UBP’li yurttaşlara soruyorum: Ortak gaileniz nedir?
Siyasi partiler neden vardır?
En kolay tanım, sanırım şu olur: Ortak fikir ve inançları olan insanların bir çatı altında örgütlenip, mücadele sesini yükseltebilmesi.
Ancak bu tanım, sanırım herkes için geçerli değil…
Bu soruyu, Cumartesi günkü Ulusal Birlik Partisi Kurultayına katılan 10 bine yakın insana tek tek sormak istedim…
Atatürk Spor Salonu ve çevresini, organizasyon sıkıntısına rağmen dolduran binlerce insanın ortak gailesi ne idi?
Örneğin, Hasan Taçoy başkanlığındaki bir UBP’nin, Ünal Üstel başkanlığındaki bir UBP’den farkı ne olurdu?
Mesela Hasan Taçoy’un bu soruya yanıtı “çok eski bir UBP’liyim, ayrıca Annan Planı’na açıktan ‘hayır’ diyen sayılı isimlerdendim” şeklinde oluyor.
Bu yanıta göre, diğer adayların federal bir Kıbrıs’ı savunuyor olması gerekiyor…
Ali Pilli, “Neden Hasan Taçoy?” sorusuna, “eskiden beri tanıyorum, iyi bir arkadaşım, kendisini seviyorum” yanıtını veriyor…
Ünal Üstel destekçisi Ziya Öztürkler, “Yok, siyasi bir farkları yok” diyor…
Kısacası, hem adaylar ve milletvekilleri ile yaptığımız röportajlarda, hem de kurultaya katılan insanlarla ettiğim muhabbetlerde, bu sorulara gelen yanıtlar, bir ideoloji ya da toplumsal çıkara maalesef işaret etmiyordu.
Peki, ortak gaile ne idi?
Bunun yanıtı sanırım, 24 saat boyunca kaldığım kurultay arenasında tanıklık ettiğim olaylarda gizli.
***
Sabah saatlerinde YENİDÜZEN ve Kanal SİM ekibiyle kurultayın gerçekleşeceği Atatürk Spor Salonu’na vardık.
Uzun uzun anlatmaya gerek yok, kurultaya damga vuran olay, organizasyon krizi oldu. Çok sayıda parti üyesi, “lanet olsun” diyerek, oy vermeden salondan ayrıldı. Hatta bu isyanlar, sosyal medyada yayılan videolara da yansıdı. “40 senede bir parti hiç mi değişmez?” diyen öfkeli üyeyi izlemişsinizdir…
Benim dikkatimi çeken ilk olay, oy verme hakları olmamasına rağmen, salon dışında bekleyen insanlar oldu.
Oy verme hakları olmadığını, yanındakilere kendileri aktarıyordu.
Peki bir Cumartesi sabahı, daha uzun süre uyumak, dağa – bayıra çıkmak, güzel bir mekanda keyifli bir kahve içmek yerine o hengamenin içinde ne işleri vardı?
Bilmiyorum. Belki de yapacak daha güzel bir planları yoktu…
Ya da güzel bir sabah kahvesinin vereceği kişisel tatminden çok daha büyük bir çıkar?
Gözlemlediğim ikinci olay, oy verme işleminin başladığı sırada gerçekleşti.
Organizasyon sıkıntısı nedeniyle salon önünde biriken kabalık öfke doluydu…
İnsanlar “görevlerini” yapıp gitmek istiyorlardı.
Tam da o sırada, salonun sol tarafında bulunan ve siyah giyimli, kaslı erkek bireyler tarafından korunan kapının girişinde, canlı yayına alacak bir UBP’li isim arıyordum.
Gözüm UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu’na ilişti. Kendisine yaklaştığım sırada, bir adam, eşi ve çocuğuyla birlikte Hasipoğlu’nun yanına geldi.
Talebi, “torpil” oldu. Evet, partinin kurultayında bile torpil talep edildi…
Adam, eşiyle birlikte öne geçmek istedikleri, yapacak işleri olduğunu belirterek, Hasipoğlu’ndan öne geçmek için destek istedi. Sonucu ne oldu bilmiyorum ama dinlemeye utanıp kaçtım…
Dikkatimi çeken üçüncü konu, şık giyimli bir adamın ardından salona doğru yürüdüğüm sırada, istemeden kulak misafiri olduğum telefon görüşmesi oldu.
Adam, telefonda konuştuğu kişiye, “Evet, sizi gördüm. Oy verdiniz, tamamdır” diyerek telefonu kapattı.
Bir insanın görevi, oy veren kişileri görüp, beynine not etmek olabilir mi? Ya da bu durum ne kadar normal?
Son konu ise, daha önce çok kez duyduğum ancak tanıklık etme şansına erişemediğim bir olay oldu. Oy pusulası fotoğrafı çekip, ilgili adaya gönderme uygulaması.
Salonun sol tarafında bulunan oy kullanma kabinlerinin üst kısmında bulunan tribünlerde; Mert Özdağ ve Serkan Soyalan ile birlikte bir canlı yayın başlatıp konuşuyorduk. Kurultayı yorumluyorduk.
Söz sırası sanırım Mert Özdağ’da idi. Mert’in konuştuğu sırada Serkan Soyalan aniden konuşmayı durdurdu ve şok olmuş bir ses tonuyla, “Bu 3 kişi neden aynı kabinde? Şuradaki adam elindeki telefonla kabinde ne yapıyor?” diye sormaya başladı.
Bilindik bir uygulamayı biz 3 gazeteci naklen gördük. Divan o sırada ne yapıyordu, emin değilim. Sanırım organizasyon sıkıntısını çözmeye çalışıyorlardı…
Oy sayım işlemine geçildiğinde, oy kullanma kabinlerine giderek yerinde inceleme yapma şansımız oldu.
Genellikle şu sıralamada iki kağıt parçasıyla karşılaşıyorduk: İsim, soy isim ve kimlik numarası yazılı bir kağıt üzerinde, farklı parti meclisi üyelerinin isimlerinin yer aldığı, önceden Microsoft Excel’de hazırlanmış başka bir kağıt…
Nasıl yapıldığını her zaman merak ettiğim bu uygulamayı da böylece öğrenmiş oldum…
Benim “garip” olarak nitelediğim daha pek çok gözlemim oldu ancak uzun uzun yazarak, sıkmak istemiyorum…
***
Son 2 aydır, UBP Kurultayı sürecini yakından takip ediyoruz. Bunun nedeni, günlerce YENİDÜZEN’in manşetine taşıdığımız, Olgun Amcaoğlu ve Kutlu Evren’in, UBP genel başkanlığı adaylığından, TC Elçiliği eliyle çektirilmesi olmuştu.
Hem müdahale haberleri hem de dünkü kurultay haberlerinin Facebook’taki yorumlarına, pek çok UBP’li insan, partilerine tepki gösteren yorumlar yaptı. Bu insanların UBP’li olduklarını şuradan anladım: “Abi, sen olsun yazma. Bu parti sana ekmek verdi” ifadelerinin yer aldığı yanıtlardan…
Şimdi en baştaki soruya dönmek istiyorum.
Siyasi partiler neden vardır?
En kolay tanım, “Ortak fikir ve inançları olan insanların bir çatı altında örgütlenip, mücadele sesini yükseltebilmesi” değil mi? Ben mi yanlış biliyorum? Bu, taraf barındıran bir tanım mı?
Peki bir siyasi parti, bir insana ekmek kapısı nasıl olabilir?
Kamu kaynaklarını adaletsizce dağıtarak? Liyakat dışı atamalar yaparak? Hakkı olmayan araziler, krediler vererek?
UBP’li yurttaşlara soruyorum; sizi bir çatıda birleştiren, ortak gaileniz nedir?
Sözünü ettiğim kabindeki kimlik numarası ve oy verilecek kişiler listesi. Her kabinde en az iki adet mevcuttu. Kimlik numarasını gizliyoruz…