Ülkede korku düzeninin geldiği son nokta!
Tek işim gazetecilik…
Mesleğimle alakalı olarak, 2008’den geçtiğimiz ders dönemine kadar, YDÜ, UKÜ, LAÜ ve DAÜ’de “yarı zamanlı” pratik ağırlıklı dersler de verdim…
-*-*-
Geçmişte, eski başbakanlarımızdan ve kardeşim Hüseyin Özgürgün’le “danışman gibi” bir statüde çalışmışlığım da var…
-*-*-
Ama dediğim gibi, kısa bir dönem garsonluğu saymazsak, gazetecilik dışında işim olmadı…
-*-*-
Kıbrıs, Yenidüzen, Londra Toplum Postası, Avrupa – Afrika, Gıynık, Gündem Kıbrıs, Haberci, Londra Toplum Postası gibi gazetelerde; Kıbrıs Tv, Kanal T, Londra Türk Radyosu gibi tv ve radyo kanallarında çalıştım…
-*-*-
Spor muhabirliği ile başladım…
Muhabirlik, köşe yazarlığı, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü hatta sayfa tasarımcılığı gibi çeşitli görevlerde bulundum…
-*-*-
Neredeyse 30 yıldır, her gün köşe yazısı yazıyorum…
Tabii ki “geleneksel yazı konumuz” Kıbrıs meselesi…
Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda, genel ifadeyle “federasyondan” ya da “federal çözümden” yanayım…
-*-*-
Mesleğimin 15 yılını İngiltere’de icra ettim ama o dönemde de Kıbrıs ve Avrupa – Afrika’da günlük yazılarım hep yayınlandı…
-*-*-
Bugüne kadar aleyhime 10 kadar dava açıldı…
Bunlardan üç tanesi, 2000 yılı öncesindeydi…
Ve TC’de açılmıştı…
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildiğinde “af” çıkardı, davalar başlamadan düştü…
-*-*-
O dönemde İngiltere’deydim ve korkudan Türkiye’ye gitmiyordum!
Ya tutarlarsa!!!
-*-*-
Düşüncemin arkasına hiç gizlenmedim!
“İşgale”, “ırın mırın kırın” diye yaklaşmadım!
Gözleri görmeyen birine, “şaşı” demediğim gibi, “ne güzel bakıyorsunuz” yalakalığını da asla yapmadım!
-*-*-
Çok insanı, kurumu, takımı, partiyi, örgütü destekledim; daha çoğunu eleştirdim!
-*-*-
Hiçbir dönemde, hiçbir siyasetçi ile “aram açılmadı”…
Taaa ki, Ersin Tatar beni hem gazetesinden hem de sözde yanında çalışmaktan kovuncaya kadar!
Tatar beni neden kovdu?
Daha önce de yazdım!
Tatar beni, görüşlerimden dolayı kovmadı!
Kendisine, “bu adam görüşlerini ve düşüncelerini yazmayacak, söylemeyecek” dendiği için kovdu!
“Yazma, söyleme” dedi; dinlemedim!
-*-*-
Tatar, gerçekten bir lider, bir cumhurbaşkanı olmuş olsaydı, ailesini bile karşısına alıp kendisine destek veren beni kovmazdı!
Tatar, korktu!
Korkutuldu!
Kim korkuttu?
Kimden korktu!
Tabii ki Türkiye’nin buradaki “bazı görevlilerinden”…
Bu açıktı!
Kulağımla işittim, zaten kendisi de inkar etmiyor!
-*-*-
Neden korktu?
Kim bilir, “görevden alınabilirim” endişesi bile olabilirdi her halde!
-*-*-
Tatar, kendi televizyonuna da cumhurbaşkanlığına da beni alırken, “görüşlerimi biliyordu…”
Hiç umuru da değildi!
“Be gardaş, yeğenim, aşırıya kaçma ama demokrasi var” dediğini bilirim…
Beni televizyonundan da cumhurbaşkanlığındaki birkaç saatlik görevimden de kovduktan sonra, herkes, bu ülkeden kaçmamı bekledi…
Aslında yapacak başka bir şeyim de yoktu…
-*-*-
Ve o günlerde, bazı çevrelerden aşırı baskı görmelerine rağmen, bana sahip çıkan perde önünde iki kişi vardı; Cenk Mutluyakalı ve Sami Özuslu…
Perde gerisindekileri gerçekten bilemem…
Ama, Özgürgün’le şahsi dostluğum, hatta Derviş Eroğlu’nu çok sayıyor ve seviyor olmam, bir çok kişiyi çok rahatsız etmişti…
Beni ise hiç rahatsız etmedi…
Çünkü Özgürgün şahsi dostum olabilirdi ama dostum olmayan siyasetçi yoktu ki…
Tekrar söyleyeyim, kişisel anlamda, arkadaşlık bazında en yakın olduğum bir çok “siyasi”, UBP’deydi… DP’deydi…
-*-*-
Serhat parayla satılıyor diyenler oldu…
“Ben Serhat’ı para vererek satın aldım” diyen varsa, buyursun” diyeceğim ama çok saçma olacak…
Kaldı ki, yaşantım ortadadır, mal varlığım iple kuşaktır, “parayla satılsam”, en azından borçlu olmazdım, neyse!
-*-*-
Sonuçta, bugünlere geldik…
Övünmek gibi olacak ama “korkutanlar”; Sim TV’nin uydu televizyon yayınını durdurmuş olmalarına rağmen, youtube ve facebook ve diğer uygulamalar üzerinden, sabah programları arasında yine en çok izlenenlerden biriyim… Hatta mütevazı olmayacağım, birinciyim…
Yenidüzen’deki köşe yazılarımı her gün binler okuyor…
-*-*-
İfade özgürlüğü açısından en rahat olduğum günleri yaşıyorum…
Haddimi bilerek elbette…
-*-*-
Yaşantım boyunca, mesleki açıdan, her siyasi partiye, her siyasi karaktere, “ırkçı faşistler hariç” aynı mesafeyi korudum…
-*-*-
Önce, UBP’lilere, “Serhat İncirli ile programa çıkmayacaksınız” talimatı verildi…
Genel seçim sonrası UBP’liler programlarıma çıkmamaya başladı…
Açıkça da itiraf ettiler…
“Gardaş, uygun değil şu anda…” deyip, kibarca reddettiler…
-*-*-
Türkiye’nin bir önceki büyükelçisinin benle ilgili cep telefonu mesajlarını gördüm…
Güldüm!
“Kimsin be sen?” diye içimden geçirdim…
“Allah olsa ne yazar ki! Düşünceleri, benim için onurdur” dedim…
-*-*-
Bir komutanımız, arkadaşlarımı yemeğe davet etti, “lütfen İncirli olmasın” dedi…
Sonra arayıp, “hata yaptım, özür dilerim” noktasına geldi…
-*-*-
Neyse, uzatmanın anlamı yok…
Geçenlerde bir Türkiyeli iş insanı ile söyleşi yaptım…
Akabinde öğrendim ki; “Serhat İncirli’den başka konuşacak birini bulamadınız mı?” diye uyarmışlar!
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı da seçildikten sonra, tıpkı işadamımız gibi, ilk bana demeç vermişti…
Umarım O’nu da arayıp, “konuşacak birini bulamadın mı?” diye sormamışlardır!
-*-*-
Neyse!
Bütün bunları neden yazdığıma gelince…
-*-*-
Yakıp Kırmızı hocamızı, geçtiğimiz Perşembe günü, Lefkoşa Kabristanlığı’nda, altıncı ölüm yıldönümünde andık…
Anma törenlerinde “öğrencileri adına sen de konuş” denir; yine dendi…
Yakup hocamızın sevgili eşi rica etti, “yenge hep ben olmaz, bir yığın öğrencisi var, onlar da konuşsun” diye reddettim…
Israr edilince, kabul ettim…
-*-*-
Hocamızla bir anımızı paylaştım…
Ağabeyi, “Bir Sır Adam” İlter Kırmızı da oradaydı…
O’nun sırlarının yazıldığı kitapta Yakup hocamızın askerlik anılarını okuduğumuzu ve hiç bilinmeyenleri öğrendiğimizi de aktardım…
Gerçekten, Yakup hocanın bir çok sırrını bilirdik ama askerlik anılarından hiç söz etmemişti…
Tıpkı ağabeyi İlter bey gibi O da mücadele yıllarında bir sır adamdı aslında…
-*-*-
Ve Genç TV’de, anma töreninin haberi yayınlandı…
Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği Başkanı Erhan Arıtan konuştu…
Güzelyurt Belediye Başkanı ve Yakup hocanın çalışma arkadaşı Mahmut Özçınar konuştu…
CTP Milletvekili ve hocanın doktorlarından Ceyhun Birinci konuştu…
Sonra ben konuşmuştum!
Akabinde Yakup hocanın oğlu Osman Kırmızı konuştu!
En son da bir hocamız yasin okudu, dua etti…
Genç Tv, herkesin konuşmasını yayınladı, benim adımı dahi anmadı…
-*-*-
Çok umurumda olduğundan değil; sadece merak ettim; “nereden, kimden korkuyor herkes?”
-*-*-
Mesela UBP’liler falan benle konuşursa, sandalyelerini kaybetmekle mi tehdit ediliyor?
Genç TV, benim konuşmamı yayınlarsa, uydu parası mı kesilecek?
Yoksa Binali Yıldırım, televizyonun patronu Ertan Birinci kardeşimi dövecek mi?
-*-*-
Ülkenin geldiği ve getirildiği nokta budur!
Bunun adı işgaldir!
İstiladır!
Eveleyip gevelemeye gerek yoktur!