Türkiye’nin Kıbrıs Politikası “İlhak”
Temmuz 2017’de Crans-Montana’da BM’nin düzenlediği Kıbrıs zirvesi Anastasiades’in olumsuz yaklaşımları nedeniyle çökmüştü.
O dönem Türkiye hükümeti, dışişleri bakanı Çavuşoğlu aracılığıyla Kıbrıs Türk tarafına şu mesajı vermişti. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”.
Olmadı da. Türkiye artık Kıbrıs sorununa çözüm değil, Kıbrıs’ın kuzeyini “ilhak” politikası uygulamaya başladı. Buna karşı çıkan bütün Kıbrıslı siyasi parti ve politikacıları da saf dışı etmek için baskı üstüne baskı uygulamaya başladı.
Mart 2020’de tanıştığımız ve bütün dünyayı etkisi altına alan covid-19 pandemisi bile bu süreci durdurmadı.
Türkiye’deki AKP-MHP iktidarı içte ve dışta karşılaştığı zorlukları milliyetçi, mukaddesatçı ideolojik yaklaşımla ele almaya ve Kıbrıs’ın kuzeyine de bu politikayı taşımaya devam etti.
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi tam da bu anlayışın gölgesinde yapıldı. Türkiye bütün kurumlarıyla seçime müdahale etti. Sonuçta da kendisine biat etmekte kusuru olmayacağına emin olduğu Ersin Tatar’ı cumhurbaşkanı seçtirdi.
Ardından aynı biat anlayışına uygun UBP-YDP-DP azınlık hükümetini kurdurdu.
Bu süreçte cumhurbaşkanlığı hayali ile Türkiye dışişleri bakanı çavuşoğlunun bizzat katkısı sayesinde 4’lü koalisyon hükümetini bozan ve UBP ile ortak hükümet kuran HP başkanı Kudret Özersay’ın katkısını da unutmamak gerekir.
Böylece Ankara ilhak politikasını ileri taşıyacak alt yönetimi oluşturdu. Sonrasında da bu alt yönetim sayesinde KKTC’yi Ankara’dan istediği gibi yönetmeye başladı.
Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Yönetim tamamen Ankara’ya bağlanmıştı. Kararlar Ankara’da alınıyor, alt yönetime bunları uygulamak düşüyordu.
KKTC’nin cumhurbaşkanlığı Türkiye dışişleri bürokratlarının çizdiği çerçeve içinde politika yapıyor, sözde azınlık hükümeti Ankara’da alınan kararları uygulamakla yükümlü oluyor.
Artık KKTC’de inşa edilecek tüm projeler doğrudan Ankara’da Türkiyeli mimar, mühendisler tarafından çiziliyor. KTMMOB üyesi mimar mühendisler devre dışı bırakılıyor.
Köy yolları dahil tüm ihaleler Ankara’da bağlanıyor, müteahhit Ankara’dan tayinle geliyor. Kontrol mühendisleri bile Ankara’dan gönderiliyor.
Lefkoşa’ya 500 yataklı hastane projesi için ayrılan arazi TC Sağlık Bakanlığı adına TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne devrediliyor.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Ankara, Kıbrıs’ın kuzeyini ayrı bağımsız bir devlet olarak görmediğini bütün dünyanın gözü önünde bağıra bağıra gösteriyor.
Kimse hayal kurmasın Ankara KKTC’yi tanıtmayı istemiyor. Öyle bir politikası hiç olmadı. Tanınmayacağını biliyor. Asıl amacı Kıbrıs’ın kuzeyini bir biçimde ilhak etmektir. Asıl amacı Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ın bütününde eşit ortak olması değil, Kıbrıs’ın kuzeyinde Kıbrıslılardan arınmış, Türkiye’ye bağlı Türk toprağı yaratmaktır.
Bu politika Türkiye’de yalnızca AKP-MHP koalisyonunun politikası değil, ana muhalefet CHP ve İyi parti de bu konuda farklı düşünmüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun geçen hafta yaptığı günübirlik ziyarette seslendirdiği “Kıbrıs bizim milli politikamızdır” yönündeki görüşler tam da bunu doğrulamaktadır.
İlhakçı anlayışa dur diyecek olan Kıbrıslı Türkler’den başkası değildir. Muhalefet artık Kıbrıslılığı öne çıkararak, Türkiye’nin ilhak politikasına karşı Kıbrıs halkını yanına alacak yeni politikalar, yeni söylemler ve en önemlisi yeni eylemler gündeme taşımalıdır.