diğer konu ise Derinya… İnterpol’de aranıyor musunuz? O dönemde neler yaşanmıştı?
Erhan ARIKLI: “Ben o dönemde Derinya’da değildim. O dönem, sürekli sınırları delme operasyonları oluyordu ve hoş bir olay değildi. Tutuklananlar, serbest kalınca kahraman olanlar oluyordu. Akabinde kahraman olmak için bu hareketler artıyordu. Biz de o dönem dernekler olarak karşı organizasyon yaptık. Benim için hayatımın en önemli olaylarından biri oydu. CTP veya TKP’lileri dahi sınırda gördüm. Birçok insan sınır koruması için oradaydı. Bir anda Rumlara karşı o reaksiyon gelişti ve Kıbrıs Türk’ü adeta etten duvar ördü. Ben o dönemde Derinya’da yoktum. Rumlar benle ilgili İnterpol’e şikayette bulundular. Benim ve diğer birkaç kişinin azmettirdiğini iddia ettiler. Hoş olmayan bir olaydı ama bundan sonra bir daha sınır delinmedi. 2003’te kapıların açılması da bu olayın sayesinde oldu. Herkes dersini aldı. Toplum aradaki sınırı anladı, burayı geçmek için yasal kapıları kullanacağını anladı. O zamandan bu zamana binlerce Rum buraya geçti, kimsenin burnu kanamadı, kanamaz da. Aramızda ciddi bir barış var ve bunun başlangıcı Derinya’daki nahoş olaydı. Benim bu olaylarla uzaktan yakından ilgi ve alakam yok. Ben o saatlerde BRT’nin yayınına konuk olmuştum. Hala İnterpol’de aranıyor muyum bilmiyorum. Ben diplomatik pasaporta sahip birisiyim. Yurt dışına çıktım bir sıkıntı yaşamadım. Güneye geçmedim, hala beni arıyorlar mı diye de hiç merak etmedim. Şu aşamada sorun nedir bilmiyorum.”