Twice Born/Venuto-Al-Mondo: İnsan ne olur da yaşarken ölmeye başlar?
Twice Born/Venuto-Al-Mondo: İnsan ne olur da yaşarken ölmeye başlar?
Esra GEDİK
[email protected]
Bu zamana kadar hep beyaz camdan, televizyondan, konuştum. Diziler, dizilerdeki kadınlık hallerinden bahsettim size. Ancak bu yazıda eski bir dosta yeniden sarılmak istiyorum: Sinemaya. Ben sessizlikte çalışamayan biriyim. Tez ya da makale yazarken hep bir film ya da dizi izlerim. Bu nedenle çok film izlerim. Bazen bu filmler beni öyle sarar ki çalışmayı bıraktığım doğrudur. Filmleri beyaz perdede izlemek ayrı bir dünya yaratırken, ben çoğunlukla kendi evimde ve yalnız izlemeyi severim. Çünkü ekranda beni içine çekecek koca bir dünya bir sürü karakter beni beklemektedir. Bazen öyle olur ki sanki o karakterler yaşıyormuş da ben zamanında onların yanında olamamışım gibi hissederim. Ya da anlatılan hikaye bir dejavu hissiyatı içerisinde sanki benim hayatımmış gibi algılarım. Size anlatacağım Twice Born filmi de böyle bir film. Sizi sadece çalışmaktan değil kendi hayatınızdan da alıkoyan bir yapısı var.
Gemma ve Diego Saraybosna’da tanışan iki deli dolu gençtir. Gemma Diego’ya aşık olduğunda hayatının bu kadar değişebileceğini hiç tahmin etmez ama aşk bu ne zaman kapınızı çalacağı belli olmaz. Fakat, ruhlarındaki huzur ülkedeki çatışma ve savaş ile son bulur. Yolları ayrılır ve o sırada Diego hayatını kaybeder (spoiler değil bu inanın). Savaş bittikten yıllar sonra, Gemma oğlunu da yanına alarak Diego'nun öldüğü topraklara geri döner. Geçmişte yaşananları ve Diego'nun izlerini Saraybosna'da arar. Ancak bulduğu cevaplar, kafasındaki sorulardan çok başka yerlere götürür onu.
Fal baktıranlar ya da fal bakanlar aşinadır. Hani fincan açılır ve fincanın dibindeki telveye bakılınca “oohh senin için kararmış” denir ya. Bu film, tam da öyle.
Film durağan bir film. O nedenle sabır ederek sonuna kadar izlemeli. Film anlatmak istediğini ilmek ilmek örerek geliyor. Sonunda sizi öyle bir duvara çarpıyor ki “Allah beni kahretsin bu filmi neden izledim ki şimdi?” demeyi beklemelisiniz. Kötü anlamda değil. Böyle o bütün telveler hakikaten içinize oturmuş da nefes almak zorlaşmış gibi hissettirdiği için. Geçmiş-şimdi geçişleri o kadar güzel harmanlanmış ki tekrar tekrar dağılıyorsunuz.
Saadet Işıl Aksoy da rol almış bu filmde. Ben şahsen o kadını seyretmeyi pek sevmezken, bu filmde çok başarılı oynamış.
Penepole Cruz, ona yazmaya gerek bile yok, kadın hem çok güzel hem duygularını o güzel gözlerde bir aktarıyor ki hikayenin içinde üçüncü bir göz olarak dolaşıyorsunuz.
Film Saraybosna’da başlayıp, Saraybosna’da bitiyor ya da bittiği yerde asıl başlıyor.
Savaşın kadınlara neler yaptırdığını, yaptığını anlatıyor. Savaşın en çok da kadınları vurduğunu. Sadece fiziksel şiddetin değil, sembolik şiddetin de ne kadar acımasız olabileceğine şahit oluyorsunuz. Saraybosna’lı olmanın bir anda küfür sayıldığı bir ortamda Sırp erkeklerin bir ülkeyi aşağılamak için Saraybosna’lı bir kadına neler yapabileceğini düşünün. Birkaç dakika önce meşk ile sarıldığınız kadının, dakikalar içerisinde düşmanın “malı” haline gelmesine şahit olduğunuzu ve bunu engellemek için yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığını hissedin. Ve en çok da “o” kadının yerine koyun kendinizi. Ölmek isteyip de ölememenin, yaşayan ölü olmanın ne demek olduğunu sorgulayın. Bu zaman kadar yapmadıysanız, bu filmi izlerken yapıyorsunuz. Nedense 11 Temmuz’da sadece öldürülen bebekleri anmakla yetiniyoruz. Hal bu ki anlatılacak yüzlerce hikâye, oturup ağlayacağımız daha büyük şeyler var.
Tüm bunlar bildiğimiz şeyler bile olsa film bunu kendimizi en güvenli hissettiğimiz aşk duygusundan beri anlatıyor. Hem de kan, kopan kollar, bacaklar, şiddetin gösterildiği sahneler olmadan. Aşk duygusu ruhunuzu sarmışken film bir anda göğsünüze oturuyor. Bir anlamda görmek ile bakmak arasındaki farkı bize gösteriyor.
Filmin sarsan tarafı da bu. Siz güvenli hissettiğiniz o aşk duygusuyla filme kafa patlatırken, size başka bir ayna tutuyor ve pembesi giden ve tozu kalan hayatlarla baş başa kalıyorsunuz.
O nedenle, ruhunuzun kaldıracağı bir zamanda izleyin derim.