“Ülkede fırsatçılığın kitabını yazıyorlar”
CTP Lefkoşa Milletvekili, eski Maliye Bakanı Birikim Özgür’den YENiDÜZEN’e önemli açıklamalar
Fayka Arseven Kişi
"Sübjektif kriterlerle vergi affı çok tehlikelidir. İdare olarak kime ne kadar indirim yapacağınızı kendinizin belirleyeceği bir af uygulaması yapamazsınız.”
“2017’nin ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yerel gelirler % 19,36 artarken genel giderler % 22,46 arttı.”
“Reform destek ödeneği koşulludur. Orada 540 milyon TL olduğu halde bu kaynağa hiç erişemedik. Altyapı yatırımlarına destek koşulsuz ancak performansa bağlıdır. Burada da 8 Eylül itibariyle 512 milyon TL’lik kaynağın sadece % 21,01’ini kullanabildik.”
“Hüseyin Özgürgün bu ülkede fırsatçılığın kitabını yazdı ve bakanlık hatta önümüzdeki seçimde adaylık vaadi ile milletvekillerini ayartarak Başbakanlığı ele geçirdi. Olan biteni neredeyse herkes olağan karşıladı. İnsan ister istemez üzülüyor.”
“UBP ve DP statükocudur ve siyasi güç anlamında kafalarındaki özne Kıbrıs Türk halkı değildir. Kendilerini sürekli Türkiye’ye pazarlayarak statükolarını sürdürebilecekleri düşünüyorlar.”
“Usulsüz ve keyfi vatandaşlıklarda en büyük mağduriyeti hak ettiği halde vatandaş olamayanların yaşadığı biliniyor. Bizim için ise nüfus yapımızın devamlılığı varoluşsal bir hassasiyettir.”
Maliye eski Bakanı, Milletvekili Birikim Özgür, hükümetin reform destek ödeneğinde duran 540 milyon TL’ye hiç erişemediğini, altyapı yatırımları için ayrılan 512 milyon TL kaynağın ise sadece % 21,01’ini kullanabildiğini belirtti.
Özgür şöyle konuştu:
“Reform destek ödeneği koşulludur. Orada 540 milyon TL olduğu halde bu kaynağa hiç erişemedik. Altyapı yatırımlarına destek koşulsuz ancak performansa bağlıdır. Burada da 8 Eylül itibariyle 512 milyon TL’lik kaynağın sadece % 21,01’ini kullanabildik. Döviz krizine maliye eliyle hiç müdahale edilmemiş olması da mali yapıya ciddi zararlar verdi.
“UBP ve DP statükocudur ve siyasi güç anlamında kafalarındaki özne Kıbrıs Türk halkı değildir” diyen CTP milletvekili Birikim Özgür, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı.
Vergi affının ölçütü nedir?
YENiDÜZEN: Bakanlar Kurulu ‘vergi affı' kararı aldı. Bu affın maksadı ne, kime hizmet ediyor?
Birikim ÖZGÜR: Geçen yaz yine bu hükümetin benzer bir kararı Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştü. Ekonomik konularda sadece ivedilik varsa yasa gücünde kararname çıkarılabilir. Örneğin biz seçimden hemen sonra vergi sistemi dışında kalanları sisteme entegre etmek, istikrarlı ödeme yapanlara bazı indirim olanakları sağlamak, ispata dayalı olmayan re’sen vergiyi kaldırmak, itirazlı vergilerin mahkeme öncesinde görüşülebileceği bir üst itiraz komisyonu oluşturmak ve elektronik ortamda vergi işlemlerinin yapılabilmesi için mevzuatı geliştirmek gibi pek çok yapısal düzenlemeyi içeren bütünlüklü bir adım atmıştık. Bazı yurttaşlarımız bunun abartılı bir vergi affına dönüşmesi talebiyle dönemin Cumhurbaşkanınca yasanın Meclise iadesini sağlamıştı. Yaz dönemi boyunca devletin ciddi vergi kaybı yaşayacağı öngörülerek mecburen bu düzenlemeler kararname ile hayata geçirilmişti. Bu sayede o yıl ilave 175 milyon TL’lik gelir sağlandı, sonraki yıllarda da yerel gelirlerin düzenli artışına zemin oluşturuldu.
Şimdi seçim arifesinde kapsamı sadece af olan bir kararname çıkarıldı. İtirazlı vergilere ilişkin ‘gelin anlaşalım ve siz de aftan yararlanın’ deniliyor. Gelir ve Vergi Dairesi bir imzayla yüz binlerce liralık borcu çok küçük meblağlara düşürme yetkisi ile donatıldı. Bu anlaşmanın ölçütü ne olacak peki? Sübjektif kriterlerle vergi affı çok tehlikelidir. İdare olarak kime ne kadar indirim yapacağınızı kendinizin belirleyeceği bir af uygulaması yapamazsınız.
Yakın zamanda gerçekleşecek seçimde halkımız bize yetki verirse vergi alanındaki köklü reformlara biz kaldığımız yerden devam edeceğiz. Yeni dönemde ‘uzaktan vergi’ sistemi ile daireye hiç uğramadan tüm vergi işlemleri gerçekleştirilebilecek.
Giderler de artıyor
YENiDÜZEN: Kamu maliyesi ne durumda?
Birikim ÖZGÜR: Yerel gelirlerdeki artış bizden sonra da devam ediyor. Bu güzel bir şey ancak örneğin 2017’nin ilk 8 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yerel gelirler % 19,36 artarken genel giderler % 22,46 arttı. Üstelik bu dönemde genel giderleri artırabilecek dış yardım ve kredilerin etkin kullanılmadığını görüyoruz. Kamu iç borç stokunu eritmek için faiz ödemesi de gerçekleştirilmemiş. Demek ki yerel gelirlerdeki artış bir fırsata dönüştürülememiş, sadece cari harcamalar için kullanılmış. Bu büyük bir sorun. Yapısal anlamda kalıcı herhangi bir iyileştirme söz konusu değil. Bizim yaptığımız düzenlemelerin meyvesi yeniliyor.
Kayıt dışılığın artması, iç piyasada duraklama ve gerileme gibi ciddi sıkıntılar söz konusu. KDV gelirlerindeki bu düşüş bir sonraki yılın kurumlar vergisi gelirlerine de yansıyacak.
Burada önemli olan yapısal anlamda mali yapıyı daha iyi bir noktaya getirebilmektir. Bu da ciddi reformlarla olur. Hükümetin bu yönde attığı hiçbir reform nitelikli adım olmadığı gibi imaj ve performans sorunları nedeniyle yapı aslında bozuluyor. Döviz krizine maliye eliyle hiç müdahale edilmemiş olması da mali yapıya ciddi zararlar verdi. Hükümet krizi seyretti, kılını kıpırdatmadı.
YENiDÜZEN: Meclis açıldıktan kısa bir süre sonra bütçe gündeme gelecek. Öngörüleriniz nedir?
Birikim ÖZGÜR: Yeni bütçe mevcut hükümeti ne kadar ilgilendirirse diğer partileri de o kadar ilgilendirir çünkü 2018 yılının önemli bir bölümünde başka bir hükümet görevde olacak. Hükümeti bu gerçeği göz önünde bulundurarak hareket etmeye davet ediyorum. 2018 bütçesini birlikte yapalım. Aksi takdirde burada en büyük risk artan yerel gelirlerin popülist maksatlar için kullanılmasıdır. 2016 ve 2017 yıllarında her an seçim olabilir düşüncesiyle hükümet seçim ekonomisi uyguladı. Kronikleşmiş sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine bütçe şişirildi ve popülist birtakım uygulamalara gidildi. 2018 bütçesi hazırlanırken de benzer bir anlayışla hareket edileceğini tahmin etmek zor değil.
“512 milyon TL’lik kaynağın
sadece % 21,01’ini kullanabildik”
YENiDÜZEN: TC ile yapılan protokol var. Hükümetin de haziran hedefi vardı. 3 ay geçti. Ne oldu protokol?
Birikim ÖZGÜR: TC ile imzalanan 3 yıllık protokoller ekonomimize ve maliyemize çok ciddi katkılar sağlıyor. İmzalanan protokolde KKTC tarafının birtakım taahhütleri var. Mali disiplini sürdürmek, reformları hayata geçirmek, kamu kesimi borçlanma gereğini ve faiz hariç yerel bütçe açığını azaltmak gibi. Bu taahhütlerimiz karşılığında Türkiye’nin sunduğu bazı krediler koşula bağlı iken bazı hibe ve krediler ise bize koşulsuz sunuluyor. Bazıları ise koşulsuz ama performansa bağlı temin edilebiliyor.
Bu üç pencereden bakılınca koşulsuz hibe ve kredilerin aksamadan bütçemize girdiğini, koşulsuz ama performansa bağlı olanlardan yeterince yararlanamadığımızı, koşula bağlı olanlardan ise hiç yararlanamadığımızı görüyoruz.
Örneğin reform destek ödeneği koşulludur. Orada 540 milyon TL olduğu halde bu kaynağa hiç erişemedik. Altyapı yatırımlarına destek koşulsuz ancak performansa bağlıdır. Burada da 8 Eylül itibariyle 512 milyon TL’lik kaynağın sadece % 21,01’ini kullanabildik.
“Özgürgün fırsatçılığın kitabını yazdı”
YENiDÜZEN: TC-KKTC arasındaki Protokol uygulanmazsa mali kriz olacağı ifade ediliyordu. TC'nin tavrı ne?
Birikim ÖZGÜR: Buradaki siyasi mekanizmayı doğru yorumlamamız gerekiyor. Bu yardımlar Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde duran bir sisteme kavuşmasına katkı sağlamak üzere sunuluyor. Günümüzü gün edelim, har vurup harman savuralım diye değil. Ancak bu sadece katkıdır. Esas olan ise temel hedef doğrultusunda bizim ne yaptığımız ya da yapacağımızdır. Türkiye’nin katkı sağlayan taraf olarak bu hedeflerin somutlaşmasında ve bu hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının izlenmesi noktasında bir sorumluluğu var.
‘Türkiye bize karışamaz’ diyerek bu mekanizmadan uzaklaşırsak ya da bu hükümetin yaptığı gibi Türkiye’yi kandırmayı marifet sayarsak günün sonunda biz en fazla kendimize zarar vermiş oluyoruz.
Mevcut protokol döneminde mali disiplin bozulduğu için 2016’da tarihte ilk kez bütçe açığına destekte kesintiye gidildi. Hükümet dar bir çevreyi kamu kaynaklarından daha fazla nemalandıracak diye halkın 80 milyon TL’sini gözden çıkarmış oldu. 2017’de de benzer bir durum söz konusu. Reform destek ödeneği ise bu yıl hiç kullanılamadı. Kıbrıslı Türklerle kavga etme taraftarı olmayan bir Türkiye’nin mevcut protokol döneminde bundan öte yapabileceği bir şey bana göre yoktur. Ötesi iç siyasete müdahale anlamını taşır ve bunu hiçbirimiz istemeyiz.
Bu dönemde yaşanan tecrübeler ışığında 2019-2022 protokolünün daha farklı mekanizmalar içereceğini öngörmek ise şimdiden mümkündür. Zira esas hedef olan kendi ayakları üzerinde durabilen bir sisteme yakınlaşacak şekilde bu katkıları kullanamıyorsak, Türkiye’nin yeni bir protokol imzalamaktan imtina etmesi veya mekanizmanın revize edilmesi de kaçınılmaz olur.
Diğer yandan protokolün imzalanması gecikince olanlar da herkesin gözleri önünde yaşanmaktadır. 2016-2018 protokolü zamanında imzalanmayınca savunma giderlerini de yerel kaynaklarla karşıladık ve doğal olarak nakit darlığına düştük. Akabinde Hüseyin Özgürgün bu ülkede fırsatçılığın kitabını yazdı ve bakanlık hatta önümüzdeki seçimde adaylık vaadi ile milletvekillerini ayartarak Başbakanlığı ele geçirdi. Daha sonra ise sokakta yurttaşlarımız bize “memleketi hırsızlara teslim ettiniz” diye kızdı. Kimse de ‘bunlar amma da fırsatçı insanlar’ diye sorgulamadı bile. Olan biteni neredeyse herkes olağan karşıladı. İnsan ister istemez üzülüyor.
YENiDÜZEN: Mali protokolün uygulanmaması ile vatandaşlıklar arasında ‘TC ile ilişkileri bozmayalım' düşüncesi var mı?
Birikim ÖZGÜR: Bizim yurdumuz Kıbrıs’tır. Toplumumuzun siyasi kimliğini ve kültürünü geliştirerek var etmeyi, sistemimizi buna göre sürekli güncellemeyi önemsiyoruz. Ama UBP ve DP statükocudur ve siyasi güç anlamında kafalarındaki özne Kıbrıs Türk halkı değildir. Kendilerini sürekli Türkiye’ye pazarlayarak statükolarını sürdürebilecekleri düşünüyorlar. Bilindik metotları da jurnalciliktir. “Şu partiler Türkiye’yi ve Türkiyelileri sevmez, biz severiz” mesajını sürekli yeniden üretme gayretindedirler. Bunun ötesini bilmiyorlar, göremiyorlar. Meselelere toplumsal bakamıyorlar.
UBP-DP statükosu kamu kaynaklarını peşkeş çekmeye, usulsüz ve keyfi vatandaşlık dağıtmaya, tüm bunlardan siyaseten ve madden nemalanmaya, CTP’yi bunlarla ilgili dava açmaya zorlamaya, dönüp Türkiye’ye “bakın işte Türkiyelileri sevmiyorlar” demeye ve böylelikle her daim Türkiye’nin manevi desteğiyle alternatifsiz iktidar olma çabalarına dayanıyor.Türkiye bu oyunun farkında mı emin değilim. Kimse sapla samanı karıştırmamalı, bu oyuna gelmemeli. Protokolle KKTC’nin yurttaşlık politikası arasında hiçbir bağ yoktur, olmamalı da. Ancak iyi ilişki içinde olduğumuz bir ülke eğer vatandaşlarının burada mağdur edildiğini düşünüyorsa bunu iki devlet paylaşır ve usul halle bu sorunlar çözülebilir. Usulsüz ve keyfi vatandaşlıklarda en büyük mağduriyeti hak ettiği halde vatandaş olamayanların yaşadığı biliniyor. Bizim için ise nüfus yapımızın devamlılığı varoluşsal bir hassasiyettir. Kültür şokları ciddi sosyal ve ekonomik sorunlara yol açabiliyor ve biz yıllardır bu sorunlarla boğuşmaktan yorulduk artık. Bu ülkede yaşayan insanları dışlamayı da asla marifet görmüyoruz. Meselelere insan hakları ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde bakmaya çalışıyoruz. Kriterler ölçütünde ve yasal zeminde olması gereken işlerin statükonun bir aracına dönüştürülmesi, oynanan çirkin oyunun görmezden gelinerek Kıbrıs’taki hükümetler arasında ayrımcılık yapılması kimseye bir yarar sağlamaz.
“Kraldan çok kralcılıktır”
YENiDÜZEN: Yine bir saat ve mesai tartışması gündemde... Hükümet akılcı mı davranıyor yoksa murat ettiği başka bir şey mi var?
Birikim ÖZGÜR: Bu saat meselesi de tam manasıyla kraldan çok kralcılıktır ve toplumun hassasiyetlerini, bu ülkenin coğrafi özelliklerini resmen hiçe saymaktır. Bütün dünyada saat farklılıklarına rağmen uçuşlar da bankacılık işlemleri de her türlü ekonomik ilişki de sorunsuz yürütülebiliyorken niye bizimle Türkiye arasında bir sorun yaşansın ki? Tam aksine bu konuda bizim tercihimizin Türkiye yetkililerinin saygı duyacağını düşünüyorum. Burada bir devlet var. Kıbrıslı Türkler farklı bir coğrafyada, farklı bir sisteme sahip olduklarını sürekli hatırlasın, bunu bilsin ve kendi sistemine, sisteminin sorunlarına her daim sahip çıksın. Bunun kimseye bir zararı olmaz bilakis pek çok yönden çok da faydası olur.
Nitekim biz şimdi Türkiye saati mi Kıbrıs saati mi diye tartışırken diğer yandan kamudaki verimsizlik sorunu öksüz kaldı. Ülkemizde yeni kamu işletmeciliği anlayışının önünde çok büyük engeller var. Yönetme becerimiz çok zayıf. Kamumuz politika oluşturup bu politikaları uygulama, sonuçlarını analiz edip uygulamaları güncelleme gibi temel özelliklerini yitirdi. Yeniden yapılanma şart. Büyük resimde bunlar var. Biz ise bu hükümet döneminde günlerimizi mesai saatleri kaçtan kaça olsun oyunu ile harcıyoruz. Saat meselesi üzerinden halkımız yine merkezinde Türkiye olan kısır ve gereksiz bir tartışmaya hapsediliyor. Bu da aslında zamana oynayarak statükoyu sürdürme oyunlarından bir tanesidir.