Türkiye’de korku duvarları yıkılıyor
Seçim değil azap gecesi gibi…
Manipülasyon küpü!
Yine de umut var, korku duvarları yıkılıyor, özgürlüğe koşu başlıyor Türkiye’de…
Bir ülkenin bir “parti” hatta bir “adam”a nasıl dönüştüğünü uzaktan gördük.
Uzaktan gördük ama içimizde hissettik.
Çürüdük birlikte…
Şimdi bir ülke, o partiden, o adamdan uzaklaşıyor.
Uzaklaşmak istiyor en azından…
Çok daha cesaretle dile geliyor: Böyle bir Türkiye istemiyoruz!
Yoksullaşmaya, gericiliğe, demokrasi ve özgürlük yitimine, yargıya müdahale ve ayrıştırıcı dile rağmen Türkiye’nin yarıya yakını yine de hayatından memnun!
Ya da çaresiz…
Anlamak, anlamlandırmak zor…
***
Türkiye haritasına baktığınız zaman nasıl ciddi bir “parçalanma” olduğunu görüyorsunuz.
Güneydoğu’da bir başka Türkiye var…
Mersin, İzmir, Antalya, İstanbul’da bir başka…
İç Anadolu daha da başka bir Türkiye…
“Kim kazandı” sorusuna yanıt bulmak zor.
“Kim kaybetti” sorusuna çok daha fazla yanıt var…
O nedenle sandık sonucundan daha önemlisine odaklanmak gerekiyor.
Yıllar yıllar sonra ilk kez ciddi bir itiraz yükseliyor Türkiye’den, cesur bir başkaldırı, tarihi bir birleşme…
Üstelik milliyetçi ve muhafazakâr oylar böylesine yoğunken…
“Terörist” suçlaması yapılırken partilere, adaylara, düşünürlere…
“Kim daha ulusalcı” diye yarışırken kitleler…
Açlığa karşı bayarak, demokrasiye karşı millet, özgürlüğe karşı din kullanılırken…
Çok kolay değil…
***
Sandıklar kapandıktan 12 saat sonra Yüksek Seçim Kurulu Başkanı “gecikme söz konusu değil” diyordu halen!
Sistemli veri girişi, birleştirme, itiraz, aktarma falan anlatıyordu.
Ufukta “İkinci Tur” görünmüştü ama balkondan “bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız” naraları atılıyordu.
Kan, revan suçlamaları arasında kardeşlikten söz ediliyordu.
Erdoğan daha ne yapsın bu Türkiye’ye?
***
“Anketlere göre Kılıçdaroğlu rahat” demiştim seçim öncesi ve şu notu özellikle düşmüştüm: “Kamuoyu araştırmaları demokrasi ve özgürlüklerle doğrudan ilgilidir. Bir ülkede demokrasi ne kadar gelişmiş, özgürlükler ne oranda ileriyse, kamuoyu ölçümleri o kadar güvenilir olur.”
Anketler de böylesi bir ortamda gerçekleşti…
Seçim de…
Sandıklar kapandıktan sonra sayım sürecinde yaşananları da gördük birlikte…
***
Türkiye seçimini yaptı.
Henüz bitmedi…
İkinci tura da tanıklık edeceğiz…
Yine de bana sorarsanız, demokratikleşme ve özgürleşme yolunda büyük bir adım atıldı.
Sandık sonuçlarına bakmıyorum yalnızca…
Özgürlükler büyüyecek, buna yürekten inanıyorum…
Zor günler yaşanacak belki…
Sancılı olacak.
Yine de eski(miş) Türkiye ve onun köhnemiş egemenleri gidecekler…
O yola çıkıldı.
Korku duvarları yıkılıyor gün be gün…
Umutlu olmak lazım…
Erdoğan’ın siyasetine Kıbrıs seçmeninden onay yok!
Erdoğan ya da AKP Türkiyesi, Kıbrıs’taki seçmeninden onay almadı.
Lefkoşa Büyükelçiliği’ne bağlı sandıklarda oy kullanan TC seçmeni hem Cumhurbaşkanlığı, hem de milletvekilliği için şimdiki yönetime onay vermedi.
Erdoğan da kabul görmedi Kıbrıs’ta, AKP de!
Parlamento oylarında yüzde 38'de kaldı "Cumhur İttifakı."
CHP ve HDP’yi de içeren "Millet" ile "Emek Özgürlük" ittifaklarının Lefkoşa oyları yüzde 55'i aştı.
Cumhurbaşkanlığı sonuçları da öyle...
"Reis" dedikleri Erdoğan'a Kıbrıs'tan yüzde 38 oy çıktı.
Kılıçdaroğlu'na yüzde 55.
Köy köy gezen Büyükelçi'ye rağmen...
Kendi atadıkları ya da seçtirdikleri "KKTC Hükümeti" ve "KKTC Cumhurbaşkanı"na rağmen...
Memur gibi görevlendirdikleri Dışişleri Bakanı’na rağmen…
Kadını köleleştirme fantazisi ile fetva veren Din İşleri Başkanı’na rağmen…
“Kıbrıs’ta çözüm adadaki iki toplum tarafından bulunması gerekiyor, Ankara'nın Kıbrıslı Türklerin içişlerine, Atina'nın da Kıbrıslı Rumların içişlerine karışmaması gerekiyor” diyen görüşe onay verdi Kıbrıs’ta TC seçmeni…
“Kıbrıslı Türklerin içişlerine karışmamak demek adayı Rumlara teslim etmek demektir” yaklaşımını reddetti.
Lefkoşa sonuçlarında ada'ya dair dayatmacı, baskıcı, müdahaleci siyasetin etkisi büyüktür mutlaka… "Egemen Eşit Devlet ve Uluslararası Statü" diye üzeri örtülen çözümsüzlük ve ilhak oyunu da tutmamıştır.
AKP'nin "Kıbrıs işleri" tam bir yenilgi aldı.
Lefkoşa sandığına gömüldü Erdoğan çizgisi…
Biz kendi derdimize yanalım
Türkiye seçimini yaptı.
Şimdi gözler 2’nci Tur’da…
Biz kendi derdimize yanalım elbette…
Türkiye her dönem Kıbrıs’a dair yaşamsal kararlarda etkili olmuş ve Kıbrıslı Türkler üzerinde önemli bir nüfuz kullanılmıştır.
Kıbrıs’ta “sözünü geçirmek” anlamındaki nüfuzu dışında ciddi de nüfus sahibidir şimdi…
Kıbrıslı Türklerin “iyiliği” güzellemesi bir yana Türkiye de her büyük ülke gibi kendi menfaatlerini düşünüyor önce…
Pek tabii buradaki toplumun kötülüğünü istemiyor.
Ama öncelik kendi pozisyonudur.
Güvenliği, gücü, geleceği!
Yandaşların alacağı ihaleleri de unutmuyoruz pek tabii…
“Türkiye, Kıbrıs’ın birleşmesine asla izin vermez” sözü o nedenle “duruma göre” değişiyor.
Tarihe bakalım…
Şimdiki zamanlarda “şeytanlaştırılan” Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en önemli kurucu unsurlarından biri Türkiye’dir… Meşhur Annan Planı’nda “evet”i destekleyen de aynı Türkiye değil mi?
Hem Kıbrıs’ın bölünmez bütünlüğünü garanti edendir hem de bölen!
Tarihsel bir çelişki olarak karşımızda durur; Kıbrıs’ta “ayrı devlet”i yasaklayan Anayasa’nın garantörü, o ayrı devlet de tek tanıyan ülkedir!
Bu kadar “garabet” ortasında, Türkiye’nin “milli politikası”ndan söz etmek de duygusal bir avunmanın ötesine geçmez. Çünkü o milli politika içerisine Kıbrıs Cumhuriyeti de girmiştir geçmişte, taksim de… Birleşik Federal Kıbrıs’a “evet” de vardır, “KKTC”ye tanınma istemek de!
“Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” sözü mü Milli?
Yoksa Lozan Sözleşmesi mi?
***
Türkiye’nin en son Kıbrıs siyasetinden elde ettiği hiçbir kazanım yoktur.
Yalnızlaşma vardır.
Çoğaldıkça çoğalan belirsizlik kabusa dönüşmüştür.
Hele Kıbrıslı Türkler tümüyle kayıp özne konumuna itilmiştir.
Bu değişir mi?
Türkiye açısından mesele menfaattir!
Kıbrıs barışından elde edeceği kazanıma bağlıdır sonuç…
***
“Biz kendimizi kurtarmaya bakalım” diyenleri duyar gibiyim.
Öyle!
Böylesi bir “bağlılık” böylesi bir “bağımlılık” bir yere kadar…
Hele hele içinde “dünya” yoksa!