TUTUKLANMA SIRASI KİMDE?
Her gün elleri kelepçelenmiş, mahkeme koridorlarında yüzünü kapatmaya çalışan onlarca fotoğraf yer alıyor basında…
Bazen sıradan yurttaş…
Çoğunlukla yabancı uyruklu…
Kah iş insanı…
Hatta polis!..
Genç, yaşlı…
Kadın, erkek…
Hatta çocuk!..
* * *
Suçlar gırla… Her çeşidi var.
Şiddet, tehdit, gasp…
Hırsızlık, soygun, yolsuzluk…
Taciz, tecavüz, ahlaksızlık…
Eskiden ‘kümesten tavuk çalınması’ haber olurdu olsa olsa…
Şimdilerde günde en az 10 farklı hırsızlık olayı var memlekette!..
Cinayet belki 5 yılda bir işlenirdi, belki 10…
Şimdi her yıl 8’i, 10’u buluyor katledilenlerin sayısı…
Tefecilik eskiden de vardı, hep anlatılır, lakin şimdikiler devlet gibi adeta…
‘Mafya’ olmak kolaylaştı galiba!..
* * *
Kokuşmuşluk böyle bir şey işte…
Toplum içten içe eriyor, dağılıyor.
Eskiden utanılan davranışlar artık övünülecek meziyetmiş gibi algılanıyor.
‘Bilgi’, ‘emek’, ‘tecrübe’, ‘yetenek’, ‘zeka’ gibi özellikler yerini ‘güç’, ‘açıkgözlük’, ‘yağcılık’, ‘kazıklama kabiliyeti’ gibilerine bıraktı.
Sık sık sorguluyor insan tabii bu durumu…
‘Biz büyüdük de mi kirlendi dünya’ acaba?
Ne oldu bu güzelim, küçücük topluma?
Nasıl oldu da ‘tuz’ da kokar hale geldi?
Nereye gitti bizi ‘biz’ yapan değerler?
Ve daha kimler çıkacak acaba gazetelere, ellerinde kelepçeyle?
* * *
Çok klasik belki ama gerçeği özetleyen cümle şu: “Siz sistemi değiştirmezseniz, sistem sizi değiştirir!”
Yani ‘düzen’…
Peki ama nedir bu ‘düzen’ dediğimiz?
İşte sorun da bu bence: ‘Statüko’yu tanımlamakta uzlaşamıyoruz. Herkesin kendine göre bir ‘statüko’ tanımı var. Her kesim kendi oturduğu açıdan bakıyor, oradan okuyor ‘düzen’i…
Böyle olduğu için de kimse dokunamıyor statükoya…
Kimisine göre ‘memur’dur statüko, kimisine göre ‘sermaye’…
Bazısı ‘sendika’yı sorumlu tutar ‘sürerdurum’dan, başkaları ‘politikacı’yı…
Ortak bir tespit yok. Ortak bir hedef yok. Ortak bir payda yok.
‘Düzen’ de güçlenerek devam ediyor bu şekilde…
* * *
Bana göre ‘kurulu düzen’in iki sacayağı var.
Biri adadaki bölünmüşlük…
Diğeri ‘küçük Türkiye’ye doğru hızla yol almak…
Her ikisi arasında diyalektik bir ilişki de var zaten… Tavuk-yumurta gibi… Çözümsüzlük uzadıkça burası giderek Türkiye oluyor. Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru evrilirken çözüm de uzaklaştıkça uzaklaşıyor.
Türkiye ‘iyi’ye doğru gitse yine amenna, lakin istikamet o yönde değil maalesef!..
Sürpriz değil, her sabah gazetelerde çıkan eli kelepçeli, yüzünü saklamaya çalışanların sayısının artması ya da tanıdık kişiler olması…
Arabesk bir durumdayız toplum olarak…
İradesizlik, çaresizlik, belirsizlik…
Haksızlık, sosyal adaletsizlik, eşitliksizlik…
Ve sonuç, kelepçe!..
Acaba sıra kimde?