Türkiye’nin barış çabaları ve Kıbrıs...
Türkiye-İsrail ilişkileri düzeliyor. ABD Başkanı Barack Obama geçen hafta İsrail’i ziyaret etti. Bu ziyaretin son gününde uçağa binmeden önce İsrail Başbakanı Netanyahu ile Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı telefonla görüştürdü.
Diplomatların belli bir süredir üzerinde çalıştığı metin kelimesi kelimesine bu görüşmede iki başbakan arasında teati edildi. Yani bu telefon görüşmesi öyle ansızın Obama İsrail’den ayrılmadan önce Netanyahu’ya “Mr. Netanyahu bölgede bunca sorun varken, Suriye’de iç savaş şiddetle sürerken 2 dost ülke arasında devam eden huzursuzluk beni üzüyor. Hazır bölgeye gelmişken dostum Erdoğan’a bir telefon aç da özür dile bitsin bu huzursuzluk” demedi.
Amerikan, İsrail ve Türk diplomatlar önceden kelime kelime bu telefon görüşmesinde kimin ne söyleyeceğini yazılı bir metin haline getirdiler. Zamanı geldiğinde de bu senaryo yaşama geçti.
Türkiye’de hükümet bunun kararlı duruşlarının, “diklenmeden dik durmalarının” ürünü olduğunu söyleyerek, İsrail’in bu özrünü oya ciro etmek istedi.
Muhalefet ise bunu Obama’nın gerçekleştirdiğini, hükümetin bundan pay çıkarmaması gerektiğini iddia etti.
Bugüne kadar özür dilemeyeceğini ve Gazze’ye ambargoyu kaldırmayacağını her fırsatta tekrarlayan İsrail başbakanı Netanyahu da “özür dilemeyi, ölenlerin ailelerine tazminat ödemeyi ve Gazze’ye ambargoyu yumuşatmayı” kabul etmesini Suriye’deki gelişmelere bağladı.
Netanyahu kendi kamuoyuna verdiği mesajda “Suriye’de yaşananların nasıl bir seyir alacağı bilinmiyor, kimyasal silahlar terörist güçlerin eline geçebilir, buna karşı hazırlıklı olmalıyız” gerekçesini ileri sürdü.
Yani İsrail özrünün arkasında “Mavi Marmara gemisi”ne yapılan kanlı baskını haksız gördüğü için değil, Suriye’de yaşanan kanlı iç savaş ve bu savaşın bütün bölgeyi sarma tehlikesi var.
***
Türkiye geçen Cuma gün Diyarbakır’daki Nevruz kutlaması sırasında okunan Öcalan’ın “barış mesajı” ile rahat bir nefes aldı. Yine kapalı kapılar arkasında günlerce süren görüşmeler sonunda “silahların bırakılması ve PKK militanlarının ülkeden ayrılması” nın taraflarca kabul edildiği açıklandı.
Bu gelişme Türkiye’de iç barışın sağlanması için bir ilk adımdır ve çok ama çok değerlidir.
Bu barış ülke ekonomisine çok şey kazandıracaktır. Ama ondan önce artık analar ağlamayacak, hem asker anaları, hem de Kürt gençlerinin anaları ağlamayacak. Doğu Anadolu’yu saran ve bütün Türkiye’ye yayılma tehlikesi gösteren kan, gözyaşı ve acılar artık sona erecek.
Kim ne derse desin bu olay Türkiye’nin önünü açacak esaslı bir gelişmedir. Ama ana muhalefet CHP’nin suskunluğu ve diğer muhalefet MHP’nin milliyetçi söylemlerle savaş tamtamları çalması bu iki muhalefet partisinin daha da zayıflamasından başka bir sonuç doğurmaz. Hade milliyetçi MHP’nin bu yaklaşımı anlaşılır, ama sosyal demokrat CHP’nin barış karşısında suskun kalması anlaşılmaz. Kimse de bundan dolayı CHP’yi ciddiye almaz.
***
Bu gelişmeler olurken Kıbrıs’ın güneyinde ekonomik kriz derinleştikçe derinleşti ve nihayet patladı. İki büyük bankadan biri kapandı, ötekine kayyum atandı. 100 bin Euro üzerindeki mevduatlardan %40’a varan vergi kesintisi yapılacağı konuşuluyor. Bu gelişmeler Rum tarafında daha uzun süre bu krizin derinleşerek süreceğini, bunun sonucunda da işsizliğin artacağını, yoksullaşmanın yaygınlaşacağını ve alım gücünün her kesimde düşeceğini gösteriyor.
Türkiye’nin iç barışı sağlama çabası, İsrail ile yeniden diyalog kurması ve bölgede ABD’nin de desteği ile ekonomik ve siyasi anlamda önemli bir güç olması Türkiye’nin bölgedeki önemini daha da artıracaktır.
Türkiye bu bağlamda Kıbrıs sorununu da çözerek önünü tamamen açmak istemektedir.
Bugüne kadar güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu düşünen ve tanınmış bir ülke olarak AB üyesi de olan Rum tarafının ayak sürümesi sonucu 2004 referandumunda çözülemeyen Kıbrıs sorunu yeni dönemde çözülebilir mi?
Önümüzdeki günler bu sorunun yanıtının arandığı günler olacak. Sanırım biz Kıbrıslı Türkler buna hazırlıklı olmalıyız.