Tutulmayan Vaatler ve Beklentiler
Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza sordu:
-Üşümüyor musun?
Muhafız:
-Ben alışığım kralım, dedi.
Kral:
-Olsun sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim, dedi ve gitti.
Ancak bir süre sonra emri vermeyi unuttu... Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş
cesedini gördüler. Muhafız duvara bir şeyler karalamıştı. Duvarda şunlar yazıyordu:
"Kralım, soğuğa alışkındım, fakat sizin sıcak elbise vaadiniz beni öldürdü.’’
Bu masal beni görüşme odamda dinlediğim pek çok ayrı hikayeye götürdü. Hepsinin de özü aynı aslında; aynı dili konuşmamak. Bunun nedeni de çoğunlukla farklı öğrenmişlikler oluyor. Bir kişi verilen sözün tutulacağı bilgisi ile büyümüş oluyor veya dürüstlüğe aşırı önem veriyor, diğeri verdiği sözün sorumluluğunu alması gerektiğini bilmiyor. Bir kişi biz olma derdinde, karşısındakine olan saygısından, verdiği değerden, duyduğu güvenden söylediklerine inanıyor, verilen söze ümit ekiyor, besliyor büyütüyor, hayaller kuruyor. Diğeri ise kendi merkezli yaşamaktan söylediği sözü çoktan unutmuş oluyor. O denli kendine dönük, o denli sorumluluk almaktan uzak ki söylediklerinden ötürü karşısındakine karşı sorumlu olduğunu unutuyor... İşin acı tarafı ise sözünü tutmayan kendini haklı çıkaracak bir şeyleri hep buluyor. Bazen bekleyene takıntılı diyerek yapıyor bunu, bazen abartıyorsun diyerek, alıngan ya da kuralcı diye etiketleyerek ya da... Günün sonunda karşısındakini suçlayarak kendini aklamayı başarıyor yani. Lakin suçlama savunmayı doğuruyor, anlaşılmayan savunma öfkeyi... Ve sonuç çatışma!
Burada bir dip not eklememde fayda var diye düşünüyorum. Elbette her verilen söz tutulmalı diye bir kural yok. Şartlar değişebilir, ani durumlar gelişebilir, kişi fikrini değiştirebilir. Ama bu sürekli tekrar ediyorsa, karşınızdakini sürekli bir hayale hapsedip habersizce elinden alıyorsunuz demektir ki bu durumun ilişkinize de ilişkide olduğunuz kişiye de olumlu yansımayacağı kesin diyebilirim. Nasıl davranacağınıza varın siz karar verin...
Beklentiler Sadece Yaralar Mı?
Bu cümleyi her okuduğumda durup sorgularım. ‘Beklentiler gerçekten yaralar mı?’ diye. ‘Hiç bir insanın, sevdiği insandan ya da insanlardan bir şey beklemeden yaşaması mümkün olabilir mi?’ diye. Mümkün mü bir çocuğun annesi tarafından anlaşılmayı, babası tarafından koşulsuz sevilmeyi, kardeşi tarafından özel bir yerde tutulmayı, arkadaşı tarafından hatırlanmayı, dostu tarafından desteklenmeyi beklememesi... Bence değil, bu zaten bizim elimizde olan bir şey de değil. Sevmek farkında olmadan yatırım yapmaktır ve her yatırım bir beklenti doğurur. Ama bazen bu doğru yatırımdır, bazen ölü yatırım. Bazen bu ölü yatırım en yakınımıza karşı yapılandır. Bunu kabullenmenin ne zor olduğunu bilirim, insan olan herkes bilir. Herkesin vardır bir ölü yatırımı. İşte bu noktada en çok zorlandığımız yer başlar; Kabul! Koşulsuz sevginin, saygının, anlaşılmanın, değer görmenin vb en çok almaya ihtiyaç duyduğumuz en çok değer verdiğimiz kaynaktan gelmeyeceğini kabul edebilmek. Diyebilirim ki bunu görüp kabul etmediğiniz noktada evet beklentiler artık yaralar, kanatır, paramparça eder.... Hangisi daha zor; hep bekleyip hep hayal kırıklığına uğramak mı yoksa bu da böyle deyip beklentiyi bırakmak mı? Belki onu olduğu varlığı ile kabul etmeniz ihtiyacınızı kısmen de olsa başka kaynaklardan karşılamanıza imkan sağlar ne dersiniz?
Hem Tekiz Hem Biriz
İlişki kurduğumuz herkes ile bir o kadar ayrı bir o kadar da bağımlıyız aslında. Kader dediğimiz şey bir nevi de aldığımız her kararın, attığımız her adımın sonuçlarını deneyimlemek bence. O an orda olmayı tercih ederek, ya da o an O’nunla olmayı tercih ederek kendimize yeni bir alan oluşturmuş oluyoruz ve bunun getirdiklerini yaşıyoruz. Yani kaderimizi büyük oranda biz belirliyoruz. Büyük oranda diyorum çünkü bir de temas ettiğimiz diğer insanların o anda vermiş oldukları kararlar ve bizim hayatımıza etkileri söz konusu... Yani bir karar verirken hem davranışımızın sorumluluğunu alıyoruz hem de diğer insanlara karşı sorumlu oluyoruz. Bir nevi kelebek etkisi gibi etrafımızdaki pek çok insanı da etkiliyor verdiğimiz her karar... Bunun bilincinde olgun ve sorumluluk sahibi yetişkinler olarak davrandığımız sürece daha tutarlı ve sağlıklı ilişkilerimiz oluyor. Öteki türlüsü (ani karar değişiklikleri, verilen sözlerin sık sık değiştirilmesi/ertelenmesi, sorumluluktan kaçmak adına son dakikaya dek gerçek isteğini saklamak vb) ben merkezci yaşamınız içerisinde sevdiklerinizi kırmak, yok sayılmış hissettirmek ve yorucu yıpratıcı ilişkiler döngüsüne sürüklemekten öteye götüremiyor sizi... Dürtüsel çocuk modundan sağlıklı yetişkin moduna geçtiğinizde hayatınızı gerçekten yaşıyor olacaksınız...