“Türkiye’nin AB üyesi Kıbrıs’a yeniden müdahalesi milyonda bir ihtimal değil.”
Kıbrıslı Rum unutulmaz liderlerden Yiorgos Vassiliou, son gelinen aşamayı gazeteci Esra Aygın’a yorumladı
“Başarısız olduk ve bu nedenle gelecek belirsiz, gelecek güvensiz”
“Ne Yunan ne de Türk olan birleşik bir Kıbrıs’ın getirileri çok fazla”
“Siyasette olan herkesin bilmesi gereken en önemli sır şudur: Neyin arzulanan, neyin ise mümkün olduğunu ayırt edebilmek.”
“Crans Montana’daki sonuç için ‘üzgün’ kelimesi hissettiklerimi anlatmakta yetersiz kalır, çünkü çözümün Kıbrıs’a getireceği faydaları biliyorum.”
ESRA AYGIN
Kıbrıslı tanınmış siyasetçi, 1988-93 yılları arasında görev yapmış Kıbrıslı Rum lider Yiorgos Vassiliou, “Adada federal bir çözüm olmadığı sürece geleceğimiz belirsizdir ve güvenli değildir” diye konuştu.
Kıbrıslı Rum unutulmaz liderlerden Yiorgos Vassiliou, müzakere sürecinde yaşanan hayal kırıklığını ve son gelinen aşamayı gazeteci Esra Aygın’a yorumladı:
- Esra Aygın: Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı ve Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis arasında Mayıs 2015’te başlayan müzakere sürecini yakından takip ettiniz. Süreç çok olumlu ve umutlu başladı. Cesur ve kararlıydılar. Ne oldu da bu süreç bu noktaya geldi?
- Vassiliou: Öncelikle söylemek isterim ki, Crans Montana’da ortaya çıkan sonuç karşısında ‘üzgün’ kelimesi hissettiklerimi anlatmakta yetersiz kalıyor. ‘Kesseler kanım akmaz’ diye bir söz vardır. İşte o derece üzgünüm, çünkü çözümün Kıbrıs’a getireceği faydaları biliyorum ve bunu bildiğinizde, başarısızlık sizi bir o kadar daha fazla üzer.
- ESRA A.: Siz Çarşamba günü öğlen saatlerine kadar Crans Montana’daydınız. Kritik akşam yemeği ise Perşembe günü idi. Oradan ayrılırken bir anlaşmaya varılabileceği yönünde iyimser miydiniz?
- Vassiliou: BM Genel Sekreteri’nin oraya geleceğinin açıklandığı andan itibaren çok iyimserdim, çünkü onun, geriye kalan sorunların aşılmasını sağlamak konusunda başarılı olacağını düşünüyordum. Onun varlığına rağmen bir çözüm bulunamadı.
- ESRA A.: Neden?
- Vassiliou: Bildiğiniz gibi, Crans Montana’da ne olduğu ile ilgili birçok farklı anlatım var. Sayın Anastasiadis’e sorarsanız, size, başarısızlığın sebebinin Sayın Çavuşoğlu olduğunu, çünkü müdahale hakkının sonlandırılacağına dair herhangi bir taahhütte bulunmadığını söyleyecektir. Ancak aynı zamanda, elimizde Genel Sekreter tarafından yazılmış bir rapor var. Bu raporda Genel Sekreter, yazılı olarak sunulanlara ek, kendisine direk söylenenlerin de aynı derecede kabul edilebilir olduğunu belirtiyor. Yani burada bir fikir ayrılığı var. Genel Sekreter ‘bana güvenebilirsiniz’ diyor. Cumhurbaşkanı Anastasiadis ise, ‘eğer hal böyle ise, neden bunu yazıya dökmüyorlar?’ diyor. Bu konuyu tekrar tekrar tartışabiliriz ama hiç bir yere varamayız. Benim için önemli olan sonuç. Başarısız olduk. Ve bu başarısızlık nedeniyle belirsiz bir gelecek bizi bekliyor. Ne Kıbrıslı Türklerin ne de Kıbrıslı Rumların kendilerini güvende hissedemeyecekleri bir gelecek...
“Bu endişe saçmalıktır”
- ESRA A.: Federasyonu risk olarak gören, masada görüşülen yapının işlevsiz olacağını düşünen, hatta çözüm durumunda kendilerini şu andakinden daha az güvende hissedeceklerini söyleyen bir kesim var...
- Vassiliou: Bunlar, çözüm istemeyen milliyetçi kesimlerin olağan argümanlarıdır. Veya, Londra-Zürih anlaşmalarından daha iyi bir çözümün mümkün olduğuna inananların. Unutmayın ki, Londra-Zürih anlaşmaları aslında -Kıbrıslı Türk bir başkan yardımcısı ve Kıbrıslı Türk bakanlarla- bir federasyondu. Tabii, şu anda sözünü ettiğimiz federasyon o zamankinden daha iyi bir federasyon olacak çünkü AB üyesi olacağız. Kıbrıslı Türk hükümet üyelerinin kararları bloke etmesinden endişe edenler var. Unutmayın ki, tüm AB üyesi ülkelerde, çevreden insan haklarına en önemli kararlar artık Brüksel’de alınıyor. Ülkelere bunları uygulamak düşüyor. Kıbrıslı Türklerin federasyonu işlevsiz hale getireceği endişesi -söylememe izin verin ki- saçmalıktır. Bu endişe yersizdir çünkü Kıbrıslı Türkler ne yaparlarsa yapsınlar, AB yasa, kural ve tüzükleri ile çelişen bir şey yapamazlar. Bu argüman, Kıbrıslı Türklerin temel insan hakları dışında hiç bir hakka sahip olmayan bir azınlık durumunda olacağı bir çözümün mümkün olduğu illüzyonuna sahip olanların argümanıdır. Bu aynen Belçika’da, Valonlara ‘söz hakkınızın olmadığı bir federasyonu kabul edin, çünkü Flamanlar sizden fazladır’ demeye benzer.
Askeri anlamda ise, eğer Kıbrıs’ta bir çözüm olsaydı, Türkiye’nin AB üyesi bir Kıbrıs’a tekrar müdahalede etmesine milyonda bir ihtimal bile yoktu. Kiminle olursa bahse girmeye hazırım.
- ESRA A.: Ama siyasetçiler bu argümanları kullanıyor ve azımsanmayacak bir kesim saçma bulduğunuz bu argümanları benimsiyor ve endişeleniyor...
- Vassiliou: Bunun nedeni bugüne kadar federasyonu destekleyen hükümet ve partilerin, yani DİSİ ve AKEL’in insanlara federasyonu anlatmamış olmasıdır. 1977-79 Doruk Anlaşmalarından beridir masada tek bir çözüm şekli var: iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyon. Ve biz buna hiç bir zaman karşı çıkmadık.
Kıbrıslı Rumlar arasında hala Yunan bir Kıbrıs hayali kuran yüzde 20-25’lik bir kesim var. Ne yaparsanız yapın bu kesim buna inanıyor ve hep inanacak. Ancak ne Yunan ne de Türk olan birleşik bir Kıbrıs’ın getirileri o kadar fazla olacak ki, bu getiriler yanında endişeler çok önemsiz kalacak.
“Mümkün olan nedir”
- ESRA A.: Peki neden halk 70lerden beri masada olan iki-toplumlu iki-bölgeli bir federasyona hazırlanmadı?
- Vassiliou: Çünkü her zaman acil ve öncelikli olan şeyleri ele alırsınız. Unutmayın ki, Kıbrıslı Türkler ilk kez Annan Planı ile federasyonu kabul ettiler.
Bakın, siyasette olan herkesin bilmesi gereken en önemli sır şudur: Neyin arzulanan, neyin ise mümkün olduğunu ayırt edebilmek. Arzu edilen ile mümkün olan arasındaki bu çelişki tarihimiz boyunca bizimle oldu. Bugün federasyona karşı eleştiri yapan veya bahane üreten herkes, arzu ettikleri çözümün hayalini kuruyor. Ve çözüm için müzakere etmeniz ve taviz vermeniz gerektiğini kabul etme cesaretleri yok.
Size bir anımı anlatayım. 1992 yılında Davos’ta Mandela ile karşılaştım. Kendisine ve ülkesi için yaptıklarına hayranlığımı belirttikten sonra ‘Sayın Cumhurbaşkanı Mandela, siyahlarla beyazların barış içinde ortak bir ülke için çalışmalarını nasıl sağladınız?’ diye sordum.
Bana şöyle dedi: “Aslında basit. Eğer bir sorunu çözmek istiyorsanız, önce ‘Bu sorunu çözmek istiyorum’ demeniz gerekir. Çözüm istediğinize karar vermişseniz, bir sonraki adım çözümün gökten inmeyeceğini anlamaktır. Çözüm ancak bir müzakere sonucunda ortaya çıkar. Bir savaş sonucunda değil. Ve üçüncü olarak da, müzakere etmeye başladığınızda, taviz vermeniz gerektiğini anlamalısınız.”
Taviz vermek zorundasınız. Bizdeki sorun taviz vermekteki isteksizliktir.
Çözüm istemeyen milliyetçi kesimlere sorarsanız, Akıncı ve Anastasiadis öncesindeki tüm çabaların başarısız olmasının nedeni, belli bir aşamada BM’nin masaya bazı öneriler koyması idi. ‘Başarısız oldu çünkü bize ait bir süreç değildi’ dediler. Çünkü öneri demek çoğu zaman taviz demektir. Yani BM bizim vermek istemediğimiz tavizleri masaya getirdi. Bu nedenle Kıbrıslı bir müzakere sürecinde ısrar ettiler. Bu sefer Kıbrıslı bir müzakere süreci yaşandı. Dolayısıyla, artık kimseyi suçlayamayız. Şu anda, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının sorumluluğu, önceki süreçlere oranla çok daha büyük. Çünkü biliyoruz ki 10 sorundan 9’unu çözdük. İnsanlar diyor ki, ‘Ama 10. sorun en önemli sorundur.’ Evet, önemli! Ama aynı şeyleri sürekli olarak tekrarlayarak kimsenin sempatisini kazanamazsınız.
Ben 1988 yılında Cumhurbaşkanı seçildiğimde, anlayabilirsiniz ki işgalin ve 150,000 göçmenin acısı kalplerimizde hala çok tazeydi. Ancak bu, size buna takılıp kalma hakkını vermez. Ben de bu hatayı yaptım.
Güvenlik ve garantiler
- ESRA A.: 10 sorundan 9’unu çözdük dediniz. Geriye kalan güvenlik ve garantiler mi?
- Vassiliou: Evet, her şey oradadır. Her şeyde anlaştılar. Genel Sekreter’in raporuna göre, geriye güvenlik konusu ve askerinin adada kalıp kalmayacağı konusu kaldı. Kıbrıs Rum tarafı ve Cumhurbaşkanı diyor ki, ‘Türkiye garantilerin devam etmeyeceği taahhüdünü vermeye hazır değildi.’
- ESRA A.: Bunu yazıya dökmedikleri için?
- Vassiliou: Evet
- ESRA A.: Ortada çok büyük bir emek, çok önemli yakınlaşmalar ve büyük bir birikim var. Bunların boşa gitmemesi için ne yapılabilir?
- Vassiliou: Her iki tarafta da, sizin ve benim gibi çözümün öneminin ve getirilerinin farkında olan insanların asla vazgeçmemesi gerekiyor. Şubat’ta Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra müzakere süreci otomatik bir şekilde başlamayacak. Bunun için yine bir çaba ve mücadele gerekecek. Hatta bazı insanların düşünce şekillerini değiştirmesi gerekecek. Mücadele etmeye ve umut etmeye devam etmemiz gerekiyor. Yunancada bir şarkı var: Umut en son ölür diye... Bizim durumumuzda, ‘Umut ölmez’ diyebilmemiz gerekiyor.