1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Türkiye’nin değişim zamanı mı?
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Türkiye’nin değişim zamanı mı?

A+A-

Erdoğan artık bir yol ayrımında.

Bir yanda, muhalefeti bastırmak için şiddet kullanımını giderek artan ölçüde kullanmak, diğer yanda  ise muhalefetle diyalog kurarak, normal bir değişim sürecinin önünü açmak.

Kamuoyu yoklamalarına göre, yapılması halinde cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması oldukça mümkün görünen Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanlığı görevinden alınarak tutuklanması, Erdoğan’ın henüz ‘seçimle gitmeye’ hazır olmadığını gösteriyor. Erdoğan’ın bu duruşu çok yeni değil. Yeni olan, adil ve serbest bir seçimde  kaybedeceğini dair ortaya çıkan güçlü belirtilerdir.

İmamoğlu’nun tutukluluğunun devam etmesini veya adaylığının diploma iptali veya başka herhangi bir yöntemle engellenmesini öngören bir strateji, Erdoğan’ı geri döndürülemez bir sürece sürükleyebilir. Belki de ileride istese bile, artık  çok geç olabilir.

İktidarın, gösterileri şiddet kullanarak marjinalleştirmeye çalışmasına, halen hükümet kontrolü dışında kalmayı başaran basının tümden susturulmasına, özgürlüklerin keyfi bir şekilde askıya alınmasına ve CHP’nin oyun dışına itilmesine dönük ilk adımlarına, önce piyasa olumsuz bir tepkiyle karşılık vermişti. Benzer gelişmelerin, piyasanın daha sert ve yıkıcı yıkıcı tepkiler vermesine yol açması kaçınılmaz gibi görünmektedir. Halkın büyük oranda gönüllü yığınsal tepkisi ise, Türkiye’de her şeye rağmen değişimin mümkün olabileceğini gösteriyor.

CHP’nin çok bilinçli olduğu açık olan ‘barışçıl gösteri’ ısrarı Erdoğan’ı ikinci seçeneğe, yani adil ve rekabetçi bir seçimi kabullenmeye zorluyor. Eğer bu başarılabilirse, CHP demokrasi adına  ikinci kez tarihsel ve öncü bir rol oynamış olacak. 1950 yılına kadar iktidar tekelini elinde tutan CHP, 1946 yılında siyasal çoğulculuğu, 1950 yılında ise adil ve rekabetçi seçimleri kabullenerek demokrasiye geçiş yönünde ilk adımları atmıştı. Bu adımlar ulusal kahraman sayılan bir liderin, İnönü’nün hem parti başkanı hem de cumhurbaşkanı olduğu bir döneme son vereceği belli olmasına rağmen atılmıştı. Yani CHP, tek parti olarak elde ettiği iktidarı yaygın şiddet kullanımına başvurmadan sandıkta devretmeyi kabullenmişti. Çoğulculuğa ve demokrasiye olan bağlılığı nedenle CHP benzerlerinden ciddi derecede farklılaşan bir parti olagelmiştir.

Şimdi ise CHP, giderek otoriterleşen hakim partiye dayalı siyasal rejimin sandık yoluyla tükenmişliğini ilan edecek olan yığınsal bir hareketlenmeye öncülük ediyor. Eğer başarabilirse, CHP Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, halkın doğrudan eylemini örgütleyerek, yani aşağıdan yukarıya işleyen bir süreç yoluyla, demokrasinin inşa edilmesine öncülük etmiş olacaktır.

İktidarın şiddete dayalı tüm çabasına rağmen, CHP’nin gösterilerin barışçıl bir çizgide sürdürülmesinde gösterdiği kararlılık, hem içeride yığınsallığın korunmasını sağlamakta hem de dışarıda uluslararası dayanışmanın önünü açmaktadır.

 Barışçıl yığınsal gösterilere rağmen İmamoğlu’nun tutukluluğunun devam etmesi, yani adil ve rekabetçi seçimlerden kaçınılması göründüğü kadarıyla CHP’yi ve sokağa çıkanları daha da kararlı hale getirmektedir. Bu nedenle, adil ve rekabetçi bir seçimden kaçınılması, Türkiye’yi öngörülüp denetlenmesi çok zor bir sürece doğru sürükleyebilir.

Her şeye rağmen, Erdoğan, adil ve rekabetçi bir seçimden kaçınırsa ne olacaktır?

Yığınsal karşı çıkışa rağmen Erdoğan’ın verdiği mesajların içeriğinde muhalefetle diyaloğa dair herhangi bir ipucu bulunmamaktadır. Tam tersine, şimdilik iktidarını sürdürmeye odaklandığı anlaşılmaktadır.

Erdoğan’ın diyaloğu reddetmesi  ve adil-serbest seçimlerden kaçınması, gerilimin devam etmesini sağlayacaktır. Bunun başlıca nedeni de tepkinin gönüllülük temelinde yığınsallaşmasıdır. Erdoğan ya bu gerilimi muhalefetle diyalog kurarak, halkı sandığa çağırarak giderebilir, ya da, bu diyalog olmaksızın serbest ve adil seçimlerin önünü açabilir. Ama Erdoğan’ın, hem diyaloğu reddetmesi hem de İmamoğlu’nun tutukluluğuna son vererek, kendisini seçimlerde kaybetmeye mahkum eden koşulları değiştirmeye yönelmesi de mümkündür.

Yani Erdoğan, kendisi için bir üçüncü yol yaratabilir.

Bu üçüncü yol, şiddet kullanımının yoğunluğunun azaltılmasını ve giderek sınırlandırılmasını, başta İmamoğlu olmak üzere tüm tutukluların salıverilmesini ve ekonomik hayatın daha öngörülebilir kılınması çabalarını içermektedir.

Serbest ve adil seçimleri içermeyen böyle bir seçenek, CHP’yi ikinci kez tarihsel bir yol oynamaya yönlendirmektedir. Yani demokrasinin sınırlarının, aşağıdan yukarıya bir çabayı ve muhalefetin ortak eylemini koordine ederek genişletmek ve bu yolla sürekli olarak tökezleyen  demokrasiye geçiş sürecini tamamlamak.

Dıştan bakıldığında CHP’nin bu rolü oynamak için gereken siyasal kararlık ve donanıma sahip olduğu anlaşılmaktadır.

eko.jpg

Bu yazı toplam 633 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar