UÇUŞA HAZIR OLMAK
Hayatımda her şeyin çok iyiye gittiğine inandığım, gözlerimdeki ışıkların sürekli yandığı, oradan oraya neşeyle dolandığım bir yazdı ve birden saçma aksilikler ve kazalar yaşamaya başladım. Sanki içimdeki yaşam enerjisini temsil eden Eros, ölüm ve kendine zarar vermeyi temsil eden Thanatos ile kavgaya tutuşmuştu. Bu mutluluğu kendime layık görmüyor, başkalarının mutsuzluğunu izleyip suçluluk duyuyor, kendi kendimi sabote ediyordum adeta.
O yazdan sonra her mutlu oluşumda bir korku oluştu bende. Ne kadar mutlu olursan o kadar yükseklerden düşüyorsun saptaması derin bir kaygı getirdi. Bu korkuyla kapımı çalan pek çok mutluluk vaadini engelledim uzun zaman. Sonra bir gün yeniden cesaret ettim ama düşebileceğimi de hesaba katarak… Düşerken o kadar da acımadım bu yüzden. Onun ardından bir kez daha cesaretimi topladım. Bu kez tüm kaygı ve korkularımı bir yana atayım, Thanatos’u aklıma bile getirmeyeyim, doludizgin yaşayayım diye düşündüm. Belki de korkuyla davrandığımdan başarısız oluyordum. Kendimi bıraktım, çıkabildiğim kadar yükseklere tırmandım, düşebileceğimi aklıma dahi getirmedim.
Bir gün fena halde ayağım takıldı ve sendeledim. Gözlerim önümdeki uçuruma takıldı. Düşersem ne kadar kötü yaralanabileceğimi fark ettim. İçime düşen kurt gözlerimin ışıklarını söndürdü. Birisine bu kadar güvenmek doğru mu diye kendimi sorgulamaya başladım. Kanatlarım var, birisi itse bile uçarım sanıyordum. Oysa seni gözden çıkaran kanatlarını kırar önce. Kanatlarını oluşturan güveni yitirirsen kanatsız kalırsın zaten.
Düşme korkusu dengemi bozdu ve ayağım takıldı yeniden. Düşüyordum. Lanet olsun ki düşüyordum yine. Geçmiş düşmelerle talimli olmak biraz daha kolay kıldı bunu. Düşerken bir dalcık bulup tutunmaya çalıştım ona. Dalcık kırıldı, başka dallara tutundum. Tekrar yukarıya tırmanabilir miyim diye gözlerim düşmeye başladığım noktada takılı kaldım.
Küllerinden bile yeniden doğabilir insan. Yanmış olmak unutulmaz ama. Onun acı hatırası seninle dolanır hep… Badem çiçeklerine aldanıp bahar geldi sanırsın ama kar düşer birden. Örselenirsin ama yenik düşmek istemezsin bir türlü. Yara bere içinde de olsa devam edersin istediğin yolda.
Dünyanın esas derdi bu galiba. Özgürlüğe doğru açılan kanatların eriyeceği, İkarus’un düşeceği korkusu. Mutluluğun önünü kesen mutsuzluk hatıraları. Özgürlüğe cesaretin şiddetle cezalandırılması ve bunun bilgisinin bizi esir alması.
Her özgürlük kalkışmasının ardından gelen karanlık olmuş dünyanın hatırası. Bu motifi kırmaya yoğunlaşmak en doğrusu.
En ışıklı en güzel zamanların ardından gelen karanlık daha da korkunç oluyor. O yitik geçmişi mitleştiriyorsun. Yenilmiş olmak boynunu bükse de onun hatırasıyla avunuyorsun bir süre. Bazen kalbin öylesine kırılıyor ki geçmişi yeniden yazıyorsun. Seni bugüne taşıyan kötülük tohumlarını sorguluyorsun. Gözbağım varmış, görememişim, öyle pek de güzel değilmiş aslında diyorsun.
“Kuş ölümlüdür/ sen uçuşu hatırla” der Furuğ… Uçuşun hatırası eşsizdir elbet. Düşüş gölgeler onu ama. Uçmak da düşmek de hayata dair diyebilir içindeki yeniden doğma gücüne sarılabilirsin elbet.
Umut kalmadığını anlarsan teslim olursun yenilgiye. Yasını tutarsın, ağlarsın, yerden yere vurursun kendini. Geçer gibi olur sonra.
Çiçek çiçek bir baharı nasıl karşılayacağındır önemli olan. Gözlerini ağlamaktan kör etmişsen, burnun koku almıyor, ruhun kanatlanamıyorsa ne fayda. Beklediğin hayat öpücüğü bir ihtimal gelecektir ama bir başkasından beklenen kendi gücünle ulaşacaklarının yanında değersizdir çoğu zaman.
Uçacaksın da düşeceksin de… Bunu kabul et önce. Uçarken güzel uç düşerken de güzel düş. Ayağa kalk sonra, yeniden uçmaya hazırla kendini.