Türkiye’de siyasi ve ekonomik yıkılmışlık, depremdeki yıkımdan daha büyük!
Ekonomist misin?
Komünistim!
Şaka şaka!
-*-*-
Che Gueavara’nın efsane “yanıtı”dır bu!
Hani devrim sonrası Guevara Küba’da kasanın başına oturtulmuş…
Amerikalı tinyoz bir gazeteci de adamı sıkıştıracak ya, “Siz ekonomist misiniz?” diye sormuş!
Anında yanıtlamış Guevara, “Yook komünistim!”…
-*-*-
Ekonomist veya komünist olmayı geçin…
Türkiye’nin dış borcuna bakın…
Dünya’da en ciddi veya en büyük dış borcu olan 3, bilemediniz 5 ülkeden biri Türkiye’dir…
500 milyar Dolar civarında brüt dış borcu olduğu yazılmaktadır ki bu bütçesinin yarısından fazlasına tekabül etmektedir.
Net dış borç, bunun yarısıysa, o da bütçenin dörtte biridir…
-*-*-
Efendim, bu büyük borcun altından kalkmak mümkün mü?
Mesela Türk Lirası (TL) basarak bunu başarabilir misiniz?
“Mümkün değil” diyor “ekonomistler”…
Çünkü para basmak demek, TL’nin döviz karşısında, en önemlisi de Amerikalıların doları karşısında değer yitirmesi ve borcun, TL bazında daha da artması, hiç ödenemez hale gelmesidir…
-*-*-
Derken, tarihin en büyük depremlerinden biriyle belki de yine tarihin en büyük yıkımını yaşayan Türkiye’nin, son birkaç haftadaki maddi kaybının en az 100 milyar dolar olduğunu söyleyenler de hayli fazladır…
Bu kaybın artacağını söyleyenlerin, hatta tıpkı insan kaybı sayısı gibi, “açıklananın en az dört katı” olduğunu iddia edenlerin sayısı da az değildir…
-*-*-
Koskoca TC Devleti’nin koskoca yöneticilerine akıl verecek değilim elbette…
Ama, dışarıdan bakıldığı zaman, depremle birlikte ani bir şekilde çok büyüyen “ekonomik yıkıntı”yı temizlemek, yeniden ayağa kalkmak, çok ciddi anlamda “güçlü, akıllı, bilgili” bir yönetimin işidir…
-*-*-
Ve çok üzücüdür, şu anda Türkiye’de böyle bir görüntü olmadığı gibi; yakın bir gelecekte olacağını söylemek “şaşkınlık” olur!
-*-*-
Çok ciddi bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye, belki beş katı büyüklükte siyasi yıkımı da yaşar durumdadır.
Ve tarihinin en güçlü yönetimine ihtiyacı bulunmaktadır…
Ne yazık ki görüntü hiç de öyle değildir…
-*-*-
Tayyip Erdoğan ve koalisyon hükümetinin ömrünü – miadını doldurduğu apaçık ortadadır ancak “gitmeyiz de gitmeyiz” durumu söz konusudur.
Altılı masa veya muhalefet kanadı “sağlam bir görüntü” ya da “güvenilir bir hava” verememektedir.
Kaldı ki anketler, iki tarafı eşit göstermektedir…
İstikrarlı bir “yeni dönem” imkansız gibi durmaktadır.
-*-*-
Hatta geçtim istikrarı, tam bir kaos, tam bir batak durum söz konusu olacaktır…
-*-*-
Peki çözüm?
-*-*-
Haddime değil demiştim ama bence en akıllı olacak tavır, Avrupa Birliği (AB) ile yakınlaşmaktır… NATO ile hırlaşmamaktır… (AB’ci ve NATO’cu olduğum yargısına varmayın, kişisel tercihim, şu anda Türkiye’nin kesinlikle devrimci komünist bir rejime ihtiyacı olduğu doğrultusundadır ama gerçekler acı olduğu gibi, bazı biber türleri de çok acıdır…)
-*-*-
AB ile yeniden ilişkileri en iyi seviyeye çekmek ya da yeniden yakınlaşmak nasıl olacak?
Tahsin ve Ersin ağaların çok canları sıkılacak ama “Kıbrıs’ta martaval okumaktan” vazgeçilerek işe başlamak şarttır.
Kıbrıs’ta, AB’nin de onaylayabileceği, yeni Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in “kaçamayacağı” malum çözüm modeline geri dönülmesi elzemdir.
-*-*-
Bu arada eklemek lazım; siyasi ve ekonomik anlamdaki bağımlılığımız bir yana; mevcut şartlarda, seks pozisyonumuza kadar Türkiye’den gönderilen yobaz kafayla yönetiliyor olmaktan yola çıkacak olursak, bizim gidişatta hiç hayır bulunmamaktadır…
Türkiye’yi imam kabul edersek, bizim cemaat olduğumuz noktasına geliriz ve imam eğer şu anda yelleniyorsa, biz kesinlikle “mıçtık” demektir!
-*-*-
Ve Dünya gündeminde ne var?
III. Dünya Savaşı mı?
Bilemem!
Ama Rusya – Çin ortaklığına karşı; Amerika önderliğindeki NATO’nun olası bir “savaş” çılgınlığı karşısında, “İkinci Dünya Savaşı’ndaki gibi”, “biz tarafsız kalıyoruz” diyebilmek de Türkiye için çok zor olacak…
-*-*-
Kısacası, Türkiye, en çok istikrarlı bir yönetime ihtiyaç duyduğu dayanılmaz büyük bir yıkımın içindedir…
Ve ne acıdır ki, deprem felaketinden çok daha büyük siyasi yıkım yaşamaktadır…
Hovardalar ülkesi!
Hovarda!
Siyasi hovardalık!
-*-*-
Nedir hovarda?
“Geçici aşkları olan, çapkın kimse” olduğu gibi, “… zevki için para harcamaktan kaçınmayan kimse” için de “hovarda” denilebilir…
-*-*-
Ülkemizde ya da Orta Doğu coğrafyasında genellikle “erkek”ler için kullanılır…
Ama bence cinsiyet ayrımı yapmamak lazım!
-*-*-
Peki “siyasi hovardalık” nedir?
-*-*-
Siyasette de çapkınlık elbette insan halidir ama burada esas itibarıyla “anlatılmak istenen”, “siyasetçinin, zevki için olmasa bile itibarı veya koltuğunun garantisi için devletin kasasından keyfi para harcaması” olabilir…
-*-*-
Mesela “Külliye inşaatı”, “itibar maksatlı” bir “hovardalık”tır!
-*-*-
“Şunu yapacağız, bunu başaracağız” diye sürekli sözler ya da vaadler ortaya koymak “siyasi hovardalık”la açıklanır!
-*-*-
İster gerçek anlamıyla olsun, ister siyasi anlamıyla olsun, “hovarda” kişilerin en birincil özelliği, kısa süreli aşklar yaşamaktan olduğu kadar, övünmekten ve gösteriş yapmaktan çok hoşlanıyor olmalarıdır!
-*-*-
Memleket, şu anda “hovardalar” tarafından yönetiliyor…
Bu açık!
Ama hovardaların yönettiği memleketin haline bakar mısınız?
Londra’ya 30 kişilik bir ekiple iç çamaşırı almaya giden cumhurbaşkanımız var ama çam kese böceklerinin ağaçlarımızı öldürmemesi için alınacak ilaca ödenecek 1 milyon Euro yok!
-*-*-
Okulsuz, yolsuz, ışıksız, hastanesiz, en önemlisi geleceksiz…
Ama bol hovardalı!
Mağusa’da devlet yok... Yarın, bu konuyu yazacağım... Bugün de fotoğraf konusu yaptım... Mesela fotoğrafta gördüğünüz Laguna Apartmanları... Orada devlet yok... Devlet olmadığı için, vatandaş, “rant uğruna binayı boşaltmamız isteniyor”a; “depremde kafanıza yıkılacak”tan daha çok inanıyor... Mağusa’da devlet gerçekten yok... Değil 9 şiddetinde, daha hafif bir deprem, hisarların çoğunu hatta tarihi katedrali bile yıkabilir... Neden? Çünkü devletin bunları tamir edecek – güçlendirecek parası kalmadı... Hatta devlet, 112 Acil merkezini dahi yıllardır tamamlayamadı... İhaleye çıkamıyor... Şampiyon çocuklara bir spor salonu mu? Söz mü vermişlerdi? Yarın bu sayfada, bunları anlatacağım...