1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Üç Kurban Ve Kurbanlık Kıbrıslılar…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Üç Kurban Ve Kurbanlık Kıbrıslılar…

A+A-


Kuzey Kıbrıs hafta içinde yaşanan feci trafik kazasıyla sarsıldı; acıyı Güney Kıbrıs da paylaştı. Kazada vefat edenler ışıklar içinde uyusun, ailelerine metanet ve başsağlığı… Yararlılar şifa bulsun, ailelerine de sabırlar…

Ateş düştüğü yeri yakıyor… Ne söylense acı dinmiyor, sonuç değişmiyor. “Kuzey Kıbrıs trafiğe üç kurban verdi” demek sonuçla ilgi ve en basit söylemdir. Sonuca dair birçok nedenler uzmanlar ve kamuoyu tarafından söyleniyor, tartışılıyor… Hükümeti suçlayan kalabalıklar soğuk ve yağmur demeden eylemler yapıyor… Başbakanlığın giriş kapısını yıkıp geçtiler, çevik kuvvetle burun buruna geldiler… Üzücü çatışma olmadı ama yüzlerce öfkeli genç acısını devlete haykırdı: “Katil devlet”. Bir genç Serdar Denktaş’ın gözlerinin içine baka baka ona “Katil” dedi…

Elbette kaza tek bir nedene bağlanamaz ama ana etkenin Kuzey Kıbrıs’ta da uygulanan Mekke Saati olduğunu inkar etmek, bir zamanlar Rauf Denktaş’ın da dediği gibi “körü körüne Türkiye dostluğu gütmek”tir… Türkçe dilinde mesai başlangıç ve bitiş saatinde trafiğin durumunu tam tanımlayan bir kelime yok. İngilizce buna “rush-hour” deniliyor ve tam da tanımlıyor: işe gidişte yetişmek için, iş çıkışı da yorgun – argın bir an evvel eve dönebilmek için trafikte aceleci, telaşlı, trafik sıkışıklığına tahammülsüz davranış biçimlerinin hakim olduğu zaman dilimi… Eğer, Kuzey Kıbrıs’ta Mekke Saati uygulanır ve mesai saatleri değişmezse, yani ‘rush-hour’ sabahın karanlığına getirilirse, özellikle hızlı akan ve yol aydınlatması da olmayan veya çalışmayan bölgeler arası trafikte kazalara davetiye çıkarılır… UBP – DP hükümetinin, Kuzey Kıbrıs’ta yaşamın her alanında sorun yaratan ve UBP Genel Sekreteri’nin de itiraf ettiği gibi bir çok kesimin şikâyetçi olduğu Mekke Saati uygulamasında direnmemesi, yeni felaketlerin yaşanmaması için önemli bir önlem olacaktır. Çoğunluk aklı öyle diyor… Hükümet ise azınlık hükümetidir, aklı da öyle… Dolayısıyla, saat uygulamasının değişmesi sürpriz olacak; ‘çare’ için hükümetin yapacağı girişimler “yapayım da olmasın” nitelikli olacak… Daha kurban verilmese bari?! 

2000 yılına girerken bankalar krizi yaşanmış, yurttaşın paraları bankalarda buharlaşmıştı… Soğuk ve yağmur demeden eylemler oldu, kalabalıklar meclisin giriş kapısını yıktı, genel kurul salonuna girdi, milletvekilleri kaçtı, başbakan Eroğlu kendini odasına kilitledi. Öfkeli kalabalık meclis sıralarının üstünde dolaşıp etrafı dağıttı ve yüzlerce öfkeli bankazede acısını devlete haykırdı: “Hırsız devlet”. Öfkeli kalabalığı Çevik Kuvvet şiddet kullanarak meclis dışına çıkardı, çok üzücü olaylar yaşandı…

Bu olayı Annan Planı ile başlayan dönem izledi; çözüm sürecini çıkmaza sokan Denktaş, Annan Planı’na da karşı idi ve görüşmek de istemiyordu… Bankalar krizi ile sokaklara dökülen kalabalıklar bu defa çözüm ve barış için kitleselleşti; beş bin kişi ile başlayan meydan mitingleri, seksen bin kişiye ulaştı… ‘Hırsız’lardan kurtulmanın bir yolu da Kıbrıs sorununun çözümü idi… Mitinglerin sürükleyici gücü, okullarından çıkıp meydanlara akın akın gelen gençler idi… Sonunda Denktaş engeli aşıldı, Annan Planı referandumu yapıldı; ‘hırsız’lar diye tanımlanan siyasi gruplar azınlıkta kaldı… Güney’in statükocu siyaseti, Kuzey’in statükocularının yardımına yetişti, referandumda onlar “Hayır” sonucunu çıkarmayı becerdi… Kuzey siyasetinde ‘hırsızlar’ olarak etiketlenen grup, statükocu grubunun da asli üyesiydi… 

Şimdi Kıbrıs sorununda yeni bir aşama… Görüşme süreci gene tıkandı… Çoğunluğu okullarından çıkıp akın akın sokaklara dökülen gençlerden oluşan kalabalıklar meydanlarda… Geçmişte “Hırsız” dediğine şimdi ”Katil” diyor ve kitleselleşmeye hazır… Onlar için bu niteliklerdeki siyasi yapıdan kurtulmak için Kıbrıs sorununun çözümü şart, liderler masaya… BM temsilcisi İsviçre başarısızlığından sonra yeni süreci başlatma gayretinde… Liderler masaya dönüyor; garantörler toplantısı için bile tarih saptanmış… 

Bu çalışmalar ve görüşmeler Kıbrıs sorununu hemen çözecek mi? Pek değil… Ne çözecek?!. 4 Aralıkta yapılacağı söylenen Erdoğan Tsipras görüşmesi çözebilir… Bu görüşmede iki tarafın, hele ki Erdoğan’ın, sadece garantileri görüşüp uzlaşı arayacağına inanmak siyasi saflık olacaktır. Ne yani, Kıbrıslı taraflar kendi aralarındaki sorunları çözmek için tüm konularını birbirine ilintili olarak görüşecek de ‘anavatanlar’ kendi aralarındaki sorunları çözmek için tüm konularını birbirine ilintili olarak görüşemeyecek mi?! Kim tutacak Erdoğan’ın Tsipras’a mülteciler konusunu açmasını… Türkiye’nin, henüz kabul etmediği Münhasır Ekonomik Bölge sınırları ve ona bağlı olarak doğal gaz yatakları ile ilgili tutumu belli, Erdoğan bunları Tsipras’la görüşmeyecek mi?! Tsipras ekonomik sıkıntıda, Erdoğan’dan yardım istemeyecek mi veya Erdoğan ona çok uygun koşullarda ekonomik yardım önerisinde bulunmayacak mı? Şimdi Türk ekonomisi de zorda, “kelin merhemi olsa kendi kafasına sürer” derler ama Erdoğan kel olduğunu kabul etmiyor ki merhem derdinde olsun; başkasının keline merhem olmayı da kendince stratejik önemde görür.

Kıbrıslı tarafları asıl düşündürmesi gereken işte burasıdır. Görüşmeleri onlarca yıl meymene – mesmene uzatınca uluslararası toplum ve dünya Kıbrıslı tarafların sorunu çözmeyeceğine, çözüm için başka tarafların karar vermesi gerektiğine inanmaya başladı… Kıbrıslı taraflar gene masaya dönüyor, onların hassasiyetlerine uygun bir görüşme süreci programı da çıkarıldı ama öncesinde Türkiye – Yunanistan görüşecek. Onlar neyin – nasıl olacağını kendilerine göre şekillendirecek, Kıbrıslı taraflar da görüşüyormuş gibi yapıp, hazırlanmış sonucu halklarına servis edecek… Yemem yok…

Eylül’den itibaren yaratılan “Kıbrıslı taraflar sorunu çözebilir” ikliminin Kasım’da çökmesi, Kıbrıslıları uluslararası toplum eliyle ‘anavatan’larına kurbanlık olarak hediye etti. Trafiğe üç kurban verildi, üç can yitti, Kıbrıslıların canı yandı tutuştu… Görüşme sürecine yüzbinlerce kurban hazırlanıyor, canlar yitmeyecek elbette ama Kıbrıslıların canı yanıp tutuşacak…

Ocak 2017 sonlarında bu köşede “yanıldım” başlıklı bir makale yazmak ne güzel olur?!.

Bu yazı toplam 2448 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar