UBP’de tebaa kültürü
Her siyasi parti dönem dönem sancılar yaşar, zor süreçlerden geçer. Samanlık her zaman seyran olmaz, olamaz. Siyasetin doğası gereğidir bu.
Hele seçim ya da kurultay gibi ‘hareketli’ ve ‘çekişmeli’ dönemlerse geçilen, hele de seçim sonucu yenilgiyse alınan, sancılar daha da kuvvetli olabilir, çok normaldir.
Ancak Ulusal Birlik Partisi içerisinde şu anda yaşanmakta olanları, sadece siyasetin doğası gereği ortaya çıkan ‘seçim sonrası sancıları’ olarak açıklayamayacağımız aşikârdır.
***
UBP Genel Başkanı İrsen Küçük; birkaç ay öncesinin tek başına iktidarının başbakanıyken, kendini bir anda erken seçimin içinde buluyor ve milletvekili seçilemiyor. Üstelik üç beş oy farkla da değil; ta dokuzuncu sırada kalıyor.
Bunu hazmetmek zor. Haliyle öfkeli ve bu öfkeyle, esip gürleyecek parti içerisinde bir süre daha.
Önemli olan, İrsen Küçük’ün nasıl bu noktaya geldiği.
Kişisel hataları ve yanlış icraatları bir tarafa, bu noktaya gelmesinin ana sebeplerinden biri de Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile arasında var olan çekişme. Ve hatta Küçük’ün parti içerisinde sergilediği anti demokrat uygulama ve tavırların bir nedeni de bu; Eroğlu ile arasında var olan çekişme nedeniyle partide kendi sözünü geçirmeye çalışma gayreti!
Ve Küçük’ün bu gayreti, diğer bir deyişle parti içerisindeki ‘başkanlık’ mücadelesi hâlâ sürüyor.
Başkanlığı bırakacağını açıklamış olsa da, olağanüstü kurultay talep etmek yerine Genel Yönetim Kurulu’na ‘olağan kurultayın tarihinin Ekim ayına çekilmesi’ şeklinde bir karar ürettirince, Küçük bir bakıma ‘bıraksam bile başkanı ben belirler öyle giderim’ demiş oldu.
Çünkü olağan kurultay, yeni örgütler, yeni delegeler demek. Belli ki Küçük bu kez işi şansa bırakmak istemiyor. Önceki kurultayda yaşananlar malum!
Seçim sonrası Küçük’ün gazabına uğrayan ve görevden alınan iki ilçe başkanı Atun ve Sucuoğlu cephesi ise oldukça öfkeli.
‘Bizi görevden almak Genel Yönetim Kurulu’nun yetkisinde değil, bu yapılan parti tüzüğüne aykırı’ diyen iki milletvekili, Küçük’ü ‘demokratik olmamakla’ suçluyor ve istifasını istiyorlar.
İşte Atun’un açıklamalarından birkaç satır başı:
• Alınan kararlar meşru değil
• Suçum parti genel başkanlığı için adaylığımı gündeme getirmem
• Küçük, el yordamı ile ilçe başkanı ve delege belirleyecek
• Bulunmadığım bir ortamda görevden alındım, bu etik mi?
Çok doğru söylüyor.
Serzenişlerinde yerden göğe kadar haklı.
Haklı ama mesele şu; bütün bu eleştirdiği, şikayet ettiği şeyler defalarca başka arkadaşlarına yapılırken, neden hiç ses çıkarmamış?
En son el yordamı ile kurultay delegesi belirlendiğinde, neden mesela gözünü, kulağını kapatıp HAC’ca gitmiş?
O ve onun gibi bu parti içerisinde bugüne kadar bu tür muamelelere maruz kalan onca arkadaşı, despot eller ta ki onlara dokunana kadar neden hiçbir sorun yokmuş gibi davranmışlar?
Neden haksızlığa uğrayan, etik olmayan davranışlarla karşı karşıya kalan, sırf başkan adayı oldu diye afaroz edilen nice UBP’linin yanında durup, onların da demokratik haklarını savunmamışlar?
Neden o zaman da UBP binasının önüne yürümemişler, başkanı istifaya çağırmamışlar?
***
Niyetim Atun’a ya da Sucuoğlu’na ya da onlarla birlikte bir mücadele başlatan partililere yüklenmek değil asla.
Yukarıda da altını çizdiğim gibi, bütün söylediklerinde haklılar.
Ama haklı olmaları, bugüne kadar parti içi demokrasi kültürünün yerleşmesi, ‘tek adam’ zihniyetinin yıkılması için ellerini taşın altına koymadıkları gerçeğini değiştirmiyor.
Şimdi Atun ve Sucuoğlu, ondan önce Kaşif, Tokel, Özcafer, Serdaroğlu, Aslanbaba, Töre, Kamil ve Taçoy, ondan önce Ertuğruloğlu, ondan önce Hasipoğlu, ondan önce Emin...
Ve daha nice nice milletvekilleri, örgüt başkanları, ilçe başkanları, ilçe ve kurultay delegeleri ve sıradan nice partili...
Ulusal Birlik Partisi tarihinden Atun’un ve Sucuoğlu’nun bugün söylediklerinin tıpkı aynısını söyleyen çok insan geçti!
Pek çok UBP milletvekili parti içinde elinden alınan demokratik haklarını kameralar önünde aradı.
Nicesi başkanla ters düştü ya da kurultaylarda başkanın karşısına aday olarak çıktı diye partisinden istifa etmek zorunda kaldı.
Ve bütün hataları bütün yanlışları bir tarafa, partinin bizzat genel başkanı, o partinin genel başkanı oldurulmadı.
Dışarıdan idare edilmek istendi, karşı durunca anında ip boğazına geçirildi.
Ama hepsi de, sıra kendilerinin ipi çekilmeye çalışılınca konuştu.
Ve eğer UBP’liler ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığından sıyrılıp anti demokratik muameleye maruz kalan her kim olursa olsun, onun hakları için mücadele etmezse, parti içindeki büyük küçük, güçlü güçsüz herkes gün gele aynı duruma düşebilir, düşecektir.
Burada vakıa, aynı zamanda ve de ağırlıkla partinin kendine has siyasi kültürünün yarattığı bir ‘ doğal’ sonuçtur.
Ve çözüm, Küçük’ün hegemonyasından kurtulabilmek için Eroğlu’nun hegemonyasına biat etmekte, O’nun belirleyeceği çizgide yürümekte olmamalıdır.
Tedavi, topyekûn bu kültürün değişmesiyle mümkündür.
Ne siyasi partiler kimsenin babasının malı ne de UBP’liler kimsenin tebaasıdır.