1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Türkiye’de bir peynir çeşidi: Demokrasi!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Türkiye’de bir peynir çeşidi: Demokrasi!

A+A-

Ansiklopediler ve sözlükler der ki; “… Kuvvetler ayrılığı veya güçler ayrılığı, devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir…”

-*-*-

Aristoteles karma hükûmet düşüncesini Antik Yunan'daki kent devletlerinin anayasal biçimlerinin hatlarını çizdiği Politika adlı eseriyle ilk ortaya atan kişi olmuş…

-*-*-

Sonra, Fransız Aydınlanma çağı siyaset bilimi düşünürü Baron de Montesquieu, “… ayrılmış güçlerden hiçbirisinin bir diğerinin gücünü elde edemiyor olmasını” uzun uzun açıklamış…

-*-*-

Nedir güçler ayrılığı?

Tarih dersi vermeden, en pratik ve en güncel anlatımla birkaç örnek verecek olursak; mesela Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha “Cumhurbaşkanı” olup olamayacağına, Türkiye Cumhuriyeti yargısının; aynı devletin Anayasası ve ilgili yasaları üzerinden konuya bakıp, gayet rahat yanıt verebilmesidir!

-*-*-

Yabancı bir ülkede olduğum halde bu konuda “yorum” yapmaktan çekinir halde olmam da bu kuvvetler ayrılığının “iyi çalışmadığı” anlamına gelir ki o da ayrı bir mesele!

-*-*-

Tekrar konuya dönebilmek adına bir soru sorayım; “Sizce Türk Yargısı, Erdoğan’ın adaylığı konusunda rahat ve özgür bir şekilde karar verebilir mi?”

Yanıt veriyorum: Nah verebilir!

O zaman hep birlikte diyoruz ki “demokrasi ve kuvvetler ayrılığı”, Türkiye’miz için sadece peynir çeşidi olabilir!

-*-*-

Bir başka tartışma veya konudan bahsedelim…

Karar gazetesinin manşetinde gördüm…

Örneğin, “KKTC’den de sorumlu” Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve tüm diğer bakanların Ak Parti’den milletvekili adayı olmaları…

Karar gazetesine göre, “bu arkadaşlar kamu görevlisi, aday olabilmek için görevlerinden istifa etmeleri gerekirdi, etmedikleri için olamazlar… Çünkü o tarihi geçti…”

-*-*-

Peki olacaklar mı olmayacaklar mı?

Yargı karar vermeli!

Değil mi?

Hem de “bağımsız” bir şekilde!

Verebilir mi?

Hayır veremez!

O zaman demokrasi nedir?

Demokrasi, yüksek tepelerde de, deniz seviyesinde de, her sıcaklıkta üretilebilen bir çeşit peynir türüdür canlarım benim!

-*-*-

Yargıçların atamaları, kararları ve bilimum hareket ve tavırları; ülkenin cumhurbaşkanının iki dudağının kontrolündeyse; bu yönetim şekline demokrasi denmez; denemez…

-*-*-

Veya, “Bağlıyız” dediğiniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veya Adalet Divanı kararlarına uymak zorundasınız…

Uyuyor musunz?

Hem uymuyorsunuz hem de bu konuda “uyuyorsunuz” yani uykudasınız!

Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın hala hapiste olmaları, “yargı bağımsızlığı” adına, Türk yargısının “ses bile çıkaramadığı” bir garabet durumdur!

Çünkü yargı, yürütmenin başından hatta görüntü itibarıyla “yürütmenin sahibinden” korkar haldedir!

Bu görüntü nettir!

Nereden bakarsanız bakın görülmektedir!

-*-*-

Ve bu görüntü, Türk demokrasisi adına bir yenilgidir, gericiliktir, yanlıştır, düzeltilmelidir…

Neden mi?

En basit ifadeyle, “15 Mayıs sabahı tüm Türkiye 1 Amerikan Doları’nı 50 TL olarak görmesin diye”!

-*-*-

KKTC mi?

KKTC’de her şeye rağmen, Türkiye ile kıyaslandığında çok ciddi anlamda yargı bağımsızlığı söz konusudur…

Ancak, bundan rahatsız olanların ve Türkiye’deki gibi olmasını isteyenlerin varlığı gayet ortadadır…

Türkiye ile daha sıkı, daha iç içe, daha kaynaşmış olmamızı ve haliyle tüm Dünya’dan daha izole olmamızı isteyenlerin iktidarı da sabittir…

Bilmem anlatmama gerek var mı?

Yine karardı ortalık

Çocuklarımız…

Gençlerimiz…

6 Şubat’ta yaşadığımız meleklerimizin acısı hala cap canlı…

Hala annelerin, babaların, dedelerin, nenelerin çığlıkları kulaklarımızda…

-*-*-

Derken, 3 yaşında bir başka meleğimiz, bir başka evladımız…

Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul’un sosyal medya paylaşımında gördüm ilk…

Roma kayıp!

Sonra sevgili Kadir Unar aradı, “… Abi sen de hesaplarından paylaşım yap, Roma’cığımızı bulalım” dedi…

Olmadı!

O’nu da yitirmişiz…

-*-*-

Gece karanlık…

Yollar kap karanlıktı…

Roma da melek oldu…

Yine daha karanlık, hep karanlık bir ülke işte…

Roma’nın mekanı Cennet olsun…

Sevenlerine başsağlığı diliyorum…

TC’nin yapacağı hastanenin talimatı ve şahsi hissiyatım!

KKTC Başbakanı Ünal Üstel, “son Ankara ziyaretimizde, Anavatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan talimat verdi, hastane ihalesine çıkılacak” dedi…

*-*-

Bir başka haberde, talimatın hem Erdoğan hem de Fuat Oktay bey tarafından verildiği de yazıldı…

-*-*-

Bir diğer haberi okudum, “Erdoğan ve Oktay’ın, bu talimatı, Sağlık Bakanlığı’na verdikleri yazılıydı”…

Yıllardır aynı talimatlar veriliyor…

Hangi Sağlık Bakanlığı?

Tabii ki TC’ninki!

-*-*-

Talimatı verenler hep aynı…

Talimatı alanlar değişebiliyor…

-*-*-

Ayrıca ortada “talimat verenler ve alanlar” varsa bu demektir ki “egemen eşit iki varlık” yoktur değil mi?

-*-*-

Neyse karıştırmayalım…

-*-*-

Ama birden aklıma geldi; Fransa Cumhurbaşkanı talimatı versin, İngiliz Başbakanı da “hastane yapıyoruz, Cumhurbaşkanı Macron talimat verdi” diye açıklasın da görelim!

-*-*-

Yani tamam, Türkiye bize hastane yapacak da, açıklamalara dikkat edelim, egemen eşit şeyle şey olmayalım diye şey ediyorum, iyi pazarlar efendim…

-*-*-

Bu arada şahsi hissiyatımı yüksek müsaadelerinizle paylaşmak istiyorum, Külliye inşaatı Mayıs 14’te duracak… Bu bahsettiğiniz hastane inşaatı da hiç başlamayacak…

***

tatar-016.jpg

“Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İngiliz Yüksek Komiseri Irfan Siddiq’i kabul etti…” Ya da, “Siddiq, kendisi gibi bir Müslüman İngiliz vatandaşı olan Kıbrıslı Ersin beye, hayırlı Ramazanlar diledi”… Devlet, KKTC, bayrak falan yok… Onlar, hamasi torbalarla fakire ve fukaraya dağıtılıyor… O masaya oturacan Ersin abi, oturacan… Gaçaman! Açacaklar sana telefon, “otur” diyecekler, tıpış tıpış! Nedir da laga luga yok zik zak yok bilmem ne! Kimi gandırın?

Bu yazı toplam 2002 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar