Türkiye Seçimlerine Dair…
Türkiye’nin seçimine bir hafta var; sonuç ne olursa olsun çok ilginç olacak… Karamsar olmamalı ama kargaşa ve karanlıklar da yaşanmasın… Türkiye halklarına hayatın her yolunda mutlu ve güvenli günler ve gelecek yaşatacak bir sonuç olsun…
Bir hafta sonra Türkiye yeni cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçecek; kim kazansa yeni bir hükümet kuracak… Bu seçimlerin Türkiye halkları için gelişen demokrasi, büyümesi sürdürülebilen ekonomi ve iç barış getirmesini umalım; Kuzey Kıbrıs halkı için de, ilaveten, Kıbrıs sorunu çözüm sürecini başlatıp sonuçlanmasına da katkı yapmasını dileyelim…
Türkiye’nin bu seçiminin süreci çok ilginç bir seyir izlemektedir. Toplam 26 partinin 13’ü ittifaklar adı altında, diğer 13’ü de tek başına seçime giriyor. Bir tarafta “Tek adam” olarak sembolleşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kurduğu Cumhur İttifakı, diğer tarafta da “Bay Kemal” olarak sembolleşen Kılıçdaroğlu’nun kurduğu Millet İttifakı iki ana akım grubu olarak yer alıyor. Sol partiler ise Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği İttifakı grupları olarak katılıyor. Sağ partilerin de benzer küçük grup ittifakları oluştu… Hiçbir ittifakta yer bulamamış, yer almamış İnce’nin Millet Partisi, Perinçek’in Vatan Partisi gibi partiler de var… İnsanın aklına geliyor hemen, bu İnce ile Perinçek neden “Vatan ve Millet İttifakı” kurmadı diye; nasıl olsa seçimlerdeki stratejilerinin odağında Cumhur İttifakı’na dolaylı destek var…
Yarışı aslında cumhurbaşkanlığı seçimi heyecanlandırıyor. Meclis aritmetiğinde Cumhur İttifakı’nın çoğunluk sağlayamayacağı ve dolayısıyla güvenoyu alabilecek bir hükümet kuramayacağı kesinleşmiş gibi… Seçim süreci kimin cumhurbaşkanı seçilebileceğine kilitlenmiş, bir de seçimlerden sonra Türkiye’nin iç barışı kısa süreli de olsa tehdit altına girer mi sorusu var. Şimdiye kadar yapılan anketlerde, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu kafa kafaya gidiyor gibi, Kılıçdaroğlu’nun kazanma şansı daha fazla gibi… Seçimin ikinci tura kalma olasılığı da yüksek; bu da İnce’nin adaylığının Erdoğan’a kıyağıdır; en azından Erdoğan birinci turdan kaybetmemiş olacak…
Medyadan anketler ve partilerin propaganda söylemlerini izlemek yanında, seçim sonuçları ile ilgili tahminler ve yorumlar almak için özellikle herhangi bir partiye aidiyeti olmayan Türkiyeli arkadaşlarımızla konuştuğumuzda ilginç değerlendirmeler işitiyoruz… Özellikle iş çevrelerinden olanların dikkat çektiği konu, AKP’nin ilk defa seçimlere katılacağı dönemlerde, iş çevrelerine ziyaretler yaparak, zorda olan Türkiye ekonomisini nasıl ayağa kaldıracaklarına dair program ve projelerinin sunumunu yapmışlar; çok etkileyici olmuş. O zamanki ekipte, ekonomiyi yönetecek beyin takımı da varmış; seçimi kazanmışlar, program ve projelerini o beyin takımı ile uygulamışlar ve ekonomi ayağa kalkmış, TL’den de altı sıfır atılmış… Şimdilerde olan ekipte o beyin takımı yok, üstüne üstlük de o beyin takımı şimdilerde Millet İttifakı’nda… AKP ve Erdoğan hükümetlerinin, o beyin takımı dağıldıktan sonra, ekonomiyi kötü yönetimi sonucu TL’den atılan altı sıfırın üçü geri gelmiş; bu ekonomi yönetimi devam ederse, diğer üç sıfırın da geleceği endişesi var… Yani iş çevreleri şimdiki ekonomi yönetiminden umutlu değil… “Bilselerdi bu hallerde olur muyduk?!” diye kestirip atıyorlar. “Usulsüzlükler, rüşvetler, çalıp-çırpmalar kötü ekonomi yönetiminin bir parçası olur” diyorlar… Kılıçdaroğlu için düzgün, dürüst, temiz bir siyasetçi nitelemesi yapıyorlar; ittifaklaştığı gruplar da AKP’nın eski beyin takımı… Geleceğin ekonomisi onların yönetiminde olursa, umutlular…
Değişik başlıklarda konuşuyoruz. Örneğin, demokrasi… Hepsinin de ortak derdi Türkiye’de demokrasinin ağır yaralı olduğu ve yaralayanın da tedavi etmeyeceği, edemeyeceği inancındalar… Ve demokrasi gelişmezse ekonomi düşe kalka ama kırık-dökük devam edeceğini yaşadıkları deneyimlerle anlatıyorlar; çare başkasının gelmesinde…İç barıştan ve komşu ülkelerle barıştan da endişeleri var; ekonomiyi olumsuz etkileyeceğini de “Ekonomi parfüm ise, esansı barıştır” deyişi ile izah ediyorlar. Umutlarını Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye ilk kez bu kadar yoğun olarak bağlamışlar.
Bir diğer değerlendirmeleri de çok ilginç… Türk siyasi tarihinde ilk kez böylesine bir gruplaşma olmuş, bir araya gelmesi düşünülemeyen partiler ittifaklaşmış. AKP nere, Yeniden Refah Partisi, hele hele Ecevitlerin DSP’si nere; Hüda Par ne ola, Hüda Par’lı ittifakta MHP’nin ne işi var? CHP nere, Saadet Partisi nere; Deva Partisi ve Gelecek Partisi ile CHP nereden nereye?! Ancak, Türk siyasi tarihinde Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı’nın konumlanması farklı imiş… Cumhur İttifakı bir seçimi kazanmak için bir araya gelmiş partilerden oluşuyormuş, vizyonları sadece seçimi kazanmak ve siyasi güç sahibi olmak… Millet İttifakı ise, Türkiye’nin hasara uğramış demokrasisini, ekonomisini ve iç barışını toparlamak, ayağa kaldırmak ve yükseltmek için altı siyasi partinin farklılıklarını dondurarak, ortak yönleri üzerinden geliştirdikleri vizyon ile misyonerleşmiş bir ittifak olarak Türkiye’nin siyasi tarihine geçecek. Millet İttifakı’nın bu özelliği dünya siyasetinde örnek alınacakmış.
Esas soru Kılıçdaroğlu’nun ve Millet İttifakı’nın seçimleri kazanma şansı… Kaybederlerse neler olacağını düşündüklerinde, kazanmaları gerektiğini anlıyorlar ve geçmişte pek de desteklemedikleri Kılıçdaroğlu’nun kazanması için samimi destek veriyorlar… Konuştuğum herkesin de aynı sorusuna muhatap oldum, biz Kıbrıs’ta ne yapıyormuşuz?!... Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın kazanacağı tahmini ile Cumhurbaşkanı ve hükümetimizin korkularda, muhalefet ve geniş halk kitlelerinin umutlarda, Kıbrıs sorunu çözümü bağlamında ise belirsizlikte olduğumuzu anlattım… İlginçtir; onlar, Türkiye’nin AB üyelik sürecini başlatmak ve hızlandırmak için Kılıçdaroğlu’nun misyon yükleneceğinden emin görünüyorlar…
Türkiye’nin seçimine bir hafta var; sonuç ne olursa olsun çok ilginç olacak… Karamsar olmamalı ama kargaşa ve karanlıklar da yaşanmasın… Türkiye halklarına hayatın her yolunda mutlu ve güvenli günler ve gelecek yaşatacak bir sonuç olsun…