TÜRKİYE’NİN SEÇİMİ-2 : TATLI TATLI…
İslamofaşist ittifakın iktidarı kolayına bırakmayacağı ve gerek 24 Haziran’a, gerek 24 Haziran sonrasına yönelik korkunç planlar kurmakta olduğunu düşünmemize neden olacak çok fazla emare var.
İktidarın 7 Haziran travmasını ve “bunu saymam” diyerek apar topar 1 Kasım seçimlerine gidişini, 7 Haziran- 1 Kasım arasında yaşananları hatırlamak, olabileceklere dair fikir verse de durum şimdi biraz daha farklı. Fark şurada… İktidar için 7 Haziran sürpriz bir sonuçtu, şoka uğramışlardı ve 1 Kasım’a kadar olup bitenler bu şokun etkisiyle, adeta “can havliyle” kotarılabilmişti.
Hatırlayalım olup bitenleri… Hatırlamak mühim çünkü…
2015 yılına 327 milletvekili ile giren AKP, 7 Haziran seçimlerinde kurulduğundan bu yana en ağır yenilgisini alarak 258 milletvekili çıkarabilmişti. Bunda en büyük pay, o tarihe kadar bağımsız adaylarla Mecliste yer bulmaya çalışan ve 30-35 vekili geçemeyen HDP’nin tarihinde ilk kez 80 milletvekili çıkarmasıydı. CHP bir önceki seçimde (2011) 135 olan vekil sayısını 132’ye düşürmüş, MHP de 53 olan vekil sayısını 80’e çıkarmayı başarmıştı.
Silahların susması, barış rüzgarlarının esmesi HDP’ye yaramış, Demirtaş önderliğinde HDP bir “Kürt partisi” olmaktan çıkıp Kürtlerden Türklere, çevrecilerden barış yanlılarına, kadınlardan eşcinsellere, Alevilerden Sünnilere, sosyalistlerden Müslümanlara çok geniş ve dağınık kitleleri çatısı altında toplayabilmişti…
7 Haziran seçimlerinde gerçek bir şok yaşayan AKP’nin imdadına Kandil yetişti. HDP’nin 80 milletvekili ile zafer elde ettiği seçimden sadece 1 hafta sonra Kandil’in önemli isimlerinden Duran Kalkan verdiği röportajda “HDP nin yasalar ve Anayasa değişmeden Türkiye’yi yönetemeyeceğini” söyledi.
1 ay sonra, 11 Temmuz 2015’te PKK ateşkesi sonlandırdığını ilan etti.
4 gün sonra, 15 Temmuz 2015’te Selahattin Demirtaş “Benim çağrımın önemli olmadığını biliyorum ama buradan çağrı yapıyorum, PKK kesinlikle Türkiye’ye karşı silah bırakmalıdır” açıklamasını yaptı.
Sadece 6 gün sonra 17 Temmuz 2015’te Erdoğan “Dolmabahçe Mutabakatı” nı tanımadığını açıkladı.
Sadece 3 gün sonra, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD’li bir canlı bombanın kendisini patlatmasıyla 33 genç hayatını kaybetti.
Sadece 2 gün sonra, 22 Temmuz 2015’te Ceylanpınar’da 2 polis uykularında katledildi. PKK’ye atfedilen olayla ilgili olarak “yakalananların tamamı” daha sonra beraat ettiler.
23 Temmuz 2015’te Kilis’te 1 astsubay, Diyarbakır’da 1 polis katledildi.
11 Ağustos 2015’te Erdoğan Çözüm Sürecinin buzdolabına kaldırıldığını açıkladı.
Bu tarihten itibaren olaylar hızla tırmandı ve 1 Kasım seçimleri şiddetin ve silahın konuştuğu, HDP ve Demirtaş’ın sesinin kısıldığı bir iklimde gerçekleştirildi.
İnsan Hakları Derneği’nin açıklamasına göre 7 Haziran- 9 Kasım 2015 tarihleri arasında 128’i sivil, 602 kişi hayatını kaybetti. 5 bin 713 kişi gözaltına alındı, 1004 kişi tutuklandı. Aynı zaman aralığında HDP binalarına 133, AKP binalarına 8, CHP binalarına 3 ayrı saldırı gerçekleşti.
Görünen o ki, “görünmez bir el” HDP ve Demirtaş’ın “sürpriz” çıkışından hoşlanmamış ve 7 Haziran – 1 Kasım seçimleri arasında devreye girerek “durumu eski şartlara” döndürmeyi başarmıştı… Nitekim 1 Kasım seçimlerinden sonra “istenen sonuç” alınmış olmalı ki, şiddet “yatıştırılıverildi”…
16 Nisan 2017 referandumunda “Cumhurbaşkanlığı rejimini” oylamak üzere sandığa giden Türkiye yine arzulanan yanıtı vermedi. Son dakikada “mühürsüz oy pusulalarının da kabul edilmesiyle birlikte” %51.4 oranında Evet oyu çıktı. Bu, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından tehlike sinyali anlamına geldi iktidar için…
24 Haziran erken genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi kararı elbette “baskın” bir karar değildi. AKP liderliğini yakından takip edenler, Sarayın bütün bu sinyalleri dikkatle değerlendirdiğini ve riskin de giderek büyüdüğünün farkına vardığını görebiliyordu… Nitekim OHAL koşullarında, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklu olduğu, HDP vekillerinin Meclisten atıldığı koşullarda erken seçime gidilme kararı açıklandı…
24 Haziran seçimlerinin Erdoğan ve AKP için çantada keklik olmadığı artık herkes tarafından biliniyor. Bu farkındalık muhalefetin özgüvenini artırırken AKP cephesinde siyasi gaflar, dağınıklık ve tedirginlik görüntüsü giderek daha fazla belirginleşiyor.
Muhalefet, Erdoğan’ın karşısına CHP adayı Muharrem İnce, İyi Parti adayı Meral Akşener, Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu ve HDP adayı Selahattin Demirtaş ile çıktı. Daha önce yaşanan “Ekmeleddin” faciasından medet uman AKP cephesi, muhalefetin bu kez kendi adaylarıyla çıkmasının siyasi sonuçlarının büyük riskler barındırdığının farkında… %50 +1 kolay değil artık… Hiç değil…
Dışarıda Muharrem İnce, hapiste Selahattin Demirtaş “tatlı tatlı”, barışçı, neşeli, özgüvenli bir muhalefet dilinin topluma yayılmasını sağlıyorlar. Bugüne kadar sertlikten, çatışmadan, şiddetten beslenen AKP cephesi için asıl sürpriz bu… Muhalefet “tatlı tatlı” kafa buldukça AKP cephesinde ezberler bozuluyor, AKP’nin ihtiyaç duyduğu yüksek gerilim gevşiyor, sertlik yumuşuyor…
Muhalefet bu yüksek motivasyonu, pozitif üslubu, bu toplumun geneline yayılan kafa bulma, eğlenme halini, bu neşeli siyaset dilini terk etmediği, yükselttiği sürece AKP cephesindeki dağınıklık ve moral bozukluğu derinleşecek…
Onlar gerilim, şiddet, yüksek tansiyon bekliyorlar… Muhalefet ise “TAMAM!” diyor… “TAMAM! SIKILDIK artık nefret dilinden, kibirden, azarlanmaktan, kavga etmekten” diyor…
“Neşeden, kahkahadan, gençlik enerjisi ve yaşama sevincinden, doğadan, çocuklardan, kadınlardan, eşcinsellerden, sanattan, size benzemeyen, sizin gibi düşünmeyen herkesten nefret etmenizden, din bezirgânlığınızdan, sürekli mağduriyet edebiyatı yapmanızdan buna karşılık sizinle aynı fikirde olmayan herkese ülkeyi cehenneme çevirmenizden, KHK’larınızdan, OHAL’lerinizden, halkın malı olan ne varsa satıp savıp peşkeş çekmenizden, iş cinayetlerinizden, kadın cinayetlerinizden, çocuk tacizlerinden SIKILDIK çünkü… Gerçekten SIKILDIK!” diyor…
7 Haziran 2015’ten bugüne ilk kez muhalefet yeniden konuşuyor, sesini yükseltiyor… Ama bu kez tatlı tatlı…
***
KIBRIS NOTLARI:
Bu arada Kıbrıs’ta güzel şeyler oluyor… 4’lü Uzlaşı Hükümeti Vicdani Ret konusunda harekete geçti. Zorunlu askerlik kıskacına girmek istemeyen, “vatani görevi” silah altına alınmak olarak görmeyen her yaştan barışsever için umutlu, güzel bir haber bu…
Ve bugün saat 17:30 Lefkoşa’da “Kavgam da bitmedi Sevdam da bitmedi” sloganıyla Onur Yürüyüşü gerçekleştirilecek… Orada olacağız…