“Türkiye’den Kayıplar Komitesi’ne herhangi bir bilgi ulaşmadı…”
Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Nestoras Nestoros, Kıbrıs Haber Ajansı’na konuştu: “Kıbrıs’ta kayıpların kalıntılarının yer tespiti daha da zorlaştı…”
Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Nestoras Nestoros, Kıbrıs Haber Ajansı’na dün yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ta “kayıp” şahısların kalıntılarının gömü yerlerinin tespitinin daha da zorlaştığını belirtti.
Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberine göre 2018’den günümüze yalnızca sekiz başarılı kazı yapıldığını söyleyen Nestoras Nestoros, bu durumun çalışmaları daha da zorlaştırdığına dikkati çekti.
Kıbrıs Haber Ajansı’ndan Antonios Gkildakis’in haberine göre Nestoras Nestoros bir soru üzerine, Türkiye’den Kayıplar Komitesi’ne 1974 hava fotoğrafları veya buna ilişkin herhangi bir bilgi ulaşmadığını da belirtti.
Geçtiğimiz günlerde Strazburg’ta Avrupa Konseyi’ne bilgi veren Türkiye yetkilileri, “Türk tarafının Kayıplar Komitesi’nin belirli taleplerine yanıt verdiğini, Ankara’nın, bir ‘Arşiv Komitesi’nin son olarak 1974’te havadan çekilmiş fotoğraflar sağladığını ve Kayıplar Komitesi’nin gelecek yıllarda kazı programlarına hazırlanması için kuzeydeki asker alanlarda kesin yerlerle ilgili bilgi verdiğini” bildirmişti. Ancak Kayıplar Komitesi yetkilisi Nestoros, bu yönde herhangi bir bilginin Kayıplar Komitesi’ne ulaşmadığını söyledi.
Konuyla ilgili düşüncesi sorulan Nestoros, “Böyle bir bilginin Komite’ye gelmediğini kesin olarak söylüyorum” dedi; başarılı kazıların azalmasının bu konuyla ilgili olmadığını kaydetti.
Nestoros’un Kıbrıs Haber Ajansı’na verdiği bilgiye göre geçen yıl kalıntıları bulunan “kayıp” şahısların sayısı 49 olurken bu sayı 2016’da 114 ve 2015’te 156 idi.
Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberine göre kimliklendirmelerde de düşüş yaşanıyor… 2017 yılında 118 kimliklendirme yapılırken, 2018’in ilk dört ayında biri Kıbrıslıtürk, 12’si Kıbrıslırum olmak üzere toplam 13 “kayıp” için kimliklendirme yapıldı.
Kayıplar Komitesi’nin istatistiklerine göre şu ana kadar 659 Kıbrıslırum “kayıp” kimliklendirildi, halen 851 Kıbrıslırum hala “kayıp”. 211 Kıbrıslıtürk “kayıp” kimliklendirildi ve halen 281 Kıbrıslıtürk “kayıp”.
TÜRKİYE’NİN SUNUŞU…
Gerek Kıbrıs Haber Ajansı’nda, gerekse POLITIS’te yer alan iki diğer haberde, Strazburg’ta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne Türkiye’nin bir sunuş yaptığı ve sunduğu dökümanda Türk tarafının Kayıplar Komitesi’nin çalışmalarını kolaylaştırmak için neler yaptığını sıraladığı belirtildi.
Kıbrıslırum basınında yer alan bu iki habere göre Türkiye, “Türk tarafının Kayıplar Komitesi’ne tüm olası gömü yerleri hakkında elindeki tüm bilgileri verdiğini, Ağustos 2016’da kuzeyde bir “Arşiv Komitesi” oluşturduğunu, bu “Arşiv Komitesi”nin, Kayıplar Komitesi’nden gelen spesifik taleplere yanıt verdiğini ve yakın zamanda 1974’te havadan çekilmiş fotoğrafları komiteye ulaştırdığını” belirtti. Haberlere göre Türkiye’nin sunduğu dökümanda, “Arşiv Komitesi’nin Kıbrıs’ın kuzeyindeki tüm askeri bölgelerin tam yerleri hakkında Kayıplar Komitesi’ne bilgi verdiğini ve bunun gelecek yıllarda Kayıplar Komitesi’nin yapacağı kazı programına yardımcı olmak için yapıldığını” belirtti.
Ancak Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberine göre, Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Nestoras Nestoros, Kayıplar Komitesi’ne sözü edilen bu bilgilerin ulaşmadığını açıkladı.
TAZMİNATLAR KONUSU
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarına 30 milyon Euro tazminat ödemeye mahkum edildiğini ancak henüz bu ödemeyi yapmadığını belirten Kıbrıslırum basını, buna karşılık Türkiye’nin de aynı belgede Kıbrıs Cumhuriyeti’ni suçlayarak “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de Kıbrıslıtürk kayıp yakınlarına hiçbir tazminat ödemediğini” belirttiğini yazdı.
Türkiye “Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komisyonu ile İşkenceye Karşı Komisyonu’nun Kıbrıslırum tarafına bu yönde sözlerini yerine getirmemiş olduğunu hatırlatmış olduğuna” da dikkati çekti.
POLITIS’in haberine göre Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden, Türk tarafının “kayıplar” konusundaki çabalarının her dokuz ayda bir yerine her yıl gözden geçirilmesi için istekte de bulunuyor.
Aynı dökümanda Türkiye, 29 Mart 2018 tarihinde Lefkoşa-Girne yolundaki tadilatların Kayıplar Komitesi’nin isteği üzerine durudurlmuş olduğunu ve Kayıplar Komitesi’nin çalışmaları bitinceye kadar yol tamirat çalışmalarının durdurulduğunu, 2006’dan bu yana “kayıplar”ın gömü yerlerinin arandığı 1.206 kazı gerçekleştirilmiş olduğunu belirtiyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gelecek hafta Strazburg’ta toplanarak Kıbrıs’ta “kayıplar” ve Türkiye’nin bu konuda verdiği sözleri ve ne kadarını yerine getirip getirmediğini gözden geçirecek.
(KIBRIS HABER AJANSI ve POLITIS’ten derleyen: Sevgül Uludağ – 1.6.2018)
Kendi “teşkilatları” tarafından öldürülen Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar anılmaya devam ediliyor…
Aynı tarihte öldürüldüler: Panayotis Stilyanu ve Ahmet Yahya…
Kendi “teşkilatları” tarafından öldürülen Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar anılmaya devam ediliyor. Gerek Kıbrıs’ın kuzeyinde, gerekse güneyinde, çeşitli etkinlikler ve sosyal medya paylaşımlarıyla “hain” oldukları gerekçesiyle öldürülen Kıbrıslılar için Larnaka’da da bir etkinlik düzenlendi.
AKEL Türkçe sayfasında 29 Mayıs 1958’de yani bundan tam 60 yıl önce AKEL üyesi Panayotis Stilyanu’nun Aheritu’da (şimdiki adıyla Güvercinlik köyü) Grivasçı maskeli katiller tarafından öldürüldüğüne dikkat çekiliyor ve Panayotis Stilyanu’yla ilgili özetle şu bilgiler veriliyor:
“Panayotis, Mağusa’ya bağlı Aheritu köyünde çeşitli işler yaparak geçinmeye çalışıyordu. Süpürge yaparak bunları Maraş’ta satıyor, kuyu kazıyor, evlerinin etrafına duvar örmek isteyenler için taş kırıyordu. 1958’de öldürüldüğünde birkaç koyun almayı başarmış ve çobanlık yapmaya başlamıştı.
Mihalis Pumpuris’in “İmtihan Günleri” kitabında yer alan tanıklıklara göre, 6 çocuk babası Panayotis Stilyanu’nun katledilmesi, önceden planlanmış bir cinayetti. Nitekim Menikos, Sakkas ve Matsukos’un öldürülmelerinden bir kaç gün sonrasında işlenen bu cinayet öncesinde köyde aşırı sağcı unsurların hareketleri gözlemlenmişti.
29 Mayıs 1958 sabahı Panayotis Stilyanu karısı, kızı ve oğluyla birlikte komşusu Tandis’in evinde bulunuyordu. Bir ara evin bahçesine ellerinde çivili sopalarla bir grup maskeli girdi. Tek “suçu” AKEL üyesi olmak olan Stilyanu saldırganların ilk darbesini başına yiyerek yere düştü. Bir yandan onu eve taşımaya çalışırken, diğer yandan da maskeli saldırganların eve girmesini engellemeye çalışan karısını ve kızını yaralayan katiller ellerindeki çivili sopalarla Panayotis Stilyanu’nun kafasını ve vücudunu parçaladılar. Panayotis Stilyanu’nun karısı 9 ay hastanede kaldı. Babasının gözleri önünde dövülerek öldürülmesini hiç unutamadığını söyleyen kızı Petru, hastanede babasının çizmelerini çıkardıklarında içinden et ve kemik parçalarının döküldüğünü, onu sopalarla parçaladıklarını belirtiyordu.
SUNDAY MAIL gazetesinden Poli Pandelidis’e yaşadıklarını anlatan Petru “yoksul ve masum bir aile insanına karşı işlenen en büyük suçtu bu. Babam 38 yaşındaydı ve her gün, gün doğumundan gecelere kadar çalışarak bize ekmek getirmeye çalışıyordu” dedikten sonra cinayet gününü şöyle anlatıyordu: “Birden evin dış kapısında yedi tane maskeli adam belirdi, tümü de sopalar taşıyorlardı, bir o kadar sayıda insan da kenarda bekliyordu. Babam kucağında tuttuğu bebeğimi bana uzattı, adamlar sopalarını kaldırıp alnına vurdular. Ona vurmaya devam ettiler, yere düştükten sonra da boynuna vuruyorlardı. Ben dışarıya koştum, bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Bebeğimi ne yaptığımın bile farkında değildim, onu yatağa atmıştım ve onu düşünmüyordum.”
Petru’nun eşi Dimitris ise SUNDAY MAIL gazetesine, “Sopalarda altışar inç uzunluğunda çiviler vardı, onun başına bunlarla vuranlar, her defasında durup başına saplanmış çivili sopaları çıkarmak zorunda kalıyordu. Kaynatamın parçalarını topladık yerlerden... Barbarca bir öldürme biçimiydi bu ve karımın bunları görmüş olması çok üzücü...” diyordu.
Panayotis Stilyanu’nun katledilmesi ve cenaze töreni haberini 1 Haziran 1958’de “Bahtı Kara Kıbrıs’ımızın Trajedisi” manşetiyle duyuran HARAVGİ Gazetesi, halkın nehir gibi akan gözyaşlarıyla ve katillere lanet okuyarak Stilyanu’nun cenazesinin kaldırıldığını yazıyordu.
O dönemde, halktan Solcu insanları öldüren EOKA’cı fanatiklerin hedefi halkı yanlış yönlere yöneltip, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemekti. Ülkenin Sol ve Sağ arasında bir iç savaşa sürüklenmemesi büyük oranda Sol Hareket’in olgunluğunun, yurtsever ve sorumlu duruşunun sonucudur. Provokasyonlara, estirilen teröre ve işlenen cinayetlere aynı yöntemlerle cevap vermedik, bunlara kitlesel siyasi eylemlerle karşı çıktık. Bugün de siyasi mesaj ve tutumlarımızla, kararlı eylemlerimizle bu cinayetleri kınıyoruz.
AKEL olarak biz üyelerimize ve kadrolarımıza hiçbir zaman bu cinayetlerin intikamının alınması çağrısında bulunmadık. Bu cinayetlerin azmettiricisinin Grivas ve yandaşları olduğu çok iyi bilinmektedir. Onlar daha sonraları Yunan faşist cuntasıyla birlikte aşırı sağcı milliyetçi ve anti-komünist EOKA-B örgütünü kurup, 15 Temmuz 1974’te emperyalist planlara hizmet ederek faşist darbeyi gerçekleştiren ve Türkiye ordusuna Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının neredeyse %40’ını işgal etmesinin yolunu açanlardır. Faşistlerin halkımıza ve yurdumuza karşı işledikleri suç ve cinayetlerin açtıkları derin yaraları hepimiz biliyoruz ve hala daha korkunç sonuçlarını yaşıyoruz…”
AHMET YAHYA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ…
“Türk Eğitim Kulübü (TEK) Yönetim Kurulu üyesi berber Ahmet Yahya (26), 29 Mayıs 1958 tarihinde yatağında uyurken faşist kurşunlarla öldürüldü.
Türk İşçi Birlikleri’nin PEO’ya katılmasına karar verilmesinin ardından faaliyet sürdürdüğü binada ilerici bir spor kulübü kurulması düşüncesiyle kurulan Türk Eğitim Kulübü’nün üyelerinin 1958’de 1 Mayıs’ı Kıbrıslırumlar’la birlikte kutlamalarının ardından TEK’in binası basılarak her şey yerle bir edilmiş, ardından da üyeleri ölüm tehditleri almaya başlamıştı.
31 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi Ahmet Yahya cinayetiyle ilişkin şu haberi vermişti: “Evvelki akşam Ahmet Yahya adındaki bir berber vurularak öldürülmüştür. Ahmet Yahya’nın bir solcu olduğu bildirilmektedir. Ahmet Yahya yatağında tabanca ile vurulmak sureti ile öldürülmüştür.”
Ahmet Yahya’nın PEO’dan istifa ilanıyla öldürüldüğüne ilişkin haber, aynı günkü gazetede yer almıştı…
GAZETE SATICISINI DA ÖLDÜRDÜLER…
“Andreas Sakkas yoksul ve ileri görüşlü bir insandı. PEO’nun bir üyesiydi ve AKEL’in “Haravgi” gazetesini düzenli biçimde dağıtıyordu. Sola karşı, AKEL’e karşı saldırılar ve terörün yürütüldüğü dönemde dahi “Haravgi” gazetesini satmayı ve dağıtmayı ısrarla sürdürdü. Bu ise, belirli fanatik çevreler ve güçlere göre affedilmez bir günahtı.
Pera Orinis’teki köy kahvesine gelen maskeli şahıslar ona hakaretler yağdırarak, ellerini havaya kaldırmasını istediler. Andreas onlara karşı cesur bir biçimde direnip, onlara adeta kafa tutarak ne tür bir ihanet işlediğini açıklamalarını talep etti. Maskeli korkak katillerin yanıtı Andreas Sakkas’ı öldürmek, karısını dul ve yedi çocuğunu da öksüz bırakmak oldu.
Eli silahlı, yüzü maskeli katiller işledikleri cinayeti haklı göstermek amacıyla Andreas’ın ölü bedeni üzerine “Hain” yazılı bir not bıraktılar. Ardından dağıttıkları bildirilerle Andreas’ın İngilizler’e üç eşek ve giysi sağlamış olduğu yalanını yaymaya çalıştılar. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman doğrulanmadı. Nitekim Andreas Sakkas’ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra, EOKA’nın bölgedeki liderleri, onun öldürülmesinin trajik bir hata olduğunu söylemeye başladılar.
… Biz tarihsel gerçeklerle yüzleşme ve “hain” iddiasıyla öldürülen bu insanların halk önünde itibarlarının iade edilmesi yolunun açılması için çalıştık. Bu cinayetlerden yarım yüzyıl sonra, Dimitris Hristofyas hükümeti döneminde 22 Aralık 2012’de alınan kararla tarihsel gerçekler ortaya koyularak, “hain” diye suçlanıp öldürülen Kıbrıslırumlar’ın itibarlarının iadesi kararlaştırıldı. Onlar özgürlük mücadelesinde canlarını feda eden kahramanlardır ve onları sonsuza dek anacağız…”
(AKEL Türkçe’den özetle derleyen: Sevgül Uludağ – 1.6.2018)