Türkiye’nin Barışma Stratejisi ve Kıbrıs Sorunu!...
Türkiye ‘komşularla sıfır sorun - TC’nin Kürt halkı ile barış süreci’ siyasetini bir dönem çok etkili uyguladı ancak başarı ile sürdüremedi… Şimdi ‘komşuların tümüyle sorun – TC’nin Kürt halkı ile iç savaş’ siyaseti aşamasına girdi.
Ancak bu yeni aşama, siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal alanlarda Türkiye aleyhine gelişti. Yoğun sorunlardan yorulan, iç savaşta belirli bir üstünlük sağlayamayan Türkiye siyaseti, dış siyasetle ilgili olarak strateji değişikliği yaptı; U dönüş ile kayıplarını önlemeyi ve kazanım elde etmeyi amaçlayan bir ‘Barışma Süreci’ başlattı. Başlangıç olarak da, özellikle kısa vadede ama orta ve uzun vade de en büyük kazanımları elde edeceği iki ülkeyi seçti: İsrail ve Rusya…
Erdoğan gibi siyasi gücünü ‘sorumlu’ değil de ‘kişisel hak’ gibi kullanma tarzına sahip bir liderin, hele ki doğrudan ve kişisel olarak taraf olduğu bu sorunların muhatap ülkeleri ile ilişkileri düzeltme amacıyla böyle bir U-dönüş yapması, Türkiye’nin çıkarlarının ne kadar tehlikeli bir duruma girdiğinin göstergesidir. Türkiye’nin yeni stratejisi, İsrail ve Rusya için de çıkarlar içerdiği nedeniyle, onlar tarafından da olumlu karşılanmış ve yeni sürece katılımcı olmuşlardır.
Bu yeni sürecin merkezinde, özellikle enerji ve daha da özelinde doğal gaz ile ilgili olarak tüm tarafların çıkar stratejileri vardır. Türkiye – Rusya – İsrail enerji işbirliği, bölge ve Avrupa kıtasının üzerinde önemli bir üstünlük sağlayan bir güç olacaktır.
Türkiye açısından bu süreç nelere gebedir? Bu işbirliği, sadece bölge enerji pazarında büyük rol payı kapmak ve dolayısıyla Türkiye ekonomisine büyük bir girdi sağlamak anlamına gelmiyor, turizm sektörünün Rusya pazarından büyük kayıplarının giderilmesi ve sektörün istikrarlı büyümesinin sürdürülmesi de gerçekleşecek. İsrail ile yenilenen işbirliği Türkiye için önemli olan askeri teknoloji ve istihbarat işbirliğinin yeniden canlanması anlamına da gelecek. Suriye’de ve Kafkaslarda Türkiye’nin içine düştüğü siyaset hataları, Rusya ile işbirliği içinde düzeltilebilecek… Bu işbirliği, Mısır’ın da enerji konularında katılımcı olmasını ve dolayısıyla Türkiye’nin çok büyük kapasiteli bir enerji toplama ve dağıtma merkezi olması sonucunu yaratacak. Türkiye, o çok istediği Ortadoğu ve Kafkasların etkili ve hatta lider ülkesi olmayı, bu stratejinin ekonomik ve siyasi kazanımları ile başarabilecek…
Bu işbirliği gerçekleşince de, ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ stratejisi ile Rusya ve İsrail’in teveccühüne mazhar olmuş ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ belirsizlikte ve etkisiz unsur olarak kalacak… Dolayısıyla, Rusya ve İsrail işbirliği ile şımaran Güney Kıbrıs siyaseti, bu yeni süreçte uluslararası siyasetin temel düsturu ile yüzleşecek: Müttefik yok, çıkarlar var… Ve AB’nin de bu düsturu her an kullanabileceğini hep aklının bir köşesinde tutması gerekecek.
“AB Türkiye’yi ne yapar?” sorusundan önce, “Bu saatten sonra Türkiye AB’yi ne yapsın?” sorusu sorulmalıdır. Birleşik Krallık’ın AB’den çıkışı, AB’nin bugünkü durumunu tedirgin ediyor ama geleceğinin de tehdit ve tehlike altında olduğuna dair ipucu veriyor. Üye ülkelerin halkları AB kıskacına her girdiğinde, referandum ile çıkmayı tehdit ederek, AB’nin tezlerine hodri meydan çekecek. Üye ülkelerin muhalif siyasetleri artık ülkede yaşanan sorunların nedeni olarak AB’yi işaret edip, seçim kazanma uğruna AB üyeliğinin devamını referanduma koyma vaadi verecek. Bunun akıbeti de Birleşik Krallık deneyiminden yorumlanabilir. Elbette kısa süre sonra AB dağılacak değildir ancak AB’nin kısa süre sonra ‘Dağınık Avrupa Birliği’ olacağı da bir kehanet değildir. Dolayısıyla, şimdilerde geleceği ciddi şekilde sorgulanan bu AB’yi Türkiye ne yapsın?! Bu soruya cevabı Türkiye’den çok AB cevap aramalıdır ve bu cevap AB’nin dağınık olmaması ile ilgilidir. İşte bu noktada Kıbrıs Rum siyaseti, AB üyelik gücünün de etkisiz unsur olabileceği olasılığını öngörebilmelidir.
Türkiye şu anda Kıbrıs sorunun çözümüne ihtiyaç hissetmektedir; bu ihtiyaç eskiden AB üyeliği içindi, şimdi ise enerji odağı olmak için… Ama Türkiye açısından bir rahat durum var, AB üyeliği için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayına muhtaçtı; enerji odağı olmak için Rusya ve İsrail işbirliğine muhtaçtır ve bu işbirliğinin temelini de ‘Barışma Siyaseti’ ile atmıştır. Dolayısıyla, artık Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıs sorununu çözmeye acele etmelidir…..
Türkiye’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın İsrail ve Rusya ile barışmak için attığı adım, Türkiye için çok önemli sonuçlar elde edilmesi için atılmıştır ve bu önemli sonuçlar arasında onlar için Kıbrıs sorununu çözmek yoktur. Bu süreçte Kıbrıslı tarafların, sorunu çözmek için önemli adım atması gerekmektedir. Yoksa Türkiye – Rusya – İsrail işbirliği, ABD ve AB için ve bölge için ve doğal gazın emperyal şirketleri için o kadar önemlidir ki, Kıbrıslıların barış yapmakta nazlanmasına fırsat bırakmayacaklar…
Hangi Kıbrıslı ayıklayabilecek o pirincin taşını?!...