1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Ukrayna Savaşı’nın Etkileri
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Ukrayna Savaşı’nın Etkileri

A+A-

Ukrayna savaşı henüz sonlanmadı ama kısa vadede yarattığı etkileri gözle görülebilir niteliktedir. Orta ve uzun vadeli etkilerinin ise nasıl şekilleneceğini tam olarak anlamak mümkün olmasa da, kimi ipuçlarını değerlendirmeye çalışabiliriz.

Ukraynalılar’ın Dramı: Rusya ordusunun giriştiği işgal eyleminin sonucunda yüzbinlerce Ukraynalının yaşamı altüst oldu, şehir ve kasabaları yakılıp-yıkıldı, ekonomik üretimi baltalandı, evlerini terkeden yüzbinlerce kişi hem kendi ülkelerinde hem de komşu ülkelerde göçmen durumuna düşürüldü. Bu dramın kısa vadede ortaya çıkan etkileri işgalin yaygınlaşması durumunda daha da derinleşerek, orta ve uzun vadede, AB’yi hem ekonomik ve siyasi hem de askeri açılardan meşgul edecek. Belki de AB, bölünmüş bir Ukrayna’yı üye yapma yoluna gidecektir.

Batı-Rusya Gerilimi: Ukrayna’nın işgali, Rusya ile Batı arasında ciddi bir gerilim yarattı. Batı’nın işgale tepkisi biçiminde ortaya çıkan ve halen Rusya üzerinde uygulanan ekonomik ve siyasal yaptırımların kısa dönemde ortadan kalkacağı söylenemez. Yaptırımlar, sadece Rusya’nın saldırganlığının cezalandırılması anlamına gelmiyor. Batı, bu işgal eylemini Avrupa’nın güvenliğine karşı bir eylem olarak değerlendirmiştir. Rusya’nın Ukrayna saldırısına kadar AB ile Rusya arasında, doğal gaz aracılığıyla bir bağımlılık ilişkisi kurulmuştu. Batı, Rusya’nın enerji kaynaklarını kullanmakta, Rusya zenginleşmekteydi. Bu bağımlılık uzun vadede Rusya’nın demokratikleşmesine katkı sunabilirdi. Şimdi, gerek Batı’nın uyguladığı yaptırımlar gerekse bu bağımlılığın giderek ortadan kalkması, Rusya’nın  uluslararası toplumdan büyük oranda izole olmasının ve Batı-Rusya geriliminin orta ve uzun vadeye yayılmasının yolunu açıyor. Kısa vadede Rusya’yı ekonomik ve siyasal açıdan zorlamaya başlayan yaptırımlar, uzun vadede bu ülkenin Uluslararası sistemde daha zayıf bir konuma geriletilmesi yönünde baskı yapacaktır.

NATO’nun rolünün perçinlenmesi: Ukrayna savaşı, NATO’nun Avrupa’nın güvenliğiyle ilgili rolünü yeniden hatırlatmıştır. AB’nin ortak bir güvenlik ve dış politika geliştirme yönünde atacağı adımların NATO ile uyum halinde gerçekleştirilmesi için bir uzlaşma perspektifi ortaya çıkmıştır. Bu aslında, Trump’ın başkanlığı döneminde su yüzüne çıkan AB-ABD uyumsuzluğunun giderildiği ve neredeyse ABD’nin NATO aracılığıyla Avrupa’ya ‘geri dönüşü’nü simgeleyen bir gelişmedir. ABD’nin yokluğunda Avrupa’nın güvenliğinin sağlanmasının ciddi derecede zor olduğu, AB’nin, Ukrayna’nın işgaliyle kavradığı bir konu olmuştur. Zaten ABD’nin de beklentisi buydu. Şimdi NATO, Rusya’nın askeri eylemleri nedeniyle kendini güvensizlik içinde hisseden Moldova, Gürcistan, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelere dönük olarak, belki de üyelikle sonuçlanan, özel bir yaklaşım geliştirmek durumundadır. Ukrayna’nın NATO üyeliğinin ise, taktiksel nedenlerle, kısa vadede gözardı edilmesi mümkün olsa bile, böyle bir tutumun uzun vadede sürdürülmesi, Ukrayna’nın talepleri nedeniyle zor olacaktır.

Batı’nın Üstünlüğü: Ukrayna savaşı, kısa vadede Batı’nın bir dizi manevra ve girişimleriyle Rusya’nın yalnızlaştırıldığı bir süreci başlatmış görünüyor. Rusya’nın işgal eylemi nedeniyle gerek BM Genel Kurulu’nda gerekse Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamalar ve Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınma kararı Rusya’nın yalnızlaştırılması yönünde ilk adımları oluşturuyor. Rusya’yla dayanışma içinde bulunma olasılığı yüksek olan Çin bile böyle bir tutum takınmakta ciddi tereddütler ifade ediyor. Uluslararası Kamuoyu’nun oluşma biçimi ve doğrultusu da Rusya için ciddi hayal kırıklıkları içeriyor. Ayrıca sadece resmi aktörler düzeyinde değil uluslararası sivil toplum düzeyinde de Rusya mahkum edilmiş durumdadır.

Yeni uluslararası düzen arayışı: Ukrayna’nın işgalinin Rusya açısından yarattığı en önemli etki, Rusya’nın uluslararası sistemde sahip olduğu rol ve konumunun sorgulanmaya başlanmasıdır. Bu sorgulamanın kısa vadede önemli bir sonuç üretmesi beklenmese bile, ayni durum orta ve uzun vade için geçerli değildir. Rusya’nın taleplerine bakılacak olursa, işgali  kısa sürede sonlandırmayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, yaptrımlar nedeniyle zayıflatılarak izole edilen ve uluslararası sistemdeki rolü sorgulanan Rusya’nın, Batı’nın uluslararası düzenin kurumsal boyutlarında girişeceği revizyon çabalarından kayıpla çıkması yani, sistem içindeki konumunun geriletilmesi oldukça muhtemel bir gelişmedir.

Türkiye’nin Yol Ayrımında Kıbrıs Sorunu: Türkiye’nin ‘ne Ukrayna ne de Rusya’dan vezgeçemeyiz’ yaklaşımı orta ve uzun vadede sürdürülebilir değildir. Zaten Rusya’nın işgal eylemi Ukrayna devletinin varlığını hedef aldığı için, Rusya’nın eylemine rağmen tarafsız kalmaya çalışmak Ukrayna halkının çıkarına olan bir tutum değildir. Sözde ‘tarafsızlık’ siyaseti zaten bir NATO üyesinin temel kimliğiyle uyuşmuyor. Avrupa’nın geleneksel ‘tarafsız’ devletlerinin bile taraf olduğu bir çelişkide orta yol tutturmak ancak kısa vadede mümkün olabilir. Bu siyasetin kısa vadede getirisinin de, hem Batı’dan hem de Rusya’dan duyulan içi boş övgülerin ötesine geçemediği anlaşılmaktadır.

Bir NATO üyesi olarak Türkiye'nin, Ukrayna savaşında bir yol ayrımında olduğu açıktır. Bu yol ayrımında Türkiye’nin kademeli olarak Rusya’dan uzaklaşacağına dair bazı belirtiler vardır. Örneğin, Rusya’nın eyleminin bazı tereddütlerden sonra işgal olarak nitelendirilmesi ve sayın Erdoğan’ın, Ukrayna’ya satılan IHA’ları kastederek ‘NATO’nun yapmadığını biz yaptık’ şeklindeki yaklaşımı, Türkiye’nin Rusya’yı gücendirmeme siyasetinin kısa vadeli olması olasılığını güçlendiriyor.

Ama Türkiye bu yol ayrımında daha uzun bir süre beklemeyi başka nedenlerle tercih ederse, ya da mevcut krizi fırsata dönüştürme amacıyla stratejik öneminin büyüsüne kapılarak Kıbrıslıların kabul edemeyeceği bazı ayrıcalıklar talep ederse, Kıbrıs sorununda herhangi bir hareketlenmenin beklenmesi pek de gerçekçi olmayacaktır.

Bu yazı toplam 1309 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar